Bugünlerde (Ocak 2022) sağlık ekibinin iki üyesi olan hemşire ve doktorlar fazlasıyla yıpranmış durumda. Hemşireler açısından bunun temel sebebi; ağır mesai saatleri ve buna karşı emeğin karşılığının alınamaması, hemşire sayısının azlığı, farklı statülerde hemşirelerin aynı işi yapması, değersizlik ve dahası şiddete maruz kalma”. Belli ki doktorlar açısından da benzer durum söz konusu. Zira sosyal medyada hemşirelerin de doktora eğitimini tamamlayarak “doktor” unvanı kullanabileceğini idrak edemeyerek bunu tartışma konusu yapabilenler var. Fakat bu ortamın rahatsız edici yönü, her iki meslek grubundan bir kısmın, oklarını birbirine çevirmiş olması. Bu yazıda amacım, bir hemşire olarak gelinen noktayı analiz etmek, yaşanılanlara biraz olsun ışık tutmak, hemşire-doktor iş birliğinin vazgeçilmezliğine ve önemine dikkat çekip enerjiyi doğru yere yöneltmek.
Her meslek, tarih içinde gelişim evrelerinden geçerek bugünlere gelmiştir. Hemşirelik de öyle. Bu süreçte ve daima, hemşire ve doktor birbirlerinin en çok kıymetini bilendir/bilmesi gerekendir. Çünkü bu iki meslek, başta kendileri için “birlikteliklerinden” güç bulur. Kendileri güçlü olunca birbirlerini tamamlayıcı işlevleri de güçlenir ve bu durum hasta iyileşmesine yansır. Bu olumlu döngüden herkes kazanır.
Günümüzde, ülkemizde gelişen siyasal, ekonomik ve sosyal alanlarda yaşanan kaosun içinde, bu ikilinin iş ilişkisine doğru noktadan bakmak gerekir. Zira bu iki meslek yaşanan kaosun üzerine pandeminin de eklenmesiyle yeterince yıpranarak mağdur olmuştur. Karşılaştıkları problemlerle mücadele edebilmek için de olduklarından çok daha güçlü ve çok daha iş birliği içinde olmak zorunluluğundadırlar. Bu yüzden en küçük enerjilerini dahi birbirini yıpratma yönünde israf etmeyip sinerjiye dönüştürmelidir.
Öncelikle hemşire ve doktorun tarih içindeki etkileşimini inceleyelim. Başlangıçta ve uzun yıllar kadın mesleği olarak görülen hemşirelik, ülkemizde kadını erkekle yan yana görmek istemeyen bir zihniyete rağmen erkek egemen bir toplumda var olmaya çalışmıştır. Kız öğrencilerin okuma oranının çok düşük olduğu ve üstelik toplumda hemşirelik mesleğinin küçümsendiği dönemlerde hemşireliğin gelişimi açısından doktorların verdiği destek aşikardır. Hatta hemşirenin sesini duyuramadığı zamanlarda bile bu haklarını görünür kılıp savunanlar da doktorlar olmuştur. Çünkü doktorlar, hemşireyle en yakın çalışan, hemşirelik bakımının, kendi uyguladığı tedavinin etkinliğine ve hastanın iyilik durumuna yansımasını en iyi gözlemleyen, onun değerini en çok bilendir.
