Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde pandemi süreci başlamadan önceki zamanlara gidelim. Sıradan bir gün akşam evde oturup film izlemeye karar verdiniz. Pijamalarınızı giyip koltuğa yerleştiniz ve o an telefonunuza bir mesaj geldi. Arkadaşlarınız eğlenmek için sizi de dışarı çağırıyorlar. İkilemde kaldınız değil mi? İkisini birden yapmak istersiniz hiçbir şeyi kaçırmamak. İşte hissettiğimiz bu durumun bir adı var. Kurgu değişse bile…
FOMO (Fear of missing out) yani kaçırma korkusu. 2004 yılında yazar Patrick J. McGinnis’in ortaya çıkardığı FOMO genel anlamda yapılacak aktivitelerle ilgili verilen kararların yanlış olma ihtimali yani hayatı kaçırma korkusudur.
FOMO’nun ortaya çıkışı aslında sosyal medya platformlarının ortaya çıkmasıyla eş zamanlıdır. Sosyal medya hesaplarında paylaşılan fotoğraflar diğerleri için ‘ben neden şu an onun yaptığını yapamıyorum?’ kaygısını da beraberinde getirmiştir. Paylaşımların bu kadar yaygın olmadığı dönemlerde insanlar birbirlerinin hayatını anlattıkları kadar biliyorlardı ancak şu an hayatlar yoğun biçimde sosyal medya üzerinde yaşandığından ötürü kıskançlık, mutsuzluk ve buna bağlı gelişen uykusuzluk ve öfkeli ruh hali maalesef çok sık gözlemlenmeye başlamıştır.
FOMO’nun sosyal medya ile ilgili bir diğer kolu ise bilgiyi kaçırma korkusudur. Birkaç gün ya da birkaç saat sosyal ağlarından uzak kalan kişi gündemi kaçırma korkusu yaşar. Bu sebeple sosyal medya hesaplarını sık sık kontrol edip gelişmeleri takip etme ihtiyacı hisseder. İşte bu ihtiyaç beraberinde zaman kaybı, iş kaybı hatta ilişki kaybı ile de sonuçlanacak kadar tehlikelidir.
Haydi şimdi senaryoyu değiştirelim yine pandemi öncesi o gülerden biri her şey aynı gibi ancak telefonunuzu kapattınız ve istediğiniz o filmi izlediniz. Yaşadığınız zamanı acaba diyerek öldürmediniz. Başkalarının istediği akşamı değil de kendi istediğiniz akşamı yaşadınız. İşte bunun da bir tanımı var artık.
JOMO (Joy of missing out) kaçarsa kaçsın ya da kaçırmanın keyfi. Bu durum bize özgürlüğümüzü bahşediyor.
Sosyal medyada insanlara güzel gösterebilmek için kendimizi, manzarayı kaçırıyoruz, içtiğimiz kahveyi başkaları görsün diye soğuk içmek durumunda kalıyoruz. Düşünüyorum da başkaları için yaşarken kendi hayatımızı yaşamayı unutuyoruz ve kendimize yabancılaşıyoruz.
Bu yazıyı bitirince şimdilerde popüler olan diziyi izleyeceğim aslında dizi izlemeyi sevemem ama arkadaş ortamında konudan habersiz kalmak istemiyorum. Latife yapıyorum tabi ki, gidip okumayı planladığım kitabı okuyacağım, üstelik telefonumu sessize alıp.
Düşünüyorum da kaçırdığımız şeyler belki de kaçırmamız gereken şeylerdir kim bilir?
Betül Banu Doğru
Ankara Üniversitesi 2020 mezunu ruh sağlığı alanında akademik kariyer hedeflemektedir.
Kitapları hayvanları ve doğayı sever. Kadın hakları konusunda hassastır. Herkes için yaşanılabilir bir dünya ister.
Kişilik bozuklukları, adli psikiyatri, klinik psikiyatri alanlarına merak duyar. Tiyatroyu şiir okumayı ve yazmayı çok sever. İşaret dili eğitmenliği de yapabilir. Fotoğrafçılık ile amatör olarak uğraşmaktadır. Barista olan bir kahve severdir. Öğrenmeye meraklıdır. İçerik Üretim ve Sosyal Medya Komisyonlarına üyedir.
Aslında kimi zaman kaçırmanın korkusunu kimi zaman da kaçırmanın keyfini yaşıyoruz. Tabii bunda neyi kaçırdığımızın da etkili olduğunu düşünüyorum.