Gebelik, doğum ve doğum sonrası dönem kadın hayatının en önemli evrelerindendir. Annede oluşan fizyolojik değişikliklerin yanı sıra ebeveynliğe geçişin yaşanması, yeni rol ve sorumlulukların üstlenilmesi anneyi ruhsal reaksiyonlar açısından riskli kılmaktadır. Doğum sonrası dönemde ebeveynler bebeğe bakım vermek, bebek için güvenli bir çevre oluşturmak, bebekle iletişim kurmak ve bebekle ilgili problemlerle baş etmek zorundadırlar. Bütün bu nedenlerle ebeveynlik rolünün neden olduğu anksiyete ile birlikte bu dönem aile için bir kriz yaşantısı olabilmektedir. Birçok kadın gebelik ve doğumla birlikte yaşanan değişimlere kolaylıkla uyum sağlarken, kadınların bir bölümünde ılımlı düzeyde psikiyatrik belirtiler, bir kısmında da hastaneye yatırılmayı gerektirecek düzeyde ağır psikiyatrik tablolar gelişebilmektir. Gebelik ve doğum önemli biyolojik değişikliklerin yaşandığı fizyolojik bir süreç olduğu kadar, erken gelişim dönemlerine ilişkin bastırılmış ve çözümlenmemiş çatışmaların yeniden gündeme geldiği karmaşık bir süreçtir. Bu nedenle kadınlar, doğum sonrası dönemde hayatın diğer dönemlerine göre psikiyatrik hastalık gelişimi açısından daha fazla risk altındadır.
Annelik Hüznü
American College of Obstetricians Gynecologists (ACOG) (2010); doğumu takiben ilk günlerde annenin kendisini ağlamaklı, depresif, üzgün, sinirli, iştahsız, uykusuz, kararsız ve bebeğin bakımı konusunda endişeli hissetmesini annelik hüznü olarak adlandırmıştır. Annelik hüznünün tarihi gelişiminin oldukça hareketli olduğunu ve 19. yüzyıldan beri fenomenliğine dair sonuçlarının bulunduğunu belirtmektedir. Bu konuda bilimsel çalışmalar 1950’li yıllarda annelik hüznünün yorgunluk, umutsuzluk, ağlama ve konsantre bozukluğunu içeren hafif depresif reaksiyonlara bakarak ‘üçüncü gün depresyonu’ (Third day depression) olarak tanımlanmasıyla başlamıştır.
Annelik hüznü hormonal değişikliklerle tetiklenen, uykusuzluk, beslenme yetersizliği ve yeni anne olmanın getirdiği stresle artan fizyolojik bir fenomen olarak değerlendirilmektedir. Annelik hüznü oldukça yaygın görülen bir ruh sağlığı sorunudur. Bu fenomen uykusuzluğun yanında yorgunluk, depresif duygulanım ve ağlama ile karakterize olup postpartum ilk günlerde başlayıp yaklaşık 2 hafta sürebilen bir dönemdir. Annelik hüznü, doğum sonu hüzün (postpartum hüzün) ya da bebek hüznü (baby blues) olarak da adlandırılmaktadır. Yeni anne olmuş bireylerin önemli bir bölümünü etkileyen ve en sık görülen doğum komplikasyonlarından biridir. Annelik hüznünün çeşitli çalışmalarda prevelansı %40 ile %60 arasında bulunmuştur.
Annelik Hüznü Etiyolojisi
Yaygın bir biyolojik temeli olduğuna inanılan görüş özellikle doğumdan sonra östrojen ve progesteron hormonlarının ani çekilmesi nedeniyledir. Annelik hüznünün başlangıç zamanlaması doğum sonrası östrojen ve progesteron düzeylerinin ani düşüşü ile eş zamanlıdır. Menstruasyon gibi diğer hormonal değişikliklerin olduğu durumlarla karşılaştırıldığında doğumdan sonra hormonal ortamda bu ani değişim ruhsal açıdan tedirginlikler üretebilir. Yapılan çalışmalara göre annelik hüznü yaşayan kadınların tükürük salgılarında yüksek düzeyde östrojen bulunmuştur. Progesteron hormonu ise gebelik süresince yaklaşık 10-18 kat artış göstermekte ve doğumdan sonra hızlı bir şekilde gebelik öncesindeki düzeyine düşmektedir . Bu durum kadınlarda, postparum ilk 10 gün içinde depresyon gelişme olasılığını artırmaktadır.
Annelik Hüznü Risk Faktörleri
Kişisel etmenler, psikiyatrik özgeçmiş ve soygeçmiş, primipar (ilk kez doğuracak) olma, sosyal uyum güçlüğü, doğum korkusu, gebeliğe karşı ambivalan duygular annelik hüznü için risk oluşturmaktadır. Öz geçmişinde veya soy geçmişinde depresyon öyküsü olması annelik hüznü gelişim riskini artırmaktadır. Zayıf aile ve/veya evlilik bağları ile gebelik öncesi dönemdeki ve gebelik sırasındaki duygu durum bozuklukları da annelik hüznü açısından risk faktörleridir.
Annelik Hüznü Belirtileri
- Anksiyete ve depresif duygu durumu
- Duygulanımda ve ani ruhsal durum değişikliği
- Çabuk ve nedensiz ağlama nöbetleri
- Çaresizlik hissi
- Yorgunluk ve bitkinlik
- Yalnız kalma isteği ya da yalnız hissetme
- Huzursuzluk, irritabilite, gerginlik ve sinirlilik
- Olaylara karşı duyarsızlaşma, bebeğine karşı ilgi ve duygu eksikliği
- Konsantrasyonda güçlük çekme, konfüzyon ve unutkanlık
- İştahsızlık ve uykusuzluk hissi
- Öfkelenme
- Hayal kırıklıkları yaşama
- Üzgün olma, kayıp ve keder duyguları yaşama
Özet olarak; annelik hüznü doğumdan sonra görülen geçici ruhsal bir durumdur. Annelerin büyük çoğunluğu doğumdan sonra bu durumu deneyimler. Önemli bir sağlık sorunu olan ve sıklıkla da gözden kaçan bu sorunu anne ve bebek sağlığı için son derece önemlidir. Risk grubunda olan kadınların belirlenmesi, yakından izlenmesi planlanması anne ve bebek sağlığı açısından oldukça önem taşımaktadır.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Cambaz, Ulaş, S. , Köken, S. & Tayhan, H. (2016). Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Ebe ve Hemşirelerin Annelik Hüznünü Önlemedeki Rolü. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi. 19: Özel Sayı.
- Doğan, Yüksekol, Ö. , Çoban, Arguvanlı, S. & Başer, M. (2014). Annelik Hüznü ve Hemşirelik. Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi. Cilt 2 Sayı 1.
Gönderinin Yazarı

Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi . Nöropsikoloji, psikoseksüel bozukluklar ve psikoterapi ilgi alanlı keşif sever.