Esasen hemşireliği insanlığa kavuşturan, savaşlarda acıların kanlarla karışarak sel olup aktığı, sarılmayı bekleyen yaralara uzanan cesaretli kadın elleridir. Kırım Savaşı’nda bu şefkatli eller sadece yaraları sarmakla kalmamış, Florance Nightingale’in hemşirelik bakımıyla askerler arasında ölüm oranı %42’den %2.2’ye düşmüştür (Şenyüz, Koçaşlı ve Topçu, 2017). Bu durumu en iyi idrak edip destekleyenler de elbette doktorlar olmuştur. Savaş dönemlerinde bu denli hayati olan bu elleri geri çevirmek söz konusu olmamışken savaş sonunda küçümsenmiştir. Ülkemizde bu elleri cesaretlendirip, teşvik eden ve yol gösterenlerin başında Nightingale’in uygulamalarından etkilenerek bakımın bilimsel yöntemlere göre yapılması için gönüllü hemşirelik kursları açan, kadınlara değer veren Doktor Besim Ömer Akalın olmuştur. Bu noktada onun doktor-hemşire etkileşimi, kadınların iş ve sosyal alanda görünür kılınmasında ve var olan toplumsal cinsiyet rollerinin değişiminde öncü olmuştur. Ve yine erkek egemen bir mecliste hemşirelik bakımının değerini bilip bu değeri görünür kılan, hemşirelerin haklarını savunanlar da doktorlar olmuştur. Örneğin 1954 yılı Hemşirelik Kanunu kabul edilirken haftanın altı günü hastanede yatıp kalkmak zorunda olan hemşirelerin sesi olup haklarını savunanlar doktorlardır. Meclis görüşmeleri incelendiğinde o tarihlerde bugün olduğu gibi hemşirelik mesleğinde “ağır mesai saatleri, farklı statülerde hemşirelerin aynı işi yapması, hemşire sayısının azlığı, değersizlik” gibi problemler vardır. Bu görüşmelerde başta Dr. Esat Oktay olmak üzere (Dr. Muhit Tümerkan, Dr. Ali Şükrü Savlı, Dr. Hikmet Fırat…) hemşireliği sadece “iş” değil “insan” odaklı değerlendirebilen, hemşirelikte yaşanan problemleri bilimsel verilerle destekleyerek ortaya koyabilen, bütüncül bakış açısıyla çözüm önerileri sunabilen ve nihayetinde hemşirelik mesleğine “insan hak ve özgürlükleri” açısından yaklaşabilen doktorlar vardır. Ancak hemşireliğin problemlerine gerçekçi bakabilen ve makul çözüm önerileri sunabilen doktorlar olduğu halde hemşirelerden azami faydalanma ve özlük haklar açısından asgari hakların verilmesi hususuna sahip çıkan Dr. Burhanettin Onat’ın savunduğu görüş baskın çıkmıştır. Bu yaklaşımda KANUN YAPICILARIN KADIN VE HEMŞİRE ALGISIYLA birlikte hemşirelerin genelde FAKİR AİLELERDEN ÇIKIP KÜÇÜK YAŞTA İŞ HAYATINA BAŞLAMIŞ OLMALARI da etkili olmuştur.
İnsanlar, varlığını bilmediği şeylerin yokluğunu da bilmezmiş. Nasıl ki bilgisayar icat edilmediği zamanlarda bilgisayarın yokluğu da bilinmediyse, nasıl ki kadınlar iş hayatına atılmadan erkeklerle eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğunun farkına varamamışlarsa hemşireler de başlangıçta hak ve sorumluluklarının farkına varamamışlardır. Hemşirelik, zaman geçtikçe ve bilimsel gelişmelerin ışığında görev, yetki, hak ve sorumluluk anlamında gelişim göstermiştir. Başlangıçta kendilerine sunulan şartları ve görevleri olduğu gibi kabul ederken sonrasında akla ve bilime dayalı eğitimle hasta ve insan sağlığını iyileştirici yönde ilerleme kaydetmişler ve hala kaydetmektedirler. Örneğin hemşirelik artık Halide Edip Adıvar’ın Ateşten Gömlek kitabında yazıldığı gibi “Ayşe hemşire pamuk, Ayşe hemşire gaz bezi, Ayşe hemşire kloroform, Ayşe hemşire hastanın başını yükselt!” talimatlarıyla sınırlı yapılan bir meslek olmadığı gibi başlangıçta kendisine sunulan altı gün, altı gece hastanede kalma şartını olduğu gibi kabul eden bir çalışan da değildir. Hemşireler, hak ve sorumluluklarının farkında olan ve artık sadece kadınların yer aldığı da bir meslek değildir. Bu yüzden nasıl ki doktorlar önceden hastanedeki her şeyden sorumlu tutulup sonrasında yapılan hizmetlere yönelik yeni mesleklerin doğuşu ve gelişimiyle bu alanları başka meslek gruplarına bırakmışsa, her bir ana bilim dalı farklı alt birimlere ayrılıp gelişmişse, hemşireler de bakım odaklı hizmetlerini geliştirmiş ve geliştirmektedirler. Elbette bu gelişimin birinci dayanağı bilimdir. Ve elbette hemşireler de bunu akademik çalışmayla temellendirecekler, sonuçta her akademisyenin hak ettiği (bilim uzmanı, doktor, doçent, profesör) unvanı kullanacaklardır.
