Pek çok araştırma sonucunun da söylediği gibi sağlık alanındaki mesleklerden hastaların talebi, bilgi ve tecrübeden önce; ilgi, alaka, şefkat, merhamet ve nezaket gibi işin daha kişiler arası boyutunun girdiği ilişki türleri oluyor.
Benim mesleğe bakış açımda ise hastanın ihtiyacından çok, “Nasıl bir hemşire olmak istiyorum?” diye düşündüğümde de aynı cevabı verebiliyordum. Hastasına karşı ilgili ve nazik olan, mesleğinin gerektirdiği rolleri yerine getiren idealist bir hemşire.
Bugün kendime baktığımda ise, ideallerimden bir nebze olsun uzaklaştığımı hissediyorum. Mesleğe ilk başladığım günler, gelen her hasta ile istisnasız sohbet ediyordum. Hatta konuşmayı sevmeyen hastalar ile de sohbet ediyordum. Onların kaygılarını bir nebze olsun dindirebilmek, araya espriler katarak onları güldürebilmek ve kendimi rahatlatabilmek hoşuma gidiyordu.
Bugün geldiğim noktada ise hastaların sorularına bile zor yanıt verir hale geldim. Bendeki bu değişimi anlamlandırmakta zorluk çekiyorum. Kendimi oldukça idealist ve girişimci bulurken, ne oldu da şikâyet ettiğim insanlara benzemeye başladım?
Bu durumun çalışma koşulları, hastalarla ilişkili olan dinamikler, kendi kişiliğim, bilgi ve tecrübe gibi pek çok faktörü olabilir. Aslında her ne olursa olsun, bunlar bir bahane de olmamalı diye düşünüyorum. Evet böyle olmamı sağlayan dış etmenler olabilir ancak yine de bir şeyleri dışarıya bağlayıp kaçmak, işin kolay yöntemi diye düşünüyorum. Zira kendimi haklı çıkarabilecek pek çok mesleki anımın olmasına rağmen çözümün bu olduğunu düşünmüyorum.
Hatta bir keresinde acil servise, 112 ambulans ekibi bir hasta getirmişti. Hastanın ardından sohbet etmiştik. Güzel bir muhabbet olmuştu. Bana “Ne kadar zamandır çalışıyorsunuz?” demişti, ben de “1 ay” demiştim. Kendisi de “Yeni olduğunuz belli, konuşuyorsunuz. Allah gülen yüzünüzü soldurmasın. Bence solduracak zamanla ama yine de böyle kalmaya çalışın” demişti. Bunu duyduğumda biraz şaşırmış ve öyle olmayacağımı düşünmüştüm. Sorun başkalarındaydı, ben öyle olmazdım. Sözde.
Kimi zamanlar kendime hatırlatmalarda bulunuyorum: “Enes, hastasına cevap bile vermeye tenezzül etmeyen bir hemşire mi olmak istersin yoksa hastasına karşı ilgili mi? Kendini nasıl görmek istersin?” Bu soruyu sormak bana iyi geliyor. En azından öz değerlendirme yapabilmiş ve kendimi, kendime hatırlatmış oluyorum. Bir açıdan baktığımızda ise, kendimce “iyi hemşire” olabilmek için kendime mi ihanet ediyorum?
Sonuçta bir şeyi içinden gelerek yapmak ile kendini “iyi insan” olarak görmek için yapmak arasında fark var. Tüm bu detayları ekip arkadaşlarım ile konuştuğumda ise onların da benzer yolculuklardan geçtiğini görüyorum. Başta herkese “Günaydın, nasılsınız, nasıl hissediyorsunuz?” diye başladığını söyleyen arkadaşlarım, şu an “Kolunuzu açar mısınız?” demekten bile yorulduğunu söylüyorlar.
Bu metin; bir uzman rolü ile yazılmış üstüncü ve doğrucu bakış açısına sahip değil, son derece içten ve öz değerlendirmeye sahip yardım çağrısı yazısı. Ben de size bu yüzden yardım çağrısında bulunmak istiyorum.
Benzer durumlardan geçtiğinizde size ne iyi geliyor? Sizi bu tür durumlarda ne besliyor? Benim gibi bu sürece doğru yuvarlanan kişilere yahut bu sürece yuvarlanmış meslektaşlarım için önerileriniz ne olur? Ne yaparsak bu uçuruma sürüklenmekten kurtuluruz?
Görüş ve önerileriniz ile bu yazıya bir de çözümler şeklinde ikinci bir kısım ekleyebiliriz. Desteklerinizi bekliyorum, şimdiden çok teşekkür ederim: enes@hipokampusakademi.com
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi ve acil servis klinik hemşiresidir.
Toplum ruh sağlığı, varoluşçuluk, evrimsel psikoloji, felsefe, tiyatro, tarih ve teknoloji sever.
Ruh sağlığına yönelik çeşitli hizmetlerde gönüllü olarak görev alır.
Hayat yolcusu, insan yavrusudur.
E-posta: enestapli@gmail.com