Birçok kavramda olduğu gibi, çocuk kavramı da tarihi bir değişim sürecinden geçmiştir ve geçmektedir. Yakın zamana kadar küçük insan, yetişmemiş insan ya da insan yavrusu olarak tabir edilen çocuk anlayışının, günümüzde kendine has özellikleri olan farklı bir dünya olduğu anlaşılmıştır. Öyle bir dünya ki; belki de olgun insandan daha geniş düşünebilen, daha insanca değerlere sahip olan, daha zeki tavırlar gösterebilen, daha meraklı, daha ilgili ve daha iyimserdir.
Çağımıza kadar “çocuk” kavramı gerek bilim dünyasında gerekse popüler dünyada hak ettiği ölçüde yer bulamamıştır dense yanlış olmaz. Bilim ve özellikle psikoloji, çocuğu adeta yeniden tanımlamaktadır. Bu tanımlama, aynı paralellikte hukuk dünyasına da yansımakta, çocuk hakları her geçen gün tekrar gözden geçirilmekte ve daha da genişletilmektedir. Yakın zamana kadar, çocuk denince halk arasında bir olumsuzluk ima edilebilirdi. Örneğin, çocukça, çocuk oyuncağı, çocuk gibi ifadeleri çoğunlukla bir aşağılama ifadesi olarak kullanılabilirdi. Belki hala da kullanılmaktadır ama yine de bugün artık çocuğun yeni bir dünya olarak fark edilmesi ve dolayısı ile keşfedilmesi yeni bir ivme kazanmıştır.
Duygusal Zekâ kitabını yazan ve bu kavramı ortaya koyan Daniel Goleman’a göre ABD’de ve başka bazı ülkelerde öğretmenler ve öğrenciler arasında yapılmış bir araştırma, tüm dünyada, bugünün çocuklarının, bir önceki kuşakla karşılaştırıldığında, duygusal olarak daha sorunlu olduklarını ortaya koymaktadır. Bu araştırmaya göre; bugünün çocukları, daha yalnız ve içe kapanık, daha öfkeli, daha huzursuz, daha sinirli ve kaygı duymaya meyilli, daha tepkisel ve saldırgan olarak görünmektedir.
Çocuğu “çocuk” yapan veya çocukluğunu yaşamasını sağlayan etkenlerden biri de oyundur. Ama oyunun çocuk için önemi büyükler tarafından yeterince bilindiği söylenebilir mi? Acaba oyun sanıldığı gibi sadece çocuğu meşgul eden ve anne-babasına nefes aldıran bir araç mıdır? Çocuk neden oyunsuz yapamaz? Ve neden oyun çocuklara has bir olay olarak kabul edilir?
Çocuklar neden oyun oynar? Bu sorunun cevabı Freud’a göre; çocukluk yılları boyunca çocukların büyüme ve yetişkinlerin yaptığını yapma şeklindeki tek istekle güdülüyor olmasındandır. Bu istek onların tüm oyunlarının da güdüsüdür. Oyun ayrıca, çocukların enerjilerini boşaltacakları ilk ve en etkili araç olarak kabul edilebilir.
Resim yapmak çocuk için bir tür oyundur. Bu oyun diğer oyunlardan daha farklıdır. Bu oyunda çocuk daha özgürdür, çünkü oyunun kurallarını kendisi koyar, renklerini, biçimlerini keyfince belirlemesi onun için oyunun kurallarıdır. Ayrıca, yalnızdır, kendi dünyasının kahramanıdır, kendi filminin başrol oyuncusudur ve kendi ülkesinin lideridir. Kimseye hesap vermek zorunda değildir. Böyle olunca çocuk daha sınırsız düşünür ve zihinde her probleme daha seri ve daha çeşitli çözümler bulur. Oyun oynayan her çocuğun yaratıcı bir yazar gibi davrandığı, oyunda kendine bir dünya yarattığı ya da daha çok dünyasında yer alanları kendisini mutlu edecek yeni bir biçimde yeniden düzenlediği görülür. Buna bakarak bu dünyayı ciddiye almadığını düşünmek doğru olmayacaktır; tam tersine oyununu çok ciddiye alır ve ona büyük ölçüde duygu yükler. Oyunun tersi ciddi olan değil ama gerçek olandır. Oyun dünyasına yüklediği tüm duygulara karşın çocuk bunu gerçeklikten oldukça iyi ayırır ve imgelenmiş nesnelerini ve durumlarını gerçek dünyanın kavranabilir ve görünür şeyleriyle ilişkilendirmekten hoşlanır. Çocuğun “oyun” unu “düşleme” den ayıran tek şey bu ilişkilendirmesidir.
