Doğası gereği sosyal bir canlı olan insan, yaşamı boyunca diğer insanlarla bir arada olma isteği içindedir. İnsan yavrusunun, yaşamın ilk anlarından itibaren kendisine bakım veren birine gereksinim duyduğu bilinmektedir. Bebeğin biyolojik yetersizliği ele alındığında, gerek hayatta kalabilme, gerekse temel ihtiyaçların karşılanabilmesi açısından böyle bir kişinin varlığı elzemdir. Bağlanma daha yaşamın ilk günlerinde başlayan ve duygusal yönü ağır basan, olması beklenen doğal bir durumdur. Çocuk ve ebeveyni (bakım vereni) arasında kurulan bağ ilişkisine “bağlanma” adı verilir. Evrimsel açıdan incelendiğinde, bağlanma kavramıyla ilgili olarak ilk açıklamaları getiren kişi Bowlby’dir.
Bağlanma Kuramı ve Bowlby
1950 yılında Dünya Sağlık Örgütü, Bowlby’i, Londra’da yaşayan evsiz çocukların ruh sağlığı konusunu içeren bir bildiri sunması için çağırmıştır. İlk olarak Bowlby 1958’de bağlanma kavramını kullanmış ve bağlanmayı “insanların, diğerleriyle güçlü bağlar geliştirmeye yönelik doğal eğilimi ve onlardan ayrılma veya onları kaybetmeyi istememenin getirdiği kaygı, öfke, depresyon gibi kişisel sıkıntıların izah edilmesi için ortaya atılmış bir yol” şeklinde ifade etmiştir. Bowlby, bağlanma davranışını içgüdüsel bir eğilim olarak tanımlayıp, temel amacın ihtiyaçların giderilmesi olduğunu belirmiştir. Bowlby’nin bağlanma kuramına göre yeni doğanlar, yalnızca onlara bakım ve koruma sağlayan bir yetişkinin varlığında yaşamlarını devam ettirebilirler. Bebekler bakım veren kişi ile etkileşimi sağlamaya yardımcı davranışlar (emme, ağlama, izleme, dokunma, gülümseme, kavrama) ile donanımlı olarak dünyaya gelirler. Bebeğin doğuştan getirdiği bu özellikleri, bakım veren ile düzenli ve tutarlı bir etkileşime girerek gelişir. Bağlanma, etkili davranışsal bir sistem olmasının yanında, sosyal ilişkilerin kurulmasında da belirleyici bir özelliğe sahiptir.
Bağlanma Kuramı ve Ainsworth
Ainsworth ve arkadaşları (1978), Bowlby’nin bağlanma kuramını esas alarak üç farklı türde bağlanma modeli tanımlamışlardır.
Bunlardan birincisi, güvenli bağlanma örüntüsüdür. Bebeğin temel ihtiyaçlarına vaktinde karşılık verebilen bir bakıcı ya da ebeveyn varsa, bu durumda bebek oyun oynamak ya da etrafı keşfe çıkmak için kendini güvende hisseder. Temel bakım sağlayan kişi ile kurulan bu tür güvenli bir bağlanma modeli bebeğin uyumunu gerçekleştirmektedir.
İkincisi ise, kaygılı/kararsız bağlanma örüntüsüdür. Bakım veren kişinin bebekten gelen sinyallere tutarsız karşılık verdiği ya da vaktinde karşılık veremediği durumlarda bebekte kaygılı/kararsız bağlanma modeli ortaya çıkabilir
Üçüncü bağlanma örüntüsü ise, kaygılı/kaçıngan tarzdır. Son modelde ise bakım veren kişinin bebeğin gereksinimlerine karşı tutarlı olarak tepkisiz, kayıtsız kalması ve bunun sonucunda da bebeğin bakıcısına ya da ebeveynine karşı kaygılı/kaçıngan tarzda bağlanma geliştirdiği belirtilmektedir.
Bağlanma Konusunda Yapılan Araştırmalar
Sosyal davranışların başlangıç noktasının bebeklik dönemine kadar uzandığı bilinmektedir. Yaşamın başlangıcında görülen ilk sosyal davranış anne ile yavru arasında kurulan bağlanmadır. Buna benzer bir bağlanma yaşantısına, yaşamın ilk yıllarında yardıma ihtiyaç duyan bazı yavru hayvan türlerinde de rastlanmıştır. Bu araştırmaların en bilineni Harlow’un maymunlar üzerinde yaptığı deneyidir.
Harlow çalışmasında denek olarak kullandığı yavru maymunları, anne maymun doğum yaptığı an anneden ayırarak rahat bir kafes içine yerleştirmiş, kafeslerde büyümeleri için tek başına bırakmıştır. Kafeslere yapay anneler monte edilmiştir. Annelerden ilki, silindir şeklinde, tel kullanarak yapılmış, diğer yapay anne ise tahta bloktan yapılmış olup, kahverengi yumuşak bir kumaşla kaplanmıştır. Yapay annelerin arkalarına yerleştirilen ampul sayesinde, anne ile yavru temasa geçtiğinde, yavrulara sıcaklık verilmesi sağlanmıştır. Tel kullanılarak yapılan annenin göğüsüne bir de biberon eklenmiştir. Araştırmacılar, süt içemedikleri fakat yumuşak ve sıcak olan gerçeğe daha çok benzeyen annenin tercih edildiğini belirtmiştir. Yavru maymunların korktukları ya da uyuma ihtiyacı hissettikleri zaman gerçek anneyi andıran modele sarıldığı görülmüştür.
