Yaşamın sırlarının insanlar üzerinde oluşturduğu merak dürtüsü, talihsizliklerle baş etme isteği ve karşılaşılan her durumda daha iyiye sahip olma ya da çaresizliğin üstesinden gelme beklentisi, bireylerin batıl inançlara karşı duydukları ihtiyacın temelini oluşturmaktadır. Hayatın her anında ortaya çıkabilen batıl inançlar, aynı zamanda bireyleri yönlendiren, etkileyen ve yaşama değer katan bir kavramdır.
Modern toplumla birlikte dinin kamusal anlamda geri plana itildiği söylense de modernliğin dini tamamen dışladığı şeklindeki ön yargı yanlıştır. Modern toplumda din, kamusal hayatta geri planda olsa da varlığını bir şekilde devam ettirmiş ama en önemlisi geleneksel toplumlara nazaran “kendi içinde de farklı değişimler geçirmiştir”.
Theodor Adorno tarafından 1950 yılında yayınlanan “The Authorian Personality” adlı eserde, batıl fenomenler üzerine hazırlanan bir rapora yer verilmiş ve batıl inançlar, bireyin kaderinin mistik ya da fantastik özellikleri olan dış etmenler tarafından belirlenmesine yönelik inançlar olarak tanımlanmıştır. Başkaları tarafından kontrol edilen dış etmenlerin yanı sıra, batıl inançlı bireylerin sorumluluklarının genel anlamda yön değiştirdiğine de vurgu yapılmıştır. Buna göre olayların nedenlerinin kader ya da şans gibi batıl inançlar olduğunu düşünen bireyler, kendi eylemleri sonucunda gelişen durumların varlığını algılayamamaktadır.
Peterson tarafından yapılan bilimsel araştırmalar batıl inançlara yönelik eğilimin, insanların dışarıya karşı geliştirdikleri bir kontrol merkezi ve kendi kendilerine yeterlilik düzeylerinin düşüklüğü ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Bunun yanında çoğunlukla gelecek kaygısına ve meydana gelecek kötü olaylara karşı alınan bir tedbir niteliğinde kullanılan batıl inançların, insanlardaki korku ve kaygı düzeyini azalttığı da yapılan çalışmalar sonucunda gözlemlenmiştir.
Batıl inançların faydalarına yönelik yapılan araştırma bulguları;
- Davranışlarını planladıklarına ve olay ya da durumları değiştirme ya da kontrol etme gücüne sahip olduklarına inandıkları kontrol fonksiyonuna,
- Sayesinde gelecekte meydana gelecek olayları tahmin etme imkanına sahip olduklarına inandıkları bilişsel fonksiyona ve
- Evlilik ya da çocuk sahibi olmak gibi önemli kararları verdikleri süreçlerde, kendilerine duygusal anlamda bir destek gördüklerine inandıkları duygusal savunma fonksiyonuna sahiptir, şeklindedir.
“Kanada Saskatchewan Üniversitesi’nden yapılan kapsamlı bir araştırmada da, insanların kişilik özellikleri ile doğdukları gün ve saat arasında bir bağlantı olduğuna ve yıldız ve gezegenlerin konumunun bu durumu etkilediğine dair iddialara yönelik destekleyici bir sonuca varılamamış ve araştırmaya katılan astrologların tahminlerinin başarısız olduğu tespit edilmiştir (Dean ve Kelly, 2003: 190). Jung (2010: 21), astroloji ve diğer kehanet yöntemlerinin, eskinin bilimi olarak tanımlanabileceğini vurgularken, son dönem araştırmacılardan birinin de büyü için, “balta girmemiş ormanların bilimi” tanımlamasını yaptığını dile getirmiştir.”
Ceyda Tunçel’in “Cinsiyet, meslek grubu, yaş ve eğitim düzeyi değişkenlerinin, bireylerin batıl inançlara sahip olma düzeyleri üzerindeki etkileri” yüksek lisans tezinde 210 katılımcı (113 kadın ve 97 erkek) ile gerçekleştirdiği çalışmanın bulgularına göre;
- Kadınların batıl inançlara sahip olma düzeyine yönelik olarak aldıkları ortalama puan, erkeklerin ortalama puanına oranla anlamlı derecede yüksektir.
- Farklı meslek grupları arasında (Sosyal Bilimler, Mimar-Mühendis, Sağlık Bilimleri, İktisat-İşletme ve Diğer) anlamlı derecede yüksek bir fark tespit edilmemiştir.
- “30 Yaş ve Altı” ,“31-40 Yaş” arasındaki ve “41 Yaş ve Üzeri” katılımcıların arasında anlamlı derecede yüksek bir fark olmadığı tespit edilmiştir.
- “Yüksekokul-Fakülte”, “Yüksek Lisans” ve “Doktora” mezunu bireylerin arasında oran bakımından anlamlı derecede yüksek bir fark bulunamamıştır.
Sonuç olarak;
Sosyal yaşamı içerisinde insan, akılcı bilgilerin ve bilimin yeterli olmadığı her durumda mitlere yönelmekte ve Alman filozof Ernst Cassirer bu durumu, “mitlerin yeniden doğuşu” olarak tanımlamaktadır. Tüm evrenin nasıl yaratıldığını, insanların, hayvanların, bitkilerin ve doğal özelliklerin kaynağının nasıl ve neden ortaya çıktığını, insanların araç ve geleneklerini nasıl elde ettiklerini ve bulundukları yerde zaman zaman harekete geçerek nasıl bir yaşam sürdürdüklerini açıklayan mitler, özünde var olan doğaüstü güçler ve kültürel kahramanlarla aslında dinin bir parçasıdır. Kuşaktan kuşağa doğru bilgiler olarak aktarılan mitler, yok olmaya yüz tuttuktan hemen sonra ise, yerini açıklanması zor geleneklere ve batıl inançlara bırakmıştır.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Tunçel, C. (2014). Cinsiyet, meslek grubu, yaş ve eğitim düzeyi değişkenlerinin, bireylerin batıl inançlara sahip olma düzeyleri üzerindeki etkileri (Master’s thesis, Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).
- Arslan, M. (2015). Postmodern Yeni Dinsel Kimlik ve Paranormal İnançlar. Milel ve Nihal: İnanç, Kültür ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi, 12(2), 55-72.
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi ve pediatri hemşiresiyim. Adli psikiyatri, çocuk ve ergen psikiyatrisi, sosyal psikiyatri, pediatri yakından ilgilendiğim alanlardır. Yaşam yolunda bazen umutlu, bazen umutsuz birisiyim. İçerik Üretim ve Sosyal Medya Komisyonlarında görev alıyorum. İletişim için; tugba@hipokampusakademi.com