Doğada hiçbir şey amaçsız olmadığına göre çocukta resim yapma davranışının oldukça erken başlamasının ve ayrıca çocukluk çağına vergi bir yaratıcılıkla beslenmesinin elbette bir nedeni olmalıdır. Psikologların çoğu, resimli hikayelerin çocuklara bugünkü uygarlığımızın tattıramadığı heyecanı ve zevki sağladığını, onları duygusal bakımdan geliştirdiğini iddia etmektedir.
Hem oyun hem de resim yapmak çocuğun ruhsal rahatlamasını sağlayabilir. Oyun, çocuğun büyük bir riske girmeden duygusal yüklerini boşaltmasını sağlar. Böylece, bireyin endişeleri, sıkıntıları, üzüntüleri, sırları; sırtında bir yük olmaktan çıkar. Gerginliğin yarattığı enerji oynanan oyuna aktarılmış olur. Bu noktada oyun ve dolayısıyla sanat çocuk için bir terapi aracı vazifesi görebilir.
Çocuk oyunlarının sıkça rastlanan konuları genellikle taklitlerden oluştuğu görülür. Kız çocukları bebeklerle annelerini taklit ederken erkek çocukları oyuncak arabalarla babasını ya da erkekleri taklit eder. Bu açıdan bakınca, tiyatro, sinema, sahne oyunları da birer taklit mantığı üzerine kuruludur. Freud’a göre; bir çocuğun oyunu isteklerle belirlenir: gerçekte tek bir istekle – kendisinin büyümesine yardım eden bir istek – büyük ve yetişkin olma isteğiyle. Her zaman “yetişkin olmayı oynamaktadır ve oyunlarında büyüklerin yaşamına ilişkin olarak bildiği şeyleri taklit eder’’
Oyunun bir parçası olarak sanat ya da daha dar anlamıyla resim yapmak veya resimlere bakmak çocuk için gelecekteki kişiliğini oluşturmaya yönelik etkili izler bırakabilir. Büyüklerin nasıl davrandığını hem resimlerde hem de çevrelerinde gözlemleyerek kendi tutumlarını belirleyebilirler. Oyun ortamında çocuk bir simülasyon içinde olur. Gerçek dünyada karşılaşabileceği tepkiler ve bunlar sonucunda oluşturacağı karşı tepkileri geliştirir. Böylece gerçek dünya ve gerçek tavırlar öncesinde deneyim kazanmış olur. Kendini daha iyi tanıyabilir. Olumsuz davranışlarının istenmedik sonuçlarını görerek onları erkenden terk edebilir. Oyun oynarken çocuk kendini evinde olduğu kadar güvende hisseder. Ayrıca cesareti, paylaşmayı, kendine yetmeyi ve başkalarına yardım etmeyi öğrenir. Çocuğa ne kadar farklı deneyimleri sunabilirsek, çocuğu ne kadar farklı etkinliklerle karşılaştırılabilirsek, o oranda fizyolojik ve psikolojik olarak gelişme şansı bulabileceğinden emin olabiliriz. Eğitimde çocuğun –yaş özelliklerini unutmadan- beklentilere cevap verecek programlar uygulanması öncelikle amaçlanmalıdır. Bu programlarda oyun aracılığıyla geliştirilmelidir.
