Psikiyatri Hemşireliği Dergisi’nde 2011 yılında Leyla Baysan Arabacı, Gönül Özgür ve Gülden Yörükoğlu tarafından yayınlanan “Lise Öğrencilerinin Şiddet Algıları, Şiddet Eğilim Düzeyleri ve Etkileyen Faktörler” konulu makalenin verilerine göre:
Hızlı bir gelişme dönemi olan ergenlikte, çatışma doğuracak birçok yeni sorumluluk ve kimlik oluşturma gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Çatışmalar hem içsel hem de toplumla yaşanmaktadır. Bu çatışmalar ergende topluma karşı bir baş kaldırış olarak ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda risk alma davranışının en çok yaşandığı dönemdir. Böyle bir durumda ergen, kendisini önemsiz hissedebilmekte, şiddet ile yaşamını olumsuz kılan her şeyi yok edebileceğine inanmakta ve sorunlar karşısında şiddeti kullanabilmektedir. Ergenin, kendini önemsiz ve bu önemsizliğin ne kadar değişmez olduğuna ilişkin inancı arttıkça, şiddetin dozu da artabilmektedir.
Bu dönemde aile ilişkileri de önem kazanmaktadır. Sevgisiz ve baskıcı bir ortamda yetişen ve şiddet yaşayan çocukların psiko-sosyal gelişimini olumsuz etkileyeceğinden ileriki yıllarda toplumda birer şiddet uygulayıcı olabilirler. Bandura (1997) sosyal öğrenme kuramında, şiddet ve saldırganlığın diğer sosyal davranışlar gibi öğrenilmiş, başka bir deyişle sonradan kazanılmış davranışlar olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda, çocuğun şiddet davranışı sergilemesinde ebeveynlerin uygulamış olduğu disiplin yöntemi ve kuralların işleyiş biçiminin önemli olduğunu vurgulamıştır. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun (1998) yapmış olduğu araştırmada da, anne-babaları tarafından dövüldüğünü söyleyen çocukların şiddet davranışı gösterme düzeylerinin diğer gruptakilere göre daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ayan’ın (2007) araştırmasında da annelerin olumsuz tutum ve davranışlarının, çocukların saldırgan olma olasılığını arttırdığını saptamıştır.
Ergenin toplumsallaşmasında ailesinden sonra en önemli ortam okuldur. Bu bağlamda şiddete müdahalede okullar da önem kazanmaktadır. TBMM Araştırma Komisyonu çalışmasında (2007), ortaöğretim kurumlarına devam eden öğrenciler tarafından şiddetin en fazla sokakta (%39), okul ve çevresinde (%34) görüldüğü belirtilmiştir. Ergenin öğrenim gördüğü okullarda şiddet nedenleri arasında kalabalık sınıflar, boş zaman değerlendirme olanaklarının yetersizliği, katı öğretmen davranışları, kız arkadaş sorunu, yaşa özgü risk alma davranışları, disiplin uygulamaları, yoksulluk, çeteye katılma, okula olan bağlılık düzeyinin ve akademik başarı düzeyinin düşük olması sayılabilir. Bu nedenle, okulun fizik yapısı, kişiler arası ilişkileri ve etkinliklerinin öğrenci üzerindeki etkisi önem taşımaktadır. Aynı zamanda, bu nedenlerin etkileşimi, okullarda şiddet konusunun daha karmaşık hale gelmesini ve üstesinden gelinmesini zorlaştırır.
Yavuz ve ark. (2003) liseli öğrencilerle yaptığı araştırmada, kız ve erkek öğrencilerin okulda ve aile içinde fiziksel şiddet yaşadıklarını, kızların aile içi şiddete, erkeklerin ise okul içi şiddete daha fazla hedef olduklarını saptamışlardır. Aynı zamanda okulda yaşanan şiddetin en sık uygulayıcısının öğretmenler olduğu ve öğrenciler arasında yaşandığı belirtilmektedir.
Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde, şiddetin birey, aile ve topluma sosyal, ekonomik, duygusal ve ruhsal açıdan önemli bir yük getireceği ve önlenmediği sürece kuşaktan kuşağa aktarılmasının kaçınılmaz olacağı anlaşılmaktadır. Aynı zamanda nesilden nesile aktarılan şiddetin yaygınlaşarak devam etmesi, toplum bireylerinde çeşitli sağlık sorunlarına ve toplumun sosyal yapısında aksaklıklara neden olarak, toplumun geleceğinin sağlam temellere dayanmasını engelleyecektir. Bu bağlamda, ergenin sağlığa zararlı davranışlar geliştirmemesi, olumlu sosyal ilişkiler kurarak psikososyal gelişimini sürdürmesi gereksinimi vardır.
Anlaşılacağı üzere, toplumla uyumlu, mutlu ve üretken bireyler olmanın yolu, aileler başta olmak üzere eğitim kurumlarından geçmektedir. Okullarda yaşanan şiddetin, genç bireyin yaşam kalitesini, başarı düzeyini ve geleceğe bakış açısını olumsuz yönde etkilediğinin, şiddete yönelik eğilim ve davranışların değiştirilmesi ya da en aza indirilmesi için en son fırsatın okul olduğunun önemsenmesi ve göz ardı edilmemesi gereklidir. Bu bağlamda, eğitim sürecinde öğrencilerin şiddetle karşılaşma ve şiddet eğilim durumlarının belirlenmesi büyük önem kazanmaktadır.
Kaynakça ve İleri Okuma:
- Özgür, G., Yörükoğlu, G., & Baysan-Arabacı, L. (2011). Lise öğrencilerinin şiddet algıları, şiddet eğilim düzeyleri ve etkileyen faktörler. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi, 2(2), 53-60.

Psikiyatri hemşireliği alanında uzman hemşiredir.
Toplum ruh sağlığı, varoluşçuluk, evrimsel psikoloji, felsefe, tiyatro, tarih ve teknoloji sever.
Ruh sağlığına yönelik çeşitli hizmetlerde gönüllü olarak görev alır.
Hayat yolcusu ve insan yavrusudur.
E-posta: enestapli@gmail.com