Hemşirelik zaman içinde gelişim gösterirken ne yazık ki devlet yönetiminde yanlış kararlar alınması sonucu, (vazgeçilmiş olsa da yeniden lise eğitimine geçilmesi, devletin önceliklerinin hemşire kadrolarına yansımaması, vb.) sorunlar çözülmek yerine yeni sorunlara sürüklenmiştir. Örneğin 1954 yılında dile getirilen sorunlar görmezden gelinmiş, uzun yıllar eğitim seviyesi lise düzeyinden lisans seviyesine çıkartılmaya çalışılmış, tam da lisans seviyesinde eğitim kabul edilip “hemşirelik yaşı yükseldi ve buna yönelik sorunlar azaldı” denilirken, yeniden lise eğitimine geçilmiştir. Hem de önceden ortanın üstünde hatta en başarılı öğrenciler sağlık meslek liselerine seçilirken, özel hemşire liselerinin açılmasıyla ortanın altında hatta çok düşük başarı seviyesinde olan çocuklara kapasitelerinin üstünde sorumluluklar yüklenmeye çalışılmıştır. Bu durum sağlık kurumlarında sağlık meslek lisesi, özel sağlık meslek lisesi, ön lisans, lisans ve yüksek lisans mezunlarının aynı anda hemşirelik yapmasına ve dolayısıyla görev, yetki, sorumluluk ve hak kargaşasına yol açmıştır. Nihayet hemşirelik bakım hizmetleri zarar görmüş hemşirelik mesleğinin birlik ve beraberliği zedelenmiştir. Bunun sonucunda yaşanan olumsuzluklardan işini iyi yapan hemşireler ayrı tutulmayıp herkes nasibini almıştır.
Hemşirelik mesleğinde yaşanan bu sıkıntılı süreç belli ki diğer meslek gruplarında da yaşanmıştır. Bu yüzden günümüzde yaşanan problemlere bir de bu açıdan bakmak gerekir. Çünkü yaşanan PROBLEMLERİN (hemşire kadro sayılarının yükseltilmesi, eğitim standardının sağlanması, hakların ve hak ettiği değerin verilmesi vb.) ÇÖZÜM NOKTASI MECLİS’TİR.
Hemşirelikle ilgili sorunlarda tarih bize göstermiştir ki, sorunlar ve çözüm önerileri ne kadar gerçekçi, akla ve bilime dayalı olursa olsun, DEMOKRASİYİ SADECE MECLİSTEKİ SANDALYE SAYISINDA GÖRENLERİN OLDUĞU BİR ARENADA popülist yaklaşımlar galip gelmiştir, gelmektedir.
NAÇİZANE GÖRÜŞÜM: Bu gerçeği bilmemiz ne kadar ayaklarımızı yere sağlam bastığımızı, sorunlara gerçekçi yaklaştığımızı ve haklılığımızı gösterse de sorunu doktorlar ve hemşireler diye taraftarlığa götürmenin ve enerjinin bu yönde heba edilmesinin yanlış olduğu düşüncesindeyim.
ÖNERİ:
- Sorunların Meclis’te dile getirilip savunulması gerekir.
- Hemşire olarak hakların savunulmasında ve talep edilmesinde birlik olunmalı.
- Hemşire haklarının dile getirilmesi doktor aleyhtarlığı olarak algılanmamalı.
Sağlık ekibinin en etkin üyesi olan hemşire ve doktorlar birlik olmalı ve sinerji yaratmalı.
Kaynakça
- Şenyüz, K. Y., Koçaşlı, S., & Topçu, E. T. (2017). Florence Nightingale’in Işığında Cerrahi Hemşiresinin Evde Bakım Rolü. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi, 14 (4): 283-286.