Oyun olarak sanat yaklaşımına göre; oyun ile sanat arasında birtakım benzerlikler vardır. Her ikisi de çocuğu, gündelik yaşam ve onun bağımlılıklarından, sıkıntılarından, kaygılarından uzaklaştırır. İki etkinlikte de pratik olarak hiçbir fayda beklenmez. Yani sanat, sanat olsun diye, oyun da oyun olsun diye yapılır. İkisi de bireyi özgür bir dünyaya götürür.
Hayal gücü tüm sanatlar için en çok gerekli olan olgulardan biridir. Hatta hayal gücü bilimin de olmazsa olmazıdır. Bu cevher ise çocukluk çağında en ileri düzeydedir.
Oyun ve çocuk için oyun anlamına gelen sanat, sonuç itibari ile çocuğun eğitiminde önemli rol oynar. Eğitimin çocuklar için eğlenceli ve severek yapılan bir etkinlik olarak ne kadar cazip olacağı göz önüne alındığında, oyunun ve sanatın ne kadar etkili bir eğitim aracı olabileceği tahmin edilebilir.
Çocukların ilk tanıştıkları sanatlardan biri resim sanatıdır denebilir. Çocuklar ellerine ilk geçen kalem ya da benzeri aletlerle hiç düşünmeden ilk karalamalarını yaparlar. Ve bu karalama; zaman geçtikçe değişir, gelişir, özgünleşir ve büyükleri imrendirecek düzeye yükselir. Çocuklar bu eğlenceli oyunu hiç kimsenin yönlendirmesi olmadan, kendi kendilerine severek ve isteyerek yaparlar. Ayrıca, kolay kolay yılmazlar, zorluklar karşısında pes etmezler. Karalamaya ya da resim yapmaya başladığında bu işten vazgeçen, “yapamıyorum” diyen çocuk görülmemiştir. Çocuk resmi; ister çocukların resim yaparken yaşadıkları farklılıklar açısından olsun ister yapıldıktan sonraki içerik açısından olsun birçok yönden farklı özelliklerini açıkça sergiler. Çocuk resimlerinin sanat mı değil mi tartışması belki de bu yüzden olsa gerek. Çünkü çocuk resminin büyüklerin resimlerinde olmayan kendine has bazı özellikleri olduğu kabul edilmektedir.
Çocuklar geleceğin toplumunu oluşturacak ve gelecekte insanlığı yönlendirecek olan bireylerdir. Bu yüzden çocuklara önem verilmelidir ve çocukluk dönemi özellikleri iyi anlaşılmalıdır. Çocuğu anlamak, onu geleceğe daha iyi hazırlamak ve dolayısı ile geleceğin toplumunu şekillendirmek demektir. Çocuğu iyi yetiştirmek onu yetişkinlere benzetmek büyükler gibi davranmasını istemek insanlığın meselelerini erkenden kavramak demek değildir. Çocuk gelişiminde oyunun rolü önemlidir. Çocuk dünyaya bir oyun alana gözüyle bakar ve en ciddi ortamlarda bile bir oyun işaretleri arar. Başka bir deyişle, çocuk için hayatın anlamı oyundur. Öyleyse bu dönemde yapılacak her şeyin anlamı oyundan başka bir şey değildir. Dolayısıyla tüm sanatsal etkinlikler ve bunlar arasında geniş bir yer tutan resim yapmak da çocuk için bir oyundur. Sanatla uğraşmak ve bunun en sık tekrarlanan formlarından biri olarak resim yapmak, çocuğun gelişimine birçok katkı sağlar. Yetişkinler ve özellikle sanat eğitimcileri çocuklar için sanatın bir oyun olduğunu ve çocuk resimlerinin özelliklerini bilmelidirler. Çocuk resimlerini büyüklerin değer yargılarıyla değerlendirmemelidir.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Ayaydın, A. (2011) Çocuk Gelişiminde Bir Oyun Olarak Sanat Ve Resim. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi.
Psikiyatri Hemşireliği Yüksek Lisans Öğrencisi.