Dilimize Külkedisi olarak çevrilmiş olan Cinderella masalında bilindiği üzere, üvey annesi ve iki üvey kız kardeşiyle birlikte yaşayan ve evin tüm işlerini gören Külkedisi “beyaz atlı prensini” beklemektedir. Masalın verdiği mesajlardan biri de bu çabayı hiç gocunmadan en sonunda bir ödüle kavuşacağına inanarak yapmasıdır.
Psikolog Colette Dowling tarafından kadınların bağımsızlık korkusu üzerine 80’lerde yazılan kitapta ortaya atılan “Külkedisi Sendromu” başkarakter Külkedisi gibi; güzel, yardımsever, iyi kalpli, çalışkan, her işin üstesinden layıkıyla gelebilen bir kızın bir sebeple içinde bulunduğu duruma karşı çıkmayıp bunu kabullenmesi benzetmesi şeklinde kendini göstermektedir. Kadınlar bir şekilde bilinçaltında başkaları tarafından bakılma isteği içindedirler. Bu istek yaş ilerledikçe de artmaktadır. Kadınların birçoğu kendine güven sorunu yaşamakta ve bir erkeğin himayesine ihtiyaç duyabilmektedir. Kendine güven duysa bile bağımsızlık hissi dişiliklerinden ödün verecekleri inancını yaratabilmektedir.
Külkedisi Sendromunun bir diğer boyutu da sürekli çalışıp didinerek karşılığında ödül beklemektir. İş dünyasında bizden beklenenden fazlasını yapmak, bu kadar çok çaba göstermek gereksizdir. Sürekli emek sarf edip buna hiç ses çıkarmadan razı olmak ve en sonunda da günün birinde tıpkı Külkedisi gibi ödüllendirileceğimizi beklemek Külkedisi Sendromu olarak adlandırılmaktadır. Üzerine düşenden fazlasını yapıp takdir edilmediğini düşünmek bu sendromun en belirgin özelliğidir. Yaptığımız işler sayesinde sevileceğimizi düşünmek gereksizdir. Çünkü sevgi karşılıksızdır. Külkedisi’nın üvey annesi ve kardeşleri de ev işlerini kendileri yapabilirler. Buna rağmen itirazsız bu işleri yapmak gereğinden fazlasını yapmak anlamına gelir. Bir annenin; çocuğu kendi işini görebilecekken didinip durup her işi çocuğu için yapması buna örnek olarak gösterilebilir.
Külkedisi sendromunun bir başka özelliği de tıpkı beyaz atlı prensi bekler gibi mükemmel bir işi ya da terfii beklemektir. Ancak iş hayatında her zaman masallardaki gibi mutlu son olmamaktadır. Kendileri için bir şey yapmayıp başkalarının kendisi için bir şey yapmasını iş hayatında da bekleme yanılgısına düşen kadınlar Külkedisi Sendromuna yakalanmıştır denilebilir. Genellikle arı gibi çalışkan olan bu bireylerin çekingen davranıp yaptıklarını yöneticilerine göstermeden bir gün görüleceğini beklemesi bir yanılgıdır. İş yaşamında sadece çalışıp durmak yeterli olmayabilir.Bireyin dış görünüşüne de özen göstererek varlığını ortaya koyması, Külkedisi gibi çekingen ve silik durmaması gerekmektedir.
Erkeklerde ise bir gün piyangodan para çıkacağı inancıyla işe ilgisizlik şeklinde bu sendrom baş göstermektedir. Yine birçok erkek doktorda bekledikleri terfi gelmeyince bu sendromun belirtileri görülmektedir.
