Herkese merhaba
Yazarımız Ernest Hemingway 1937 yılında iç savaş haberlerini takip etmek için Ispanya’ya gitmiş ve izlenimlerinden yararlanarak bu romanı kurgulamıştır. 1936-1939 yılları arasında Ispanya’da Cumhuriyetçiler ve Franco önderliğindeki faşistler arasında iç savaş yaşanmış ve pek çok kişi yaşamını yitirmiştir.
Romanın sunuş sayfasında yer alan John Donne’un söyledikleri oldukça etkileyicidir:
“Hiç bir insan yalnız değildir, tek başına bir bütün; her insan kıtanın bir parçasıdır, bütünün bir bölümü; bir toprak zerresi denize karışıp gitse, sanki yitip giden yüksek bir tepeymişçesine, dostlarının ya da senin yurdunmuşçasına azalır Avrupa. Her bir insanın ölümü de işte böyle azaltır beni çünkü ben insanlığın bir parçasıyım. O yüzden sakın sorma çanlar kimin için çalıyor diye; senin için çalıyor.”
Eserde Cumhuriyetçi rejim bir saldırı planlamaktadır. Faşistlerin kaçamaması için önemli olan bir köprüyü patlatmak üzere Robert Jordan görevlendirilir. Robert Jordan görevine sadık ve çalışkan bir karakterdir. Görevi nedeniyle dağda Pilor, Pablo, Fernando, Anselmo ve Maria gibi kişilerle tanışır ve onlarla yaşadığı 3 gün 3 gecelik olaylar anlatılır.
R. Jordan Maria’ya aşık olur. Görevinin ciddiyeti ve sorumluluğunun yanı sıra geleceğe dair duygusal hayaller kurmaya başlamıştır. Maria, anne ve babası faşistler tarafından öldürülmüş, saçları kesilmiş ve işkenceler edilmiş çok güzel bir kızdır. Robert Jordan ile aralarındaki ilişki savaşın zorlu koşullarında insanın içini sıcacık yapacak içten duygular barındırmaktadır.
Savaş koşullarında insanın yaşam mücadelesini aynı zamanda da ideolojisi ne olursa olsun ölen her bir insanda sonuçta bir ‘can’ın yok oluşunu ve azalan şeyin insanlık olduğunu düşündürmüş Hemingway.
Savaş ortamındaki psikolojiden bahsetmek gerekirse; böyle bir ortamda fiziki, sosyal iyilik hali ve ruhsal iyilik hali bozulur. Bireyler güvende olma, sevgi-şevkat görme, saygı görme, değer verilme, grup içinde bir pozisyonda olma olma gibi duygusal ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelir.
Savaş gibi insanın koruma içgüdüsünü harekete geçiren, güven duygusunu zayıflatan bir yaşantı ruhsal yapıyı çok zedeler. Kırılgan ruhsal özelikleri taşıyan kişiler savaş travmasından en çok etkilenen kişilerdir. Kırılgan kişilerin başında çocuklar, yaşlılar, hastalar, daha önce ruhsal rahatsızlık geçirmiş kişileri söyleyebiliriz.
Savaştaki psikolojik baskının altında ölüm korkusu yatar. Ölüm korkusu da bir iç çatışmanın doğmasına neden olur ve bireyin kaygısı daha fazla artar. Savaş sonrasında bireylerde genellikle anksiyete, depresyon, post travmatik stres bozukluğu sık görülen ruhsal rahatsızlıklardır.
Hemingway’in karakterlerinden Robert Jordan’ın da Maria’ya olan aşkını kimi okurlar samimi bulurken kimi okurlar da ortamın stresine bağlı olarak gelişmiş sevgi açlığından kaynaklanmış bir çıkar ilişkisi olarak yorumlayabiliyor.
Yaklaşık 650 sayfalık olan bu eserde Hemingway’in dilini sade ve anlaşılır kullanmasıyla oldukça sürükleyici bir anlatım yakalanmış.
Yazarımız karakterlerin içsel konuşmalarıyla ve ucu açık sorularını aralara serpiştirerek okuyucuyu zaman, devrim, savaş, aşk, şimdi gibi kavramlarla yüzleştirip düşündürüyor.
Kesinlikle okumanızı tavsiye ettiğim başarılı bir eser. Bakalım siz Robert Jorden ‘ın hikayesini sevecek, Maria’ya karşı olan hislerini samimi bulacak mısınız? Kitabınız bittikten sonra filmini de izleyebilirsiniz.
Sözlerimi Hemingway’ın şu cümleleriyle sonlandırmak istiyorum:
“Yazmak öyle büyük bir erdem değil. Yapman gereken tek şey daktilonun başına geçip kanamak.”
Okumayı düşünenlere keyifli okumalar dilerim. Sevgiyle kalın.