Suç evrensel bir sorun olup, insanların toplu halde yaşamasından bu yana var olan bir problemdir. 17. yüzyıla kadar yetişkinlere uygulanan cezalar çocuklara da uygulanmaktayken, 18. yüzyıldan itibaren hümanizm akımının etkisiyle çocukların ayrıcalıklı olması yönünde adım atılmıştır.
Çocukların işlediği suçlar, sosyal bir problem olduğu kadar çocuğun kendisine, ailesine ve çevreye verdiği zararlarla toplumun düzenini derinden etkileyen bir olgudur. Çocuklar, gelişimlerini henüz tam olarak tamamlamadıkları için çocukluk döneminde suç eyleminde bulunan bireyi suç işleyen değil, suça sürüklenen olarak ifade etmek daha doğru kabul edilmektedir.
Çocukların insani gelişim sürecinin erken aşamalarında olması sebebiyle, sosyal, bilişsel, bedensel gelişimleri bakımından özel bakım ve yardıma ihtiyaçları olduğu; özgürlük, güvenlik, barış ve değer koşullarında yasal korunmaya gereksinim duydukları göz önünde bulundurularak, Birleşmiş Milletler üye devletlerinin 29 Kasım 1985 tarihinde Pekin’de aldıkları kararlar neticesinde; çocuk suçluluğu; ‘mevcut hukuk sistemi içinde ceza verilmesini gerektirecek her türlü eylem ve ihmaldir’ şeklinde ifade edilmiştir (Beijing Kuralları m. 2, 1985). Türkiye Cumhuriyeti ‘Çocuk Koruma Kanunu’nda suça sürüklenen çocuk; ‘daha erken yaşta reşit olsa bile, 18 yaşını doldurmamış, kanunlarda suç olarak tanımlanan bir eylemi yaptığı iddiasıyla hakkında soruşturma ya da kovuşturma yapılan veya yaptığı eylemden ötürü hakkında güvenlik tedbirlerine karar verilen çocuğu’ ifade etmektedir.
Çağımızda çocuk suçluluğunun sebeplerinin çok faktörlü olduğu; çocukların içinde yaşadığı çevre, aile, arkadaş çevresi, eğitim, sosyal ve ekonomik politikalar, çalışma yaşamı gibi faktörlerin çocuğun yararına işlememesinin, çocuğun suça sürüklenmesine sebep teşkil ettiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır. Çocuk suçluluğu sosyal bir uyumsuzluğun dışa yansımış hali, kişiyi toplum halinde yaşadığı bireylerin karşısına çıkaran bir olgudur.
Hiç bir çocuk suçlu doğmaz ya da hiç bir çocuğun aklından suç işlemek geçmez. Çocukta suç davranışını anlayabilmek için kişisel, ailesel ve çevresel özelliklerinin bilinmesi gerekir. Bebeğin doğduğu andan itibaren, annesiyle veya onun bakımını sağlayan kişiyle kurduğu sevgi dolu, kararlı ve güvenli ilişkinin, duygusal bağın olmayışı, duygusal ve fiziksel istismara maruz kalması, ailenin çocuğu büyütürken kullandıkları olumsuz ebeveyn tutumları, aile ilişkilerinin azlığı, parçalanmış ailede büyüme, madde bağımlısı veya sabıkalı aile bireyleri, ailenin denetiminin ve desteğinin az olması, ihtiyaçlarının karşılanmaması gibi faktörlerin suç ile ilişkisi bulunmuştur. Bu açıdan çocukların algıladıkları anne baba tutumları ve ebeveyne bağlanma stillerinin çocuk suçluluğu ile ilişkisinin incelenmesi önem arz etmektedir.
Bowlby (1999) kişiliğin temellerinin atıldığı ilk beş yıllık erken çocukluk döneminde anneden ayrı kalmanın, çocukta suçlu kişilik yapısının gelişimine zemin hazırlayacağını ileri sürer. McCord (1991) çocuğun kişiliğinin oluştuğu dönemde en ağır sorumluluğun ailelerde olduğunu; çocuktaki uyumsuzluğu ortaya çıktığı dönemde önlememe ve uyumsuzluğa sebep olduğu gerekçesiyle ailenin sorumlu tutulması gerektiğini ileri sürmektedir. Demirli (2013) kaygılı bağlanmanın, annenin çocuk yetiştirme stili sevgi boyutu tarafından yordandığını; kaçınan bağlanmanın ise, baba çocuk yetiştirme stili kontrol- denetim boyutu tarafından zayıf bir şekilde yordandığını bulmuştur.
Yapılan araştırmalarda suçlu ailelerin çocuklarının suç işlediği görülmektedir. Genetiğin ve yetiştirme faktörlerinin etkisi üzerinde durulmaktadır. Bu çalışmalarda kişiyi suç işlemeye yönelten bir genin varlığına rastlanmamıştır. Bu da çocuğu suça yöneltmede biyolojik etmenlerin ana neden olmadığı görüşünde araştırmacıları birleştirmiştir. Çocuğun suça yönelmesinde bireysel etmenlerden ziyade çevresel etmenlerin daha etkili olduğu, birçok bireysel etmenin kaynağında çevresel etmenlerin bulunduğu kabul edilen bir gerçektir. Çocuğun hareketleri, davranışları içinde bulunduğu hayatın şartlarına göre şekil almaktadır. Bu sebeple çevresel etmenler olarak çocuğun içinde bulunduğu aile, okul iş ve arkadaş ortamı çocuk suçluluğu ile ilişkilidir. Çocuğun suça yönelmelerinin ya da yönelmemelerinin esas sebeplerini içinde bulunduğu aile ve çevre faktörlerinde aramak gerekmektedir.
Ebeveynin aşırı koruyucu-kollayıcı tavrı çocuğun özerkliğini kazanamayıp bağımlı bir kişilik gelişimine sebep olmaktadır. Yeterince sevgi göstermeyince yoksunluk dolayısıyla ciddi davranış problemleri oluşmaktadır. Sıkı disiplin çocuktan yaşının ve gelişiminin üstünde sorumluluk beklemeye ve cezaya başvurmaya sebep olmaktadır. Bu da çocuğun saldırganca davranmasına, kurallara başkaldırmasına sebep olur ve sıkı disiplin sonucunda da çocuğun suça sürüklenmesi kaçınılmaz bir hale gelir.
Suça sürüklenen çocuklar ile suça sürüklenmeyen çocukların algıladıkları anne ve baba tutumları ile ebeveyne bağlanma stillerini incelemek ve karşılaştırmak amacıyla yapılan, örneklem grubunu; 03.08.2015 ve 20.12.2015 tarihleri arasında Diyarbakır ve Şanlıurfa illerinde, ceza evinde tutuklu- hükümlü bulunan ve denetimli serbestlik müdürlüğüne gelen 102 suça sürüklenen çocuk ile 9., 10., 11., 12. sınıflara devam eden 108 ortaöğretim öğrencisi, toplam 210 çocuğun oluşturduğu çalışmanın bulgularına göre;
- Anne tutumu ihmalkar olan çocukların anne güven düzeyi, anne tutumu demokratik ve hoşgörülü olan çocuklardan anlamlı derecede daha düşüktür. Anne tutumu otoriter olan çocukların anne güven düzeyi, anne tutumu hoşgörülü olan çocuklardan anlamlı derecede daha düşüktür.
- Baba tutumu ihmalkar olan çocukların baba güven düzeyi baba tutumu demokratik ve hoşgörülü olan çocuklardan anlamlı derecede daha düşüktür. Baba tutumu otoriter olan çocukların baba güven düzeyi baba tutumu demokratik ve hoşgörülü olan çocuklardan anlamlı derecede daha düşüktür. Anne tutumu demokratik ve hoşgörülü olan çocuklarda suça sürüklenenlerin oranı anne tutumu ihmalkar olanlardan anlamlı derecede daha fazladır. Anne tutumu demokratik olanlarda suça bulaşanların oranı %63,2 iken hoşgörülülerde %58,3, otoriterlerde %45,7 ve ihmalkarlarda ise %28,3’tür.
- Baba tutumu demokratik olan çocuklarda suça sürüklenenlerin oranı baba tutumu ihmalkar olanlardan anlamlı derecede daha fazladır. Baba tutumu demokratik olanlarda suça bulaşanların oranı %69,1 iken hoşgörülülerde %45,9, otoriterlerde %47,4 ve ihmalkarlarda ise %30,3’tür.
- Suça sürüklenen çocukların anne güven düzeyleri suça sürüklenmeyen çocuklardan anlamlı derecede daha fazladır.
- Suça sürüklenen çocukların baba iletişim düzeyleri suça sürüklenmeyen çocuklardan anlamlı derecede daha fazladır.
Sonuç olarak;
Anne baba tutumlarıyla ve bebeklik döneminde kurulacak güvenli bağlanma ile ilgili ebeveynleri bilgilendirmeye yönelik aile eğitimleri düzenlenmelidir. Çocukların ebeveynlerine güvenli bağlanmaya sahip olmaları için aile içerisinde ebeveynlerle ve diğer bireylerle sağlıklı bir ilişkinin kurulması sağlanmalı, ebeveynler çocuklarına karşı daha duyarlı, çocuklarının duygu ve düşüncelerini paylaşan, demokratik, güven verici ve eşitlikçi bir tutum sergilemelilerdir. Çocuk suçluluğunu önlemek ve kontrol altına almak için, okul rehberlik servislerince ebeveynlere yönelik suçluluğun nedenleri ile ilgili eğitimler verilmelidir. Aile ilişkilerini ve ailedeki kişiler arasındaki iletişimi arttırmak için aile iletişim becerileri kazandırmaya yönelik seminerler düzenlenmelidir.
Kaynakça ve İleri Okuma:
- Afşin, R., Özçelik, Ö., & Dilek, A. (2018). Suça Sürüklenen Çocuklar İle Suça Sürüklenmeyen Çocukların Algıladıkları Anne ve Baba Tutumları İle Ebeveyn Bağlanma Stillerinin Karşılaştırılarak İncelenmesi. Electronic Journal of Social Sciences, 17(66).

Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi ve pediatri hemşiresiyim. Adli psikiyatri, çocuk ve ergen psikiyatrisi, sosyal psikiyatri, pediatri yakından ilgilendiğim alanlardır. Yaşam yolunda bazen umutlu, bazen umutsuz birisiyim. İçerik Üretim Komisyonunda görev alıyorum.
İletişim için; tubagne12@gmail.com