Disleksi Nedir?
İlk olarak 1896 yılında Hinshelwood tarafından kullanılan disleksi kavramı 1968 yılında Dallas’ta gerçekleştirilen Dünya Nörologlar Konferansı’nda kabul edilmiştir. Bu konferansta disleksi, “Normal zekâ düzeyine sahip bireyde yaşanan okuma güçlüğü” olarak tanımlanmıştır.
Günümüzde kabul gören tanımıyla disleksi; normal ya da normalin üzerinde zekâya sahip, belirgin bir beyin patolojisi olmayan, dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme ile matematik becerilerinin kazanılması ve kullanılmasında önemli güçlükleri olan, ikincil olarak kendini idare, sosyal algılama ve etkileşim sorunları yaşayan, standart eğitime rağmen yaşına ve zekâsına uygun başarı gösteremeyen bireyler için tanımlanmış nörolojik kökenli gelişimsel bir bozukluktur.
Disleksinin yaygınlığı çeşitli toplumlarda farklılık göstermektedir. Amerika Birleşik Devletleri Eğitim Bakanlığı’na göre okula giden çocukların %5-15’inde özel öğrenme güçlüğü görülmektedir. 28 ülkeden alınan verilere göre okuma bozukluğu (disleksi) Japonya ve Çin’de %1 ile en düşük, %33 ile Venezüella’da en yüksek oranda görülmektedir. A.B.D. de %20 ve daha çok oranda çocuk okumayı öğrenme becerisinde zorluk çekmektedir. (1)
Disleksi Bireyleri Nasıl Etkiler?
Disleksi bireylere göre farklılık gösterir. Bireyin yapısı, çevresel faktörler, aile desteği, aldığı eğitimin süresi ve etkililiği, bireydeki disleksinin yapısını değiştirmektedir. Tüm bunlara rağmen genel anlamda disleksi; kelime tanıma, akıcı okuma, heceleme ve yazmada yaşanan güçlükler olarak karşımıza çıkar.
Disleksili bireyler, okuma yaparken basit kelimelerin okunmasında bile pek çok kez hata yapabilirler. Yavaş okurlar ve okuma yaparken fazladan zorlandıklarını hissederler. Kelimede yer alan harfleri karıştırırlar, cümle içinde kelimeler iç içe geçmiş gibi ya da kelimeler arasındaki boşluklar kaybolmuş gibi okuyabilirler. Disleksili bir birey okuma yaparken metni şu şekillerde algılayabilir. (2)
Disleksisi olan bireylerin yaşadığı genel sorunlar aşağıdaki gibidir:
- Konuşmayı öğrenmede gecikme,
- Harfleri ve onlara ait olan sesleri yeterince öğrenememe,
- Sözlü ve yazılı dili organize edememe,
- Numaraları ezberlemede sıkıntı yaşama,
- Anlayabilmek için yeterince hızlı okumada sıkıntı yaşama,
- Uzun okuma parçalarını takip etme ve anlamada sıkıntı yaşama,
- Yazmada güçlüklerle karşılaşma,
- Yabancı bir dil öğrenmede problem yaşama ve
- Matematiksel işlemleri yapmada sıkıntı yaşamadır. (2)
Disleksi Hakkında Yanlış Bilinenler
- Disleksili bireyler ‘geriye okuma’ yaparlar.
- Erkeklerin kızlara oranla disleksi olma durumu fazladır.
- Sol el kullananların disleksili olma oranı daha fazladır.
- Disleksili bireylerin hepsi özel yetenekli bireylerdir.
- Başarılı bireylerin disleksili olma ihtimali yoktur.
- Disleksi çocuklarda bulunur, yetişkinlerde bulunmaz. (3)
Sonuç:
DSM- V’te belirtildiği gibi, özgül öğrenme güçlüğü yaşam boyunca negatif işlev sonuçlarına, düşük akademik başarıya, lise terkine, ortaokulda düşük notlara, psikolojik stresin artmasına, ruh sağlığının bozulmasına, işsizliğin artmasına ve gelirin düşmesine neden olabilir. Okulu bırakma, depresif semptomların, intihar oranının artmasına yol açabilir. Ülkemizde ÖÖG tanısı genellikle ikinci ve üçüncü sınıflarda konmaktadır.
Erken tanı, erken müdahaleyi getirir anlayışına uygun olarak bu yaşta tanılanan çocuklar, erken müdahaleden ve özel eğitim hizmetinden geç yararlanmaktadır. Bu durum, özel eğitimin süresini uzatmakla birlikte, özel eğitim giderlerini arttırmakta, bireyin müdahaleden en yüksek verimi alamamasına neden olmaktadır. Ayrıca erken fark edilemeyen çocuklarda okula devam etmede sıkıntılar, sosyal problemler, uyum problemleri görülmektedir. Bu nedenle çocukların yaşadıkları akademik başarısızlık, öğrenilmiş çaresizliğe dönüşmekte ve olumsuz okul algısına sahip olmalarına neden olmaktadır.
Sonuç olarak ÖÖG’nin erken belirtilerinin tanımlanması ve bireyin erken müdahale programları ve gerekli sağlık ve eğitim hizmetlerine yönlendirilmesi son derece önemlidir. Bireylerin okula devam etmemeleri suç ve işsizlik oranının artmasına neden olabilir ve bireylerin sağlıklı bir kimlik ve uygun rol edinim sürecini geciktirebilir ya da olumsuz etkileyebilir. (4)
Öneriler:
Yurt dışında, okul öncesi dönem çocuklarında görülen öğrenme güçlüğünün en sık görülen tipi dislekside kullanılan müdahale programları yoğunlaştırılmış fonolojik farkındalık üzerine temellenmiştir. Ülkemizde Türkçe ses yapısına uygun fonolojik testler bulunmamaktadır. Çocukların harfleri tanımaları ilkokul döneminde olmaktadır. Anaokulunda sadece sesli harfler yer almaktadır. Bu nedenle fonolojik çalışmalar ülkemizde kısıtlıdır. Bu alanda çalışan profesyonellerin fonolojik testler geliştirmeleri bu ihtiyacı karşılayacaktır.
Ülkemizde genellikle öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklar rehberlik araştırma merkezlerine yollanmakta ve buradaki değerlendirmelerden sonra kaynaştırma raporu almaktadır. Kaynaştırma raporu alan çocukların çoğunluğu zihinsel engelli olarak algılanmaktadır. Bu öğrenme güçlüğünün yeterince tanınmamasından kaynaklanan bir durumdur.
Okul öncesinde çalışan eğitimcilerin, ÖÖG erken dönem belirtilerine yönelik bilgi birikimlerini desteklemek için hizmet içi eğitimler ve ailelerin de bu konuda bilgilerini arttırmak amacıyla seminerler düzenlemeleri, okul öncesi eğitim kurumlarının sadece normal gelişim gösteren çocuğu okula hazırlamak değil, dezavantajlı çocuğu belirleme ve gönderme öncesi süreci doğru ve etkin bir şekilde değerlendirmesi gerekir.
Yapılan çalışmalar, sistematik ve planlı bir biçimde uygulanan gönderme öncesi sürecin pek çok özel gereksinimli öğrencinin ayrıntılı değerlendirilmesine gerek kalmadan genel eğitim sınıfında eğitimlerini sürdürmelerinde etkili olduğunu göstermektedir.
Ülkemizde anaokulu ya da birinci sınıfta öğrenme güçlüğünü belirlemede kullanılan standart bir tarama aracı olmamakla birlikte ÖÖG’nin kapsamlı tarama testleriyle belirlenmesi kuşkulu ve güvenilir olmayan bir yaklaşımdır. Bunun yerine risk faktörleri açısından çocuğun okul öncesi eğitimcileri tarafından değerlendirilmesi, akranlarından farklı olan özelliklerin yakından gözlemlenmesi ve okuma öncesi ve erken okuma aktivitelerinin tipik gelişim gösteren yaşıtlarıyla karşılaştırılması en iyi tanılama yoludur.
RAM (Rehberlik ve Araştırma Merkezi)’da çalışan personelin ÖÖG eğitsel değerlendirmeleri genellikle akademik değerlendirme ve uygulanan zekâ testi sonuçlarına göre yapılmaktadır. ÖÖG’nin belirlenmesinde zekâ testlerinin kullanılması artık kabul gören bir yaklaşım olmamakla birlikte, üstün zekaya sahip ÖÖG belirtileri olan çocukların tanılanamamalarına neden olabilir. Sonuç olarak okul öncesinde ÖÖG belirtileri ve uygun tarama araçlarının kullanılması konusunda RAM çalışanlarının bilgilerinin arttırılması ve hizmet içi eğitimlerin düzenlenmesi gerekmektedir. (4)
“Her Çocuk Özeldir”: Bir Disleksi Vakası
Her Çocuk Özeldir (Taare Zameen Par), 2007 yapımı, yönetmenliğini Aamir Khaan, Amole Gupte ve Ram Madhvani’nin yaptığı 165 dakikalık bir filmdir. Film aile içi dinamikler açısından da pek çok dikkate değer söylem içermektedir. Bu çalışmada, sunulan problem gereğince okul yöneticileri (müdür) ve öğretmen söylemleri üzerinden bir analiz yapılmıştır.
Filmin kahramanı Ishaan harfleri ve sayıları algılama problemi yaşamakta, çevresi ve ailesi tarafından tembel ve yaramaz olarak algılanmaktadır. Ishaan derslerinde başarısız, yaptığı işlerin çoğunda uyumsuz gözüken bir çocuktur. Yazı yazmayı ve okumayı 3. sınıfta iki yıldır okuyor olmasına rağmen öğrenememiştir. Kelimeler, rakamlar sanki dans ediyor gibi gelmektedir ona. Okul Ishaan’ın durumunu sadece tembellik ve yaramazlık olarak değerlendirmekte ve öğretmenleri bir an önce ondan kurtulmak istemektedir. Aile de Ishaan’ın gelişimsel bir bozukluk gösterebileceği düşüncesinden uzak, yüksek beklentilerini giderememenin öfkesi içinde onu “adam olması” için şehir dışında bir yatılı okula gönderir. Orada da devam eden başarısızlığın sonucunda Ishaan mutluluğu ve özgürlüğü insanlardan uzaklaşmakta bulur.
Annesinin ilgisine karşın babasının katı tutumu Ishaan’ın zihinsel dünyasında gidiş gelişler yaşamasına sebep olur. Tam her şeyden ümidini kesmişken yatılı okulda karşısına çıkan resim öğretmeni her şeye farklı yaklaşacaktır. Resim öğretmeni daha önce özel eğitim veren bir okulda görev yapmış, kendisi de dislektik olan biridir. Ishaan’ın hayatı ile okulun iklimi de bu genç resim öğretmeninin eğitim liderliği ile değişir. (5)
Kaynaklar ve İleri Okumalar:
- Altuntaş, O., & Karakaya, B. Disleksisi Olan Çocuklarda Görsel Algı Becerilerinin, Okuma Becerileri Üzerine Etkisinin İncelenmesi. Ergoterapi ve Rehabilitasyon Dergisi, 5(3), 161-168.
- Balcı, E. Disleksi: Tanımı, Sınıflandırması ve Belirtileri Dyslexia: Definition, Classification and Symptoms. Journal of Educational Studies, 4(2), 166-180.
- Balcı, E. Disleksi Hakkında Gerçekler: Disleksi Nedir ve Ne Değildir?. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 19(1), 1-17.
- Aslan, K. (2015). Özgül öğrenme güçlüğünün erken dönem belirtileri ve erken müdahale uygulamalarına dair derleme. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi.
- Kolburan, Ş. G., & Erbay, E. Ö. Bir Eğitim Liderliği Örneğinde, Disleksi Vakası1. Aydın İnsan ve Toplum Dergisi, 1.