e-Kafkas Eğitim Araştırmaları Dergisi’nde 2017 yılında Hilal Çelik tarafından yayınlanan Psikoterapide Yeni Soluk: Öyküsel Terapi konulu makaleye göre:
Öyküsel terapinin temelleri ilk olarak 1980’lerde Avustralya ve Yeni-Zelanda atılmış ve günümüzde dünya genelinde kendine oldukça saygın bir yer edinmiştir. Yaklaşımın öncü isimleri arasında Micheal White ve David Epston yer alır.
Öyküsel terapiye göre insanların bir durum karşısında nasıl hissedeceklerini ve nasıl eylemde bulunacaklarını belirleyen şey, o kişinin, o durumu kendi açısından nasıl anlamlandırdığı ve yorumladığına bağlıdır. Öyküsel terapide problemin yarattığı durum, problem davranışlar aracılığıyla sürdürülen ve dil içinde koordine edilen yaratılmış sosyal gerçeklikten daha fazla bir şey değildir. Yani insanların sorunları sosyal yapısalcı metaforlar içinde merkezileştirmiştir. Yaratılmış sosyal gerçeklikler bireyin hem kimlik tanımlama değerini yapılandırmak, hem de diğerleri ile olan ilişkilerini anlamlandırmak için geliştirdikleri öykülerinin içinde kendilerini ortaya çıkarırlar. Bu açıdan bakıldığında bireyler “anlam yapıcıları” dır; ve bu anlam insanların bakış açılarını hem şekillendiren, hem de sınırlandıran ana unsurdur.
Öyküsel terapi süreci, oluşturulan hikaye dizisinin yapı-bozumu ve yeniden inşa sürecidir. Bu terapi modeli insan yaşamının toplamını özetleyecek ve içine alacak tek bir hikayenin olma olasılığının bulunmadığı, bunun yerine hikayeler dizisinin içinden başka hikayeler (alternatif hikayeler, tercih edilen) doğabileceği varsayımından hareket eder. Epston ve White’a göre bir hikaye dizisinin meydana gelmesi için 4 öğenin: i) olaylar, ii) ardışıklık/dizi, iii) zaman genişliği ve iv) bir taslağa ya da temaya göre organize olmanın bir arada mevcut olması gerekir. Bu öğelerden herhangi birinin yokluğu hikâye dizisinin meydana gelmesine engel olur.
Öyküsel terapi Kazdim’e göre psikoterapide yapısalcı çizgide düzenlenen roman yaklaşımıdır. Ona göre insanlar kendi öykülerinin yazarlarıdır ve ancak gerçeklikler hem bireyin kendisi hem başkaları ve hem de gücü elinde bulunduran ideolojik ve toplumsal güçler tarafından yaratılır. Bu açıdan değerlendirildiğinde Freedman ve Combs öyküsel terapinin çeşitli varsayımlar üzerine oturtulduğunu ve bu varsayımları şunlar rapor eder: i) Gerçeklikler sosyal yapılar olarak inşa edilir, ii) Gerçeklikler dil aracılığıyla oluşturulur, iii) Gerçeklikler öyküler aracılığıyla organize edilir ve sürdürülür, iv) Mutlak gerçeklik diye bir şey söz konusu değildir. Terapistler değişimin her zaman mümkün olabileceği, baskın ya da problematik hikâyeye rağmen alternatif ve daha pek çok hikâyenin var olabileceğini varsayımıyla hareket ederler. Öyküsel terapi yaşanan olayları ne sadece betimler, aynalar ve yansıtır ne de onlara indirgemeci ya da aşırı tutucu bir şekilde yaklaşır.
Bu terapi yöntemi sadece hikayelerin yapı-bozumu (yapısal çözümleme) ve inşası ile değil, aynı zamanda birbirlerinin içine hiyerarşik, paradoksal, ironik ve derinden gömülmüş ve birbirlerinin temsilcisi haline dönüşmüş olan hikaye etkileşimleriyle ilgilenir.
Öyküsel terapi yaklaşımında pek çok tarihin, kendiliğin, ailenin, toplumun ve ulusun var olduğunun farkında olmak oldukça önemlidir. Terapist her danışanın terapiye güç, sınır ve uyum kaynakları olan hikâye kuşaklarıyla (söylemler ve yaşantılar yoluyla kazanılan ve bir nesilden diğer nesle aktarılan ve/veya kişinin kendi yaşantıları yoluyla edindiği) birlikte geldiğinin farkındadır. Bu tarihsellik ve çoklu kendilikler hem bizzat yaşanır, hem de terapi ortamı içinde yapı-bozumuna (yapısal çözümleme) uğrar ve yeniden yapılandırılır. Çoklu kimlikler aracılığıyla var olan değişimler ve ayrımlar danışanın gelecek yaşantılarının temelidir.
Öyküsel terapiye göre insanlar yaşamları boyunca çeşitli deneyimler edinirler. Bu deneyimleri aracılığıyla zamanla kendi yaşamlarının tüm anlamını içinde barındıran, belirli bir içeriği olan baskın hikâye oluştururlar. Fakat insanlar bu hikâyelerin özünde bulunan tutarsızlıkların, çelişkilerin tamamen farkında değillerdir. Diğer bir ifadeyle insanlar yaşamlarındaki belirsiz nitelikteki olan ve onların yaşamlarını etkileyen boşlukların, tutarsızlıkların ve çelişkilerin çoğu zaman farkında değillerdir. Öyküsel terapi bu boşlukların ve tutarsızlıkların yaşamda nasıl bir etkide bulunduğunu çeşitli terapötik yöntemleri kullanarak danışana fark ettirerek danışanların yaşamlarına dair daha gerçekçi, kabul edilebilir, tutarlı ve anlamlı alternatif hikayeler oluşturmalarına yardımcı olur. Ve sonuçta ise problem odaklı hikâyenin içinde sıkışıp kalan insan yerine tüm hikâyesinin yeniden yazan bir insan ortaya çıkar.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Çelik, H. (2017). Psikoterapide Yeni Soluk: Öyküsel Terapi. e-Kafkas Eğitim Araştırmaları Dergisi, 4(1), 34-50.
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisidir.
Toplum ruh sağlığı hemşireliği, kişilik psikolojisi, sağlık sosyolojisi ve tiyatro ile ilgilenir.
Yaşamın içerisinde kendisini arayan birisidir.
İçerik Üretim Komisyonu üyesidir.
İletişim: darkatamer@gmail.com