Son günlerde takılmış plak gibi döne döne aynı şarkıyı dinliyorum: Güneş Orhan. Can Güngör’ün Orhan Veli’nin Güneş adlı şiirinden bestelediği bu şarkı ben de garip duygular uyandırıyor. Şiir oldukça karanlık, umudu da elden bırakmadan tabi, fakat bestesi şiirin umutlu tarafını vurgulayacak şekilde tatlı bir bahar esintisi olarak çınlıyor kulağımda. Yine de hep aynı dizelere takılıyorum:
Ah aydınlıklardan uzaktayım
Kafamda o dağılmayan sükun
Ölmedim lakin yaşamaktayım
Dinle bak vurmada nabzı ruhun.
“Ölmedim, lakin yaşamaktayım.” Ama nasıl? Nasıl yaşamaktayım? Önemli olan da bu. Hep kendimize ölüm gerçeğini hatırlatırız. “Bir hayatımız daha yok. Yaşamımız biricik, o yüzden hiçbir şeyi ertelememeli, nabzımızı arttıran heyecanımızı yükselten ne varsa geciktirmeden yapmalıyız.” deriz. Sık sık hatırlatırız bunu kendimizi çünkü çok sık unuturuz. Sürekli planlar yapar ve zamanı geldiğinde erteleriz. “Aman, yine vakit olur nasıl olsa.” deriz. Ya olmazsa? Ya hayatımız birdenbire sona erirse, hiç beklemediğimiz bir anda?
Hayatınızla ilgili aymanız, fark etmeniz gereken bir şey olduğunda yeryüzünde ihtiyacınız olan ne varsa hepsi nizami bir şekilde ve sırayla gelip sizi buluyor. Bu bir kitap olur, bir kişi, bir dize. Hiç fark etmez. Hatta çoğunlukla kulağınıza çalınmış, önerilmiş, karşınıza çıkmış ama görmezden gelmeyi seçtiğiniz veyahut sonra bakarım dediğiniz türden şeylerdir bunlar. Bir anda kafanızda bir ışık yanmış gibi olur, bir bakayım şuna dersiniz ve bingo! Hayatınızda çözmeye çalıştığınız ve yumağında boğulduğunuz her neyse çorap söküğü gibi gelir. O an neyi görmeniz gerekiyorsa onu görürsünüz. Çoğu kişi bunu tesadüf diye adlandırabilir. Ben de tesadüf deyip geçebilirim ama tabi ki spiritüel, manevi bir anlam çıkartmaya çalışmaktan da kendimi alamıyorum. En azından benim hayatımda bunun birçok örneğini bizzat yaşadım. Bu yazıda da o anlardan bir tanesinden bahsetmek istiyorum.
Takıntılı bir biçimde bu şarkıyı dinleyip birkaç sorunla boğuşurken tesadüf bu ya instagramda takip ettiğim ve önerilerine güvendiğim bir hesabın (Filmegitmedenönce) bir kitap önerdiğini gördüm. İsmi Güngezgini. Aslında bir çizgi roman. Daha önce hiç çizgi roman okumamıştım. İlginç olabileceğini düşündüm ve kitabı satın aldım. Ancak kitabı okuma fırsatını yine tesadüf bu ya babama 10 gün boyunca kaldığı hastanede refakat ederken, neyin ne olacağını kestiremediğim, babamın sağlığı hakkında endişelendiğim bir dönemde okudum.
Kitabın arka kapağından kopya çekecek olursam, kitapta, dünyaca ünlü Brezilyalı bir yazarın çocuğu olan Bras de Oliva Domingos’un hayatının en önemli olaylarını okuruz. Bras bir gazetede bir başkalarının ölüm ilanlarını yazarak geçimini sağlamaktadır. Fakat Bras’ın en büyük dileği tıpkı babası gibi yazar olmaktır. Gerçek bir yazar. Kitap boyunca Bras’ın hayatının anlamını, hayatının en önemli olaylarını yaşarken adım adım nasıl bulmaya çalıştığını bir dedektif misali biz de onun peşinden giderek okuyoruz. Kitabın ilginç kurgusu kitabı sarsıcı kılan en önemli özelliği kanımca.
Yukarıda anlattıklarımla bu kitap arasındaki ilişki kitabın bahsettiğim bu kurgusunda yatıyor fakat spoiler vermemek açısından o kısmı es geçiyorum. Yalnız, bu kitaptan çıkardığım en önemli sonuç şu oldu ki: Bir şeyler ararken -bu yararlı bir şey de olabilir hayatımızın anlamı veyahut bir hayat arkadaşı- zaman akıp geçiyor ve elimizde kalan yarım bir hikaye oluyor. Bu öyle bir hikaye ki hayatınızın anlamını bulduğunu sandığınız veyahut mutluluğu yakaladığınızı düşündüğünüz bir anda birdenbire kesiliveriyor. O hikayenin yarım kalmaması için bence elimizden ve içimizden her ne geliyorsa onu yapmalıyız.
Küçücük yaşımdan bu yaşıma kadar hayatımdaki en ufak aksiliği bile hayatımın merkezine oturtmuş, “Ben şimdi ne yapacağım?” diye karalar bağlamış, gerginlikten etrafa negatiflik saçmış biri olarak bunun gerçekten çözülmesi gereken önemli bir sorun olduğunu bu “tesadüfi” durumu yaşadığımda fark ettim. Hikayemin yarım kalmaması için bu sorunu çözmem gerektiğine dair kendime söz verdim.
Daha fazla lafı uzatmadan kitabın yazarlarının sonsöz olarak yazdığı bir pasajı bırakmak istiyorum buraya:
Bir yaşamın var olduğunu, hepimizin gözleri önünde gerçekleştiğini hissetmeyi ve onu yaşamayı istiyorduk.
Ve yaşadık.
Ve bazen yaşadığımızı ispatlayabilmek için öldük.
Evet evlere kapandığımız ve her gün ölüm haberleri aldığımız bu günlerde pek iç açıcı bir konu değil. Sadece beni bu denli etkileyen tesadüfler silsilesini sizinle paylaşmak istedim. Bu süreç boyunca duygularımı fark etme, onlarla yüzleşme ve uzlaşma şansını yakaladım. Belki de sizin hayatınızda da gizeminin çözülmesi beklenen “tesadüfi” anlar vardır ve anlaşılmayı bekliyordur. Ne dersiniz?
Psikiyatri Hemşireliği yüksek lisans öğrencisi. Yoğun bakım hemşiresi. Müziğe aşık. İnsan beyninin gizemlerine hayran. Gelip geçici bir insan.
E-posta: hazalsevindik@hipokampusakademi.com