Bilişsel davranışçı terapi bir psikoterapi türüdür. İnsan davranışı ve duygulanımını inceleyen psikolojik modellerden yararlanılarak geliştirilmiştir. Bilimsel bir zemin üzerine kurulu olup birçok psikiyatrik bozukluk ve geniş bir sorun alanında etkili olduğu kanıtlanmış bir tedavi yaklaşımıdır.Bunlara örnek olarak obsesif kompulsif bozukluk, anksiyete bozuklukları,sosyal fobi, yemek bozuklukları, kişilik bozuklukları, bipolar bozukluk ve depresyonu söyleyebiliriz. Bilişsel davranışçı terapide kişinin öz kaynaklarını kullanarak sıkıntı yaratan durumlarla başa çıkabilmesine yardımcı olacak becerileri kazandırmak asıl hedeftir. Seans içinde terapistten öğrenilen bilginin beceriye dönüştürülebilmesi için uygulamada ev ödevleri ve egzersizlerden yararlanılır.
Terapinin ne kadar süreceği terapist ve danışan tarafından birlikte belirlenir. Bazı danışanlar için 6-10 görüşme gibi kısa bir süre yeterli olabilir. Daha uzun süreli çözüm gerektiren kişilik bozuklukları gibi durumlarda danışanlar aylarca hatta bir yılı aşkın bir süre boyunca terapiye devam etmek durumunda kalabilirler.
BDT genellikle üç evreden oluşur. Başlangıç aşamasında hastanın var olan sorunu değerlendirilir. Psikoeğitim ile hastalara ve ailelerine bilgilendirme yapılır.Semptomlar,bunlara ilişkin faktörler, bilişsel ve duyuşsal özellikler belirlendikten sonra tedavi planı oluşturulur.Orta evrede, ana semptomlara uygun bilişsel davranışçı teknik ve müdahaleler uygulanır. Semptomlar belirgin derece azaldığı zaman son evreye geçilir. Bu evrede tedavinin yoğunluğu azaltılır ve hastaya daha çok sorumluluk verilir. BDT seansları ayaktan tedavi gören hastalarda haftada bir veya iki kez uygulanır. Yatarak tedavi gören hastalarda günlük seanslar şeklinde yoğun bir BDT programı gerekebilir.
Bilişsel Davranışçı Terapinin Kökeni ve Gelişimi
Gözlem ve deneye dayalı bilimsel yöntem, psikoloji alanına ilk kez 20. yüzyılın başlarında, davranışçı kuramla girmiştir. Davranışçılık,1950’li yıllarla beraber psikanalizi gölgelemiştir. Davranışçılığın ikinci büyük savaş sonrası yükselişinde davranışçlığın her insanı eşit ve tertemiz bir ‘’tabula rasa’’ olarak gören bir görüşe sahip olması yatar.
Modern davranışçılığın başlangıcı ise 1800lerin sonlarındadır. Pavlov’un çalışmaları(bulduğu klasik koşullanma gibi) davranışçılığın temellerini oluşturmuştur. Davranıçılığın ABD’deki öncüsü John Broadus Watson, küçük Albert deneyiyle Pavlov’un klasik koşullanmasının insanlarda fobik tepkilerini açıklayabileceğini gösterdi. Watson, insan davranışlarını etkileyen en önemli faktörün çevre olduğunu ve çevrenin bizi şekillendirdiğini savunmuştur.
Davranışçılığı bütüncül bir kuram halinde sistemleştiren kişi B.F.Skinner’dir.Skinner’in ‘’edimsel koşullanma ve pekiştirme’’ kuramı, davranışçı kuramı neredeyse bütün insan davranışlarını davranışçı ilkelerle açıklayabilecek bir konuma getirmiştir. Labaratuarlardan doğan davranışçı ilkelerin klinik ortama tam anlamıyla taşınması 1960larda gerçekleşmiştir.
Davranışçı terapi;üniversitelerde öğrenme ilkelerini geliştiren bilim adamlarının o zamanlar egemen olan psikodinamik yaklaşım veya diğer türdeki konuşmaya dayalı tedavilerden memnun olmayan bilim adamıklinisyenlerince gerçekleştirilmiştir. Amaçları öğrenme ilkelerine dayalı yeni bir teknoloji geliştirmek olan, psikoloji labaratuarlarında çalışan bir grup bilim adamı, hastalarına daha yararlı olabilmek için diğer terapistlerin de kullanabilecekleri yeni yöntemler geliştirdiler.Joseph Wolpe bu ilk davranışçı terapistlerdendir.
Wolpe davranışçı ilkeleri tedavi ortamına taşıyan ve fobilerin tedavisinde önemli bir adım olan ‘’sistematik duyarsızlaştırma’’ tekniğini geliştirmiştir. Bu teknik, kişinin kaçındığı veya korktuğu uyaranlarla aşamalı bir şekilde karşılaştırılarak bu uyaranların yarattığı olumsuz etkinin köreltilmesine dayalıdır.
Bilişsel modelin ortaya çıkmasında rol oynayan en önemli etken yapılan deneysel ve klinik çalışmalarda davranışçı kurama uymayan, davranışçılığın açıklayamadığı bazı bulguların ortaya çıkmasıdır. Deneysel psikoloji alanında bilişsel bakış açısının daha hakim olmaya başlaması, bilgisayarların geliştirilmesiyle, zihnin de kendisine gelen girdileri işlemleyen bir bilgi işleme sürecine sahip olduğu gerçeğinin daha net görülmesidir. 70li yıllarla birlikte, egemen paradigma davranışçılık yerini bilişsel kurama bırakmıştır.
Bilişsel terapi, araştırma labaratuarlarından doğmamıştır. Ancak kurucuları klinisyenler olan Aaron Beck ve Albert Ellis’tir ve bu isimler psikodinamik yönelimli terapi eğitimi almış kişilerdir.
Epiktetos bilişsel terapinin atası olarak kabul edilir. Epiktetos’a göre mutluluk ve özgürlük kontrol edebileceğimiz ya da edemeyeceğimizin ayrımında saklıdır. Dış nesnelerin bize zarar verme olasılığı yoktur. Kendi davranış veya inançlarımız bize zarar verir.İnsanları etkileyen, durumlara, kişilere ya da olaylara verdikleri anlamlardan geçer.
Ellis ise bir psikodinamik terapisttir ve hastalarının psikodinamik terapiyle çok fazla değişmediklerini görmüştür. Psikanalitik terapinin etkinliğini sorguladıkça, dinamik psikoterapinin en insani özellik olan bilişleri dikkate almadığını farketmiştir. Terapinin odak noktasının bireyin düşünceleri ve inançları olması gerektiği kanısına varmıştır.
Beck ise psikanalize karşılık deneysel bilimi tercih ederek bilişsel terapinin doğuşuna yol açmıştır.
1980lerde psikoterapi bütünleşmesi açısından da önemli bir gelişme yaşanmıştır. Davranışçı ve bilişsel yaklaşımlar arasındaki bütünleşme sonucunda bilişsel davranışçı terapi hareketi başlamıştır. Özellikle İngiltere kaynaklı kuramcıların köklü davranışçı geçmişlerinin etkisiyle iki kuram bilişsel davranış terapisi adı altında tek ve bütünlüklü bir kuram halini aldı.
Başlangıçta depresyonun tedavisiyle sınırlı bir kuramken 1980li yıllarda öncelikle panik bozukluk, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu gibi bozukluklara yönelmiştir.
1980lerin sonuna doğru psikotik bozukluklarla ilgili psikopatoloji ve tedaviye yönelik kuramsal çalışmalar devam etmiştir.
Ülkemizde ilk defa başta Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü tarafından tanıtılan bilişsel terapi, daha sonra Kognitif Davranış Terapileri derneğinin çalışmalarıyla yaygınlaşmıştır. 2010 yılında kurulan Bilişsel Davranışçı Psikoterapiler Derneği(BDPD) ise bilişsel terapiyi ideal standartlarda ve uygun ortamlarda uygulanabilmesi ve bunun yanı sıra bilişsel terapistlerin yeterliliklerinin belgelenmesi için gerekli koşulları belirleyip, bu koşulları sağlayan terapistlerin yetkili kurumlarca resmen tanınmasını sağlamak için çalışmalar yürüterek bilişsel terapiyi daha da yaygınlaştırmayı amaçlamaktadır.
Kaynakça ve İleri Okuma:
Çelik, G. (2017). Bilişsel Davranışçı Terapi. Turkiye Klinikleri, 115-120.
Türkçapar, M., & Sargın, A. (2011). Bilişsel Davranışçı Psikoterapiler:Tarihçe ve Gelişim. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi.
Türkiye Psikiyatri Derneği. (n.d.). Retrieved from http://www.psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/36/bilissel-davranisci-psikoterapi