Ezgi Tuna’nın 2018 yılında “Haset ve Kıskançlığın Tanımlanması ve Klinik Görünümü” isimli makalesinden alınan verilere göre:
Haset ve kıskançlık, rekabetle sıkı bağları olan karmaşık (kompleks) duygulardır. Haset, kişi bir başkasının sahip olduğu şeyi elde edemediği durumlarda, bu şeye sahip olmak istediğinde ya da diğer kişinin bu şeye sahip olmamasını dilediğinde ortaya çıkar. Burada bahsedilen “şey”, bir eşya ya da mutluluk, zenginlik, saygınlık gibi özellikler olabilir. Dolayısıyla, haset duygusunda esasen iki kişinin yer aldığı bir yapı vardır: Haset duyan kişi ve haset duyulan şeye sahip olan kişi. Esasen acı verici bir duygu olan hasete, birçok duygu eşlik eder. Öfke, hayal kırıklığı, tiksinme, üzüntü, alçaklık, kötü niyet, suçluluk, hayranlık, içerleme, kaygı ve özlem bu duygular arasında sayılabilir.
Sosyal psikoloji alanında yapılan araştırmalar iki çeşit haset duygusuna işaret etmektedir: Tehlikesiz haset ve kötü niyetli haset; Tehlikesiz haset, kötü niyet taşımayan ve kişinin kendi pozisyonunu yükseltmeyi amaçladığı durumlarda ortaya çıkan haset çeşididir. Burada kişi, kendisinden üstün gördüğü kişiye hayranlık duyar; bu kişinin sahip olduğu şeye sahip olmayı arzular ve o şeye hâlihazırda sahip olmadığı için üzüntü hissedebilir. Kötü niyetli hasette hedeflenen, haset duyulan kişinin sahip olduğu şeyi kaybetmesi ve/veya o kişinin alaşağı edilmesidir.
Haset, temelde yukarı doğru sosyal karşılaştırmaya dayanır; fakat yaptığımız bütün kıyaslamalarda ortaya çıkmaz. Hasetin ortaya çıkması için kıyaslama yaptığımız kişinin bizden üstün olması, üstün olduğu alanın bizim benlik algımızda önemli yere sahip olması ve bu kişinin yaş, cinsiyet, meslek gibi alanlarda bizimle benzer özelliklere sahip olması gerekir.
Aslında tamamen olumsuz olarak tarif edilse de hasetin hayatımızda bazı işlevleri vardır. Örneğin, kendimizi bizden üstün kişilerle kıyasladığımızda haset bir ayna işlevi görerek bize kendimizi ve bizde eksik olanı görmek için bir fırsat sunar. Böylece diğerlerine kıyasla kendi konumumuz hakkında daha fazla bilgi sahibi oluruz. Bununla birlikte haset, bize daha iyi bir mevki elde etmek için neler yapmamız gerektiğiyle ilgili de bilgi verir. Haset duyduğumuz kişileri kendimize örnek olarak alırsak haset, bizi motive eden ve bize kendimizi geliştirmemiz için ilham veren bir araç olabilir.
Kıskançlık duygusu ise önemli bir ilişkiyi bir rakibe kaybetmekten korktuğumuzda ya da zaten kaybetmiş olduğumuzda ortaya çıkar. Kıskançlık, kayıp tehdidine karşı sahip olunan şeyi elde tutmayı ve içinde bulunan durumu (ilişkiyi) korumayı hedefler. Söz konusu “şey”, romantik ilişki, arkadaşlık ilişkisi veya kardeşlerin ebeveynlerle kurduğu ilişki olabilir. Kıskançlık eşyalara ya da nesnelere karşı ortaya çıkmaz; çünkü kaybetmekten korkulan şey ilişkide olduğumuz kişinin bize karşı duygularıdır; kişilerin kendisi değildir. Dolayısıyla haset, sahip olmadığımız ve başkasında olan bir şeye karşı hissedilirken, kıskançlık sahip olduğumuz bir ilişki tehdit altında ise ortaya çıkar. Örneğin, bir iş arkadaşımızın başarısına veya bizden daha çekici olan görünümüne haset duyabiliriz. Kıskançlığın ortaya çıkması için ise patronumuzun bu iş arkadaşımızla yakından ilgilenmesi ve patronumuzla olan ilişkimizin tehlikede olduğunu düşünmemiz gerekecektir. Anlaşılacağı üzere korku, kıskançlığa sıklıkla eşlik eden bir duygudur. Bunun dışında kıskançlığa eşlik eden diğer duygusal deneyimler arasında kaygı, şüphe, reddedilme, tehdit edilme, güvensizlik, