Esenlikler diliyorum arkadaşlar.
Hayatta bilgi kadar – hatta kimi zaman bilgiden daha önemli – olduğuna inandığım deneyimleri ve tecrübeleri sizinle paylaşabilmek amacıyla yazılı röportaj serilerine başlamıştım.
Bu süreçte kişisel insan hikayelerine daha çok odaklanmayı planlıyorum. Bu amaçla sıradaki röportajımı “Halil İbrahim Bilkay: Psikiyatri Hemşireliğinde Uzman Olmak” başlığı ile sevgili dostum Halil İbrahim Bilkay ile yapıyorum.
Buradan röportaj teklifimi kabul eden Halil İbrahim Bilkay‘a da çok teşekkür ediyorum. O halde başlayalım röportaja:
– Sizi tanımayan kişiler için kendinizi tanıtıp, biraz kendinizden bahseder misiniz?
İsmim Halil İbrahim Bilkay. 1994 yılının Eylül ayında Tokat ilinde dünyaya gelerek bu dünyada varoluş serüvenim başladı. Hayatın karşıma çıkardıkları kişi, olay ve kendi tercihlerim ile anlamlı bir hayat yaşamaya çalışan biri olarak kendimi tanımlayabilirim.
2012 yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hemşirelik bölümünü kazanmam ile Samsun’da yaşamaya başladım. Şu anda Samsun Ruh Sağlığı Hastanesi’nde yaklaşık 7 yıldır klinik hemşire olarak çalışıyorum. Yüksek lisans eğitimim ile uzman hemşire olarak psikiyatri kliniklerinde görevimi sürdürüyorum.
– Yolunuz hemşirelik ile nasıl kesişti?
Çoğu hemşireliğe başlayan insana cazip geldiği gibi hemşireliğin atanma durumundaki kolaylık bana da cazip gelmişti. Bu nedenle 2008 yılında liseye geçiş sınavında Niksar Sağlık Meslek Lisesi’ni kazanmam ile hemşireliğe giriş yaptım. Ancak lise sonunda henüz 18 yaşımda bir hastanın sorumluluğunu almak istemediğim için üniversite okumak istedim ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi / Hemşirelik bölümüne yerleştim.
Birinci yılımın sonunda ani bir fikir değişikliği ile KPSS ile Çorum Devlet Hastanesi’ne sözleşmeli olarak atanarak hem öğrenci hem hemşire kimliğine sahip oldum. Bir süre Çorum-Samsun arası gidiş geliş yapmak zorunda kaldım. Yaşayanların da tahmin edeceği üzere bu iki kimliğe sahip olmak oldukça yorucu bir süreçti. Yaklaşık 6 ay Çorum’da çalıştıktan sonra kadro verildiği için eğitim durumu ile Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’ne atamam yapıldı. Benim adıma şanslı bir süreçti diyebilirim. 2013 yılından beri bu hastanede görev yapıyorken öğrenci kimliğinden de vazgeçemedim. 2017 yılında yine Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde Ruh Sağlığı Hemşireliğinde yüksek lisans eğitimimle yolum hemşirelik ile tekrar kesişti. Özetle lise hayatımdan beri hemşireliğin içindeyim ve hala hemşirelik biliminin ilerlemesi için çaba gösterenlerdenim.
– Hemşirelikte bir uzmanlık alanı olarak psikiyatriye nasıl karar verdiniz? Eğer bu alanda uzmanlaşmasaydınız hangi alanı tercih ederdiniz?
Lisans dönemim boyunca psikiyatri hastanesinde çalışmam, bende bu alanda uzmanlaşmam gerektiği düşüncesine yol açtı diyebilirim. Bu nedenle karar vermem çok zor olmadı. Bu alan olmasaydı -ki bu durum bende büyük hayal kırıklığı yaratacaktı- diğer seçenek olarak iç hastalıkları hemşireliği tercih ederdim. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki; aslında hemşireliğin her alanı çok kıymetli, değerli ve tercih edilesidir.
– Psikiyatri hemşireliğinde ilgi alanlarınız nelerdir?
Klinikte çalıştığım için bipolar, şizofreni ve alkol-madde kullanım bozuklukları gibi klinik psikiyatrik bozukluklarla çalışmayı seviyorum. Genellikle klinikte tedavi gören bireyler ile yapılan çalışmaları takip ediyorum. Tedavi gören bireylerin damgalanma yaşantılarına tanık olduğum için bu konu özellikle ilgimi çekiyor. Psikososyal beceri eğitimi ve motivasyonel görüşme teknikleri diğer ilgi alanlarım arasında.
Son zamanlarda sanatsal faaliyetlere karşı olan ilgimin artmasıyla sanat psikoterapisi alanında gelişmek gibi bir düşüncem mevcut. Bunların dışında yüksek lisans tezim, teknolojiyi kullandığım deneysel bir çalışma niteliğinde olduğu için psikiyatri hemşireliğindeki teknolojik gelişmeleri ve çalışmaları da ayrıca takip ediyorum.
– Psikiyatri hemşireliği alanı bugüne kadar size neler kattı?
Kesinlikle çok şey kattığını söyleyebilirim. Öncelikle psikiyatri hastaneleri akıl ve ruh sağlığının önemini görebileceğimiz en önemli yerlerdir. Belki her gün şikâyet ettiğimiz hayattan daha kötü hayatlara sahip olan insanlara, onların yaşantılarına ve bu yaşantıların sonuçlarına tanık oluyoruz. Bu yüzden burada çalıştığım süre boyunca akıl ve ruh sağlığının önemini ve sahip çıkmamız gereken bir değer olduğunu çok net görüyor ve her gün yaşadığımız hayat için şükrediyorum.
Kendimle ilgili ve mesleğimiz ile ilgili ciddi bir farkındalık sağladı. En başta, yüksek lisans eğitimimden önce usta-çırak ilişkisine dayalı bir “öğrenilmiş hemşirelik” sergilediğimi fark ettim. Bununla beraber hastalarımızın ihtiyaçlarına yönelik duyarlılığım da empati yetim ile birlikte belirgin bir artış oldu. En önemli katkılarından birisi ise analiz yeteneğime olan katkısıdır. Biz psikiyatri hemşirelerinin gözlem ve analiz yeteneği oldukça gelişmiştir. Kendimde ise gözlem ve analiz becerimi biraz daha geliştirdiğimi düşünüyorum. Yüksek lisans eğitimim ile yaptığım gözlemleri artık bilimsel bir şekilde yorumlayabiliyorum. Özellikle kendi yaşantımla ilgili birçok şey analiz ettim ve halen etmeye devam ediyorum.
Damgalanma konusunda duyarlılığım oldukça arttı. Çevremde “deli” kelimesini duyduğumda uyarma isteği duyuyorum. Hastalarımızdan duyduğum zaman bile o kelimenin kullanımının uygun olmadığını söylüyorum. Çünkü bu kelimenin onlarda ne hissettirdiğini görüyorum ve anlayabiliyorum. Çevremdekilerin beni “deliler hastanesi”nde çalışıyor olarak nitelendirmesinden bile hiç hoşlanmıyorum.
Son olarak gün içinde gösterdiğimiz davranışlarımızın altındaki düşünceye odaklanmamı ve her davranışımızın bir dengesi olması gerektiği düşüncesinde olmama sebep oldu. Hatta davranışlarımızdaki dengeyi sağlamamız, hayat felsefem haline geldi diyebilirim. Psikiyatriden sonra artık elimden geldiğince buna dikkat etmeye çalışıyorum.
– Psikiyatri hemşireliği alanında sizi bugüne kadar en çok şaşırtan neydi?
Yaklaşık 1 yıl adli psikiyatri kliniğinde çalışma fırsatım oldu. Genellikle koruma ve tedbir amaçlı yatırılan ve bu kliniklerde tedavi gören bireylerin dosyalarını okurken veya onların yaşantıları hakkında bilgiler edinirken çok şaşırdığım vakalar oldu. Bu vakaları tek tek burada anlatamam ancak bu hastalarımızın tıpkı izlediğimiz dizi ve filmlerdeki gibi yaşantılara sahip olduklarını veya bu yaşantılara maruz bırakıldıklarını söyleyebilirim. Doğrusu bu yaşantıları okudukça ve tanık oldukça şaşkınlığım sürekli artıyor.
– Şu an neler yapıyorsunuz, gelecek düşünceleriniz arasında neler var?
Doğrusunu söylemek gerekirse, benim için yorucu bir süreç olan tez sürecimin bitmesinin rahatlığı içindeyim. Tabii bir yandan da hala araştırmalarıma devam ediyorum. Yüksek lisans eğitimim ile hemşireliğin ve psikiyatri hemşireliğinin bilimsel sürecine bir giriş yaptım ve bundan sonra bu alanda doktora programı ile ilerlemek istiyorum.
– Mesleki sürecinizde ilerlerken “Şunu iyi ki yapmışım” ya da “Keşke şunu yapsaymışım” dediğiniz bir şey var mı?
Samsun’a atamam olduğunda ruh sağlığı hastanesi hakkında çok kararsız kaldım ve çok düşündüm. Çünkü henüz 18 yaşındaydım ve psikiyatri hastanelerine olan inançlar günümüzdekinden çok da farklı değildi. 15 günlük izin hakkımın 14. gününde kararımı verdim ve çok zor bir alışma sürecime rağmen şu an iyi ki tercihim bu yönde olmuş diyorum.
Geriye dönüp baktığımda lisans eğitimimde daha girişken olmamı sağlayacak faaliyetlere veya kongreler gibi bilimsel çalışmalara katılabilirmişim diye düşünüyorum. Ancak bulunduğum şartlar ve tercihlerim beni bu noktaya getirdi. Artık önüme bakmam gerektiği düşüncesindeyim.
– Buradan röportajı okuyacak olanlara ne söylemek isterdiniz?
Çoğunlukla ruh sağlığı çalışanlarının, hemşirelerin ve psikiyatriye ilgisi olanların okuyacağını düşünüyorum. Ancak bu yazıyı okuyan kişilerin yaptığı iş ne olursa olsun önce kendi varoluşlarını, davranışlarını ve düşüncelerini analiz etmesi gerektiğine inanıyorum. Diğer alanlara göre bu alanda olmamızın kendimizi de tanıma açısından bir şans olduğuna inanıyorum. Bu analizin ve kendini tanımanın kabullenici tarafının zor ve yorucu bir süreç olduğunu da ayrıca belirtmek isterim.
Günümüzde özellikle pandemi süreci ile psikiyatri ve hemşirelik alanı oldukça önemi yüksek bir alan oldu ve insanların davranışlarında psikiyatrik belirtiler oldukça sık gözlenmeye başlandı. Bu durumun ileride daha da çok artacağı düşüncesindeyim. Bu nedenle bulunduğumuz alanın kıymeti bilinmeli, kendimize olan katkısı ile birlikte başta hastalarımıza ve çevremizdekilerin ruh sağlığına önemli dokunuşlar yapmaya odaklanmalıyız. Unutulmamalıdır ki; bu alan karşılıklı etkileşimin olduğu bir alandır. Siz bir hastanın hayatına dokunduğunuzda, birçok hasta da sizin hayatınıza dokunacaktır. Her birinin hikâyesi sizi ayrı bir keşfe çıkaracaktır.