Bu araştırmadan elde edilen en önemli sonuç, bağlanma ilişkisinin, açlık, susuzluk gibi biyolojik ihtiyaçlarla doğrudan ilişkili olmadığının deneysel olarak anlaşılmasıdır. Yani besin ihtiyacının karşılanmasının, anne ile bebek arasındaki bağlanma sistemini oluşturan tek etken olmadığının görülmesidir. Harlow’un çalışmalarından çıkan diğer bir sonuç ise gerçek anne bebek ilişkisinden mahrum kalan yavruların, büyüdükleri zaman sosyal sorunlarla karşılaştıkları, çiftleşmede güçlük çektikleri ve çiftleşebildikleri zaman da yavrularına karşı katı ve sert cezalar uyguladıkları yönündedir.
Evrimsel Açıdan Bağlanma Kuramı
Yaşamın ilk yıllarında bağlanma davranışının niteliğini tanımlamada iki kriter vardır. Birincisi, annenin uzaklaşması durumunda çocuğun ağlaması, geri dönmesi halinde ise anneyi sevinçle karşılamasıdır. Annesi yanından ayrıldığında bebek onu aramaya başlar ve bulana dek duyduğu kaygı devam eder. Bir çocuk, ailesi onu istemediği takdirde, kimse tarafından istenmeyeceğini düşünür. Tersi bir durumda ise herkes tarafından sevildiğini hisseder. Sonuç olarak kişiler, bağlandıkları kişiyle yakınlaşmalarını sağlayacak taktikler geliştirir. Bağlanılan kişi ulaşılamaz ise ve çocuk her anlamda destek görmezse, kendini güvensiz hisseder. Diğer insanlarla ilgili kaygı duyar ve yakınlık kuramaz. Evrimsel açıdan değerlendirildiğinde, Bowlby bağlanma sistemini “uyum sağlamaya yönelik” bir sistem olarak görür. Ona göre, bu sistemin hedefi çocuğun güvenliği için, çocuğun anneye olan yakınlığını korumaktır. Sistem çocuğun zarar görmesini en az düzeye düşürür, tehlike ve tehdit edilmeye karşı korku cevabını azaltır ve rahatlama sağlar.
Özetlenecek olursa, bağlanma yaşamın ilk yıllarında hatta anne karnında başlayan bir doğal süreçtir. Bağlanma davranışı sadece insanlarla sınırlı değildir. İnsanların yanında primatlar da hayatta kalmak için iç güdüsel olarak yaşamın ilk yıllarından itibaren bağlanma davranışı geliştirmişlerdir. İnsanlar, primatlar ve diğer memeli hayvan türlerinde, anne ile yavru arasında çok benzer ilişkiler vardır.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Deniz, M. E. (2006). Ergenlerde bağlanma stilleri ile çocukluk istismarları ve suçluluk-utanç arasındaki ilişki. Eurasian Journal of Educational Research, 22, 89-99.
- Doksat, N. G., & Ciftci, A. D. (2016). Bağlanma ve Yaşamdaki İzdüşümleri. Arşiv Kaynak Tarama Dergisi, 25(4), 489-501.
- Dursun, G. (2013). Yenidoğan dönemindeki kısa süreli annelik yoksunluğunun 2-3 yaş arası çocukların ruh sağlığı ve gelişimi üzerine etkisi (Master’s thesis, Adnan Menderes Üniversitesi).
- Kesebir, S., Kavzoğlu, S. Ö., & Üstündağ, M. F. (2011). Bağlanma ve psikopatoloji. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 3(2).
- Öngider, N. (2013). Anne-baba ile okul öncesi çocuk arasındaki ilişki. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 5(4).
- Soysal, A. Ş., Bodur, Ş., İşeri, E., & Şenol, S. (2005). Bebeklik dönemindeki bağlanma sürecine genel bir bakış. Klinik Psikiyatri, 8, 88-99.
- Sümer, N., & Güngör, D. (1999). Yetişkin bağlanma stilleri ölçeklerinin Türk örneklemi üzerinde psikometrik değerlendirmesi ve kültürlerarası bir karşılaştırma. Türk Psikoloji Dergisi, 14(43), 71-106.
- Tüzün, O., & Sayar, K. (2006). Bağlanma kuramı ve psikopatoloji. Düşünen Adam, 19(1), 24-39.
- Yıldız, M. (2012). Bağlanma kuramı açısından yaşlılık dönemine genel bir bakış. Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 36(1), 1-30.