Külkedisi sendromunun bir diğer kendini gösterme biçimi de masalın sonunda çektiği tüm sıkıntıların ödülü olarak prensine kavuşan masal kahramanının bu başarı öyküsünün özendiriciliğine bireyin kendisini kaptırmasıdır. Ben de aynı şekilde sebat edersem günün birinde ödüllendirilirim düşüncesi olmadık görevlerin üstlenilmesine yol açar ve bu da beraberinde Tükenmişlik Sendromunu getirir. Kadınlarda psikolojik bağımlılığın temeli olarak görülen ve bir diğer adı da “Külkedisi Kompleksi” olan bu sendrom kadınların tercihen erkek olan baskın bir karaktere sığınma ihtiyacını ifade eder. Bu sendromun temelinde kadınların küçük yaşlardan beri aşırı korumacı ebeveynler tarafından korunmaya çalışılması, kendilerini hep güvende hissedecekleri koşulda olmaya yönlendirilmeleri yatmaktadır. İçinde bulundukları koşulu değiştirmek için fazla çaba harcamazlar. Erkekler gibi özgürlükleri için değil, tam aksine bağımlılık için koşullandırılırlar.
Smith (1975) bir çok liseli genç kızın okul yıllarında hemen evlenip çocuk sahibi olma isteklerini bu sendrom ile açıklamaktadır ve bunun önüne geçmenin ancak iyi bir eğitimle olabileceğini vurgulamaktadır. Çalışmasının üstünden 40 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen sendromun hala kadınları etkisi altına alması da düşündürücüdür. Bağımsız olabilmek için bir erkeğin himayesine girmenin ne denli bağımsızlık sayılabileceği de ayrıca ironiktir. Külkedisi başkarakter olarak kadınların başarılı olmasının yolunun güzel, itaatkâr, sabırlı, gerekirse kendisini kurban eden ve masum görünüşlü olmasından geçtiğinin bir sembolüdür.
Külkedisi Sendromunun karşılıksız ve koşulsuz bir şeyler yapma boyutu bir diğer iş yerinde kendini gösteren “Şehit Sendromu” ile benzer özellikler taşımaktadır. Yıllık izne bile ayrılmadan aralıksız çalışma, işleri bırakıp gidince başkasının asla yapamayacağını yeri doldurulamaz olduğunu ve daha ileri boyutta izne çıkıldığında dönünce tanınmayacağını düşünme gibi semptomların görüldüğü Şehit Sendromuna bir diğer adıyla “kurban kompleksine” yani mağdur psikolojisine sahip olmak anlamına gelmektedir. Genellikle çocukluktan gelen düşük benlik saygısı olan kişilerde görülen bu sendrom sürekli olarak başkaları için çalışıp didinme ve bunun sonunda da ödüllendirilmeyi bekleme şeklinde kendini gösterir. Dini öğretilerin bir kısmının özünde de tüm acılara katlanma ve sonunda da çekilen acılardan dolayı ödüllendirileceği inancı bulunmaktadır. Yaşamında kendinden başka herkesin ihtiyaçlarını ve beklentilerini kendininkinin üstünde tutan Şehit Sendromu mağdurları bu sendromu kendi seçimlerinden dolayı yaşamaktadır. Acı çekmeyi sorunlardan kaçmaktan daha onurlu bir davranış biçimi olarak görürler ve davranışlarını görev aşkı ve sevgi ile temellendirirler. İşte Külkedisi Sendromuna yakalanmış kadın da tıpkı Şehit Sendromuna yakalanmış birisinin belirtilerini gösterebilmekte, bu da uzun vadede başka karşılıksız gözüken emeklerinin karşılığını bekleme evresine geçme ve bulamayınca aşırı huzursuzluk yaşamaya mahkûm kalma şeklinde bir çıkmaza girmektedir.
Kaynakça ve İleri Okuma:
- Gündüz, Ş. (2017). Kariyer Basamaklarında Kadının Düşmanı Olarak Kendisi: Süper Anne Sendromu, Görünmez Kadın Sendromu ve Külkedisi Sendromu. Karadeniz-Blacksea-Черное море, (35), 84-94.
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi ve pediatri hemşiresiyim. Adli psikiyatri, çocuk ve ergen psikiyatrisi, sosyal psikiyatri, pediatri yakından ilgilendiğim alanlardır. Yaşam yolunda bazen umutlu, bazen umutsuz birisiyim. İçerik Üretim ve Sosyal Medya Komisyonlarında görev alıyorum. İletişim için; tugba@hipokampusakademi.com