Bunun dışında yüksek lisans eğitimim bittikten sonra kliniklerde ve idari birimlerde “uzman hemşire” unvanının hemşirelik yönetmeliğimizde olmasına rağmen yeterince bilinmediğine şahit oldum. Bu durum mesleğimiz adına beni üzmekle beraber kliniklerde daha çok lisansüstü öğretimlerine ihtiyaç olduğunu da bana gösterdi. Bu nedenle hemşireler olarak özellikle bulunduğumuz alanlarda lisansüstü eğitimler ile daha çok uzmanlaşmamız gerektiğini, hemşirelik bilimini ve felsefesini bilmemiz gerektiğini, sürekli olarak kendimizi geliştirmemiz ve gelişime açık olmamız gerektiğini düşünüyorum. Yaşadığımız hemşirelik sorunlarının kaynağı, çeşitli sebeplerde olduğu gibi çoğunlukla bizim mesleki tercihlerimizdir. Özetle; uzman hemşireler olarak özellikle kliniklerde daha çok bulunmamız gerekiyor. Ayrıca lisansüstü öğrenimlerinin sadece akademisyenlik hedefi olanlar tarafından yapıldığı algısının da yanlış bir algı olduğunu ve böyle olmaması gerektiğini düşünüyorum. Mesleğinde uzmanlaşmak ve kendini geliştirmek isteyen her kişi kolaylıkla lisansüstü eğitim alarak kliniklerde çalışabilir.
Klinik hemşirelerin araştırıcı rollerini daha çok geliştirmeleri, bilimsel makalelere daha çok ulaşmaları veya kendilerine ulaştırılması ve kendi aralarında paylaşımlar yapmalarının mesleğimiz ve verdiğimiz bakımın kalitesi adına daha verimli olacağına inanıyorum. Bununla beraber çeşitli kongreler, sempozyumlar ve çalıştaylar gibi bilimsel faaliyetlerde bulunmaları da oldukça önem arz etmektedir.
Hemşireler olarak çok sık motivasyon düşüklüğü, merhamet yorgunluğu ve tükenmişlik yaşayan bir meslek grubuyuz. Çalışma hayatımızda ruh halimizi etkileyen birçok sosyal ve ekonomik zorluklarla başa çıkmaya çalışıyoruz. Bu süreçte meslektaşlarıma küçük ama etki değeri yüksek olan bir tavsiye vermem gerekirse “hastalarınızdan aldığınız olumlu geri bildirimlere odaklanın” demek olur sanırım. Ben hastalarımızdan aldığımız her olumlu geri bildirimleri motivasyon gücüm ve ödülüm olarak görüyorum. Maalesef ki içinde bulunduğumuz bu sistem, sorunlarla başa çıkmamızda kendi kendimize ödüllendirme gibi bir başa çıkma mekanizması geliştirdi.
Her şeyden önce bu sistemi kabul etmeli, sorunlardan ziyade çözüm yollarına odaklanmalı ve mesleğin olumsuz yanlarını da kabul etmeli, olumsuz taraflarından ziyade olumlu taraflarını da görerek “Ne yapabiliriz?” düşüncesinde olmak gerektiğine inanıyorum ve tabii ki birlik olmak…
Daha birçok şey vardır ancak şimdilik aklıma gelip paylaşabildiklerim bunlar. Herkesin çalışma hayatında bol motivasyon, sabır, ödül (sadece ekonomik olmamalı) ve başarı diliyorum.
Okuyuculara ve Hipokampus Akademi ekibine teşekkür ediyor ve yaptıkları iş karşısında saygıyla eğiliyorum.
Röportaj katkısından ötürü Halil İbrahim Bilkay‘a tekrar teşekkür ediyoruz. Siz de bu röportajı paylaşarak, daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz.
Sorularınız varsa yorum olarak gönderebilirsiniz. Belki röportajın ikinci bir kısmı da gelebilir. 🙂
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi ve acil servis klinik hemşiresidir.
Toplum ruh sağlığı, varoluşçuluk, evrimsel psikoloji, felsefe, tiyatro, tarih ve teknoloji sever.
Ruh sağlığına yönelik çeşitli hizmetlerde gönüllü olarak görev alır.
Hayat yolcusu, insan yavrusudur.
E-posta: enestapli@gmail.com