Yaşanan şeyler, yaşandı ve bitti mi gerçekten. İzleri, etkileri, yaraları. Kabuk bağlayan ama her uyaranla kanamaya başlayan, silinmeyen yaralar.
Peki şimdi küçük bedenlerde oluşan yaralar. Tolere edebilir mi beden? Tolere edebilir mi ruh? Tolere edebilir mi çevre? Yoksa sinsice beklemeye devam mı eder. Saatli bir bomba gibi.. Her an gün yüzüne çıkabilen pusuda bekleyen yaralar. Tanıyalım mı o çocukları? Tanıyalım mı o küçük savaşçı bedenleri. Tanıyalım. Tanıyalım ki bilelim. Bilelim ki müsaade etmeyelim.
Çocukluk Çağı Travmaları
Travma kelimesini bireyin fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü derinden tehdit eden olay ya da durum olarak açıklayabiliriz (American Psychiatric Association, 2013). Çocukluk Çağı Travmaları ise bireylerin 18 yaşından önce maruz kaldığı fiziksel, cinsel, duygusal istismar ve ihmalin yanı sıra ebeveynin kaybı, ebeveynden ayrı kalma, boşanma, göç, SAVAŞ, şiddete tanıklık etme, kazalar ve doğal afetler şeklinde tanımlanabilir (Herman, 2011). Bu travmalar sonucunda ise bireylerin bilişsel, davranışsal fiziksel ve sosyal alanlarda gelişimlerinde problemler oluşabilmektedir. Çocukluk çağı travmalarında, çocuğa genellikle en yakını olan kişiler tarafından yapılıyor olması ve çocuk üzerinde yaşamının ilerleyen yıllarını dahi etkileyecek uzun süreli etkilerinin olması sebebiyle tanımlanması ve tedavi edilmesi en zor travma türü olarak geçmektedir.(Yılmaz, İşiten ve ark. 2003).
Yaşamın erken dönemlerinde ortaya çıkabilen travmalara baktığımızda genellikle uzamış ve ciddi düzeyde oluştuğu görülebilir. Travmalar sonucunda kişilerin yaşamlarında duyguları düzenlemede başarısızlığa, sosyal ilişkilerde ise problemlere neden olabilmektedirler. Travmanın duygusal sonuçlarına baktığımızda kişilerde, anksiyete, öfke, benlik saygısında azalma, kimlik sorunları, korku vb. davranışlar görülebilmekte, algı bozuklukları, olayın yeniden yaşantılanması, kişiler arası ilişkilerde sorunlar, yeniden kötüye kullanılma ya da başkasını kötüye kullanıcı davranışlar ortaya çıkabilmektedir. Özellikle çocukluk çağı travmasına maruz kalan kişilerin yetişkin hayatlarında depresyon, anksiyete bozuklukları, alkol-madde kullanım bozuklukları, kişilik bozuklukları gibi psikiyatrik belirtilerle sonuçlanabilmektedir (Çelik ve Ark, 2018 ).
Dünyada yaşamak zor, bu çağda yaşamak daha da zor. Her ne kadar çocuklar için iyi birer yaşam sunabilmek istesek de kötülüklerden, travmalardan onları korumak oldukça zor bir hal alıyor. Savaşın istismarın, şiddetin açlığın olduğu bu dünyada çocukları ruhen ve bedenen doyurabilmek, ruhen ve bedenen doymayan insan toplulukları arasında, oldukça zor olmaya başlıyor. Travma yaşayan çocuklar içinse gelecek ne kadar parlak görünüyor? O da büyük bir soru işareti.
Peki neler yapabiliriz? Neler yapmalıyız?
Bilmeliyiz, duyurmalıyız, eğitmeliyiz, sevmeliyiz, yaşamayı, çocukları, barışı sevmeliyiz, örnek olmalıyız, örnek bir ahlakla yol göstermeliyiz. Yeteri kadar yemeliyiz. Vurmamalıyız. Kesinlikle vurmamalıyız. Dinlemeliyiz, ifade etmelerine de fırsat vermeliyiz. Dünya bu kadar kararmışken, bırakalım kendi renkleriyle boyasınlar dünyayı.
Hayat kısa, yaşam ise iyi şeyler olduğunda anlamlı. Çocuklar için, iyi bir gelecek için her şey o kadar mümkün ki.
Yapabiliriz. Çocuklara travmalarla dolu bir geçmiş yerine, huzurlu bir gelecek var edebiliriz.
Bırakalım gülücükleri ile aydınlatsınlar dünyayı. Bizler tüketmeyelim..
Sevin. Her şeyi sevin. Var olun..
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). Washington, DC: Author
- Herman JL. Travma ve iyileşme. Tosun T, ç.editör. 1. Baskı. İstanbul: Literatür Yayıncılık; 2011
- Yılmaz G, İşiten N, Ertan Ü, Öner A. Bir çocuk istismarı vakası. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi 2003; 46:295-298
- ÇELİK ve Ark. Çocukluk Çağı Travmaları: Bir Gözden Geçirme, Sakarya Tıp Dergisi 2018;8(4):695-711
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi. Bağımlılık, nörobilim, çocuk ve ergen psikiyatrisi ilgi alanlarıdır.
Jean-Jacques Rousseau : “Dayanıklı olmak, bir çocuğun öğrenmesi gereken ilk şey ve en çok ihtiyaç duyacağı meziyettir.” der
Açıkçası bir çocuk açısından baktığımda hayatı boyunca travma geçirme olasılığının olmadığı bir hayatı olacağını pek düşünmüyorum. Sonuçta diğer insanlarla birlikte bir toplum içerisinde yaşayacak ve yaşadığımız dünyada tüm insanların iyi olduğunu, iyi tarafının olduğunu söylemek…. 😀 zor.
Bir insanın hayatının bir noktasında mutlaka incinecek, yara alacak, bazen kendisi yaraya sahip olacak. Acı çekmek insanın doğasında olan bir şey. Sevgi gösterme kısmında kesinlikle aynı fikirdeyim ama buna ekleme de yapmak istiyorum.
Bence bir çocuğa büyüme süreci içerisinde travmalarla baş edebilmesini sağlayacak bir yol çizmeliyiz. Bunun yanında da yaşadığı travmaların acısını başka birisinden çıkarmamasını gerektiğini, sevgiyi dışarıdan -insanlardan- çok kendi içerisinde bulması ve bunu başkasıyla da paylaşabilmesini sağlayacak bir eğitim görmeli. Bir çocuğa kendi kendini iyileştirebilme gücünün olduğunu fark ettirebilmeliyiz diye düşünüyorum 🙂
Öncelikle yorumunuz için teşekkür ediyorum.:)
Elbette toz pembe bir dünya malesef pek mümkün görünmüyor ama ihmal,istismar,şiddet, savaş bir çocuk için ne kadar adil? küçücük bedene bunlarla başa çıkmak için gücü aşılamak, ortam şartlarında zaten çok mümkün olmayabilir.
Değişim mümkün. Duyurmak, ses çıkarmak, farkındalık oluşturmak insanların yani bizlerin elinde. En elimizde olan şeyde sevgiyle dolu çocuklar yetiştirmek. Değişim bizde, değişim toplumda. İmkansız bir şey yok. Her şey mümkün. Yapabiliriz :))