Elif Karayağmurlu’nun 2019 yılında yaptığı “Elektrokonvulsif tedavinin depresif bozukluk tanılı hastalarda nitrozatif stres ve DNA hasarı ile ilişkisi” adlı doktora tezinden alınan verilere göre:
Elektrokonvülsif Tedavinin Tarihçesi
Elektrokonvulsif tedavinin klinikte tedavi amaçlı kullanımı 1954’te ilk antipsikotik klorpromazin ve 1958’de ilk antidepresan imipraminin piyasaya çıktığı tarihlerden öncedir. 1930’lu yıllarda bazı araştırmacılar psikiyatrik hastalarda tedavi amaçlı çeşitli ilaçlarla epileptik nöbet tetiklemenin psikotik belirtileri kontrol altına almakta etkili olduğunu göstermişlerdi. Ancak o dönemde ortaya çıkan yan etkiler ve nöbetlerin kontrol edilememesi klinik kullanımda zorluklara neden olmuştur.
1938 yılında bir İtalyan hekim olan Ugo Cerletti ve asistanı Bini EKT’yi psikiyatrik hastalarda ilk kez kullanarak önemli bir gelişmeye imza attılar. İlk olarak şizofreni hastalarında kullanılan EKT’nin etkili ve güvenilir bir tedavi olduğu gösterildi. 1940 yılında APA’nın toplantısında EKT uygulaması gösterildi ve psikiyatristler arasında kullanımı hızla yaygınlaştı. Psikofarmakolojik ilaçların piyasaya çıkmasından önce depresyon ve bipolar bozukluk tanılı hastalarda da en çok tercih edilen tedavi yöntemi EKT’ydi. Psikofarmakolojik tedavilerin keşfedilmesiyle EKT kullanımı belirgin azalsa da 1980’li yıllarda Avrupa ve Amerika’da özellikle tedaviye dirençli hastalarda kullanılmak üzere yeniden kullanımı yaygınlaşmıştır. Özellikle anestezi altında EKT uygulamasının yan etkileri azaltmasıyla günümüzde de kullanımı bazı durumlarda hayat kurtarıcı olmaktadır.
Elektrokonvülsif Tedavinin Etki Mekanizması
Elektrokonvulsif tedavide dış kaynaktan alınan uyarı kafatasına yerleştirilen elektrotlar ile hastaya verilerek jeneralize nöbet indüklenir. EKT’nin asıl etki mekanizması net değildir ve halen araştırılmaktadır. Bununla birlikte EKT’nin etki mekanizmasını açıklayan ana hipotez jeneralize nöbet ile indüklenen nörotransmitterler, fonksiyonel bağlantılardaki değişimler ve nöroplastisitedir. EKT ile ilgili yapılan pek çok çalışmada EKT’nin serotonerjik, noradrenarjik ve dopaminerjik sistemler üzerinde etkileri üzerinde araştırmalar yapılmıştır. Günümüzde EKT ‘nin nörotransmitter sistem üzerinde çoklu etkileri olduğu görüşü ön plandadır. Yapılan çalışmalarda EKT ile Beyinden köken alan nörotrofik faktör (brain derived neurotrophic factor, BDNF) düzeylerinde artış olduğu, reseptörü olan TrkB ve büyüme faktörü proteinlerinden bazısının ekspresyonunu artırarak nörogeneze ve sinaps sayısında artışa katkıda bulunduğu anlaşılmıştır.
Klinik uygulama ve Depresyonda Kullanımı
EKT tarihte ilk olarak psikotik bozukluk tanılı hastalar için kullanılmış olsa da duygudurum bozukluklarında etkisinin gösterilmesiyle MDB tanılı hastalarda kullanımı yaygınlaşmıştır. Günümüzde MDB için en etkili tedavi seçeneklerinden biridir. MDB için invazif bir yöntem olması ve yan etkiler nedeniyle etkinliğine rağmen klavuzlarda ilk basamak tedavi yöntemi olarak önerilmemektedir. Ancak bazı özel durumlarda EKT ilk basamak tedavi seçeneği olabilmektedir. Akut suisidal düşünce varlığında, psikotik özellikler eşlik ediyorsa, tedaviye dirençli depresyonda, medikal tedaviyi tolere edemeyen hastalarda, katatonik özellik varsa, oral alımın bozulması gibi fiziksel durumun hızla bozulma riski olan hastalarda ve gebelik durumunda EKT ilk tercih olarak çeşitli tedavi klavuzlarında önerilmektedir. Daha önce EKT’ye iyi yanıt öyküsü varsa veya hasta tercihi olduğunda da EKT kullanılmaktadır. EKT ile tedaviye yanıt oranları kullanılan uyarı tipi ve hasta popülasyonundaki farklılıklara bağlı yapılan çalışmalarda %70-80, remisyon oranları %40-50’lerde olduğu gösterilmiştir. Tedaviye yanıtta daha önce farmakolojik ve psikoterapotik tedavi yöntemlerine direnç öyküsü varlığında tedaviye yanıt oranları %50‘lere düşmektedir. Bazı güncel çalışmalarda geriatrik hastalarda, psikotik özellikler varlığında, kısa süreli atak varlığında ve hastalık daha az şiddetli olduğunda tedaviye yanıtın daha iyi olduğu gösterilmiştir. Psikomotor retardasyon ve katatoni özelliklerin varlığında da daha iyi yanıt olduğunu gösteren çalışmalar literatürde bulunmaktadır.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Karayağmuroğlu, E. (2019) Elektrokonvulsif tedavinin depresif bozukluk tanılı hastalarda nitrozatif stres ve DNA hasarı ile ilişkisi. Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı. Gaziantep.
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi ve acil servis klinik hemşiresidir.
Toplum ruh sağlığı, varoluşçuluk, evrimsel psikoloji, felsefe, tiyatro, tarih ve teknoloji sever.
Ruh sağlığına yönelik çeşitli hizmetlerde gönüllü olarak görev alır.
Hayat yolcusu, insan yavrusudur.
E-posta: enestapli@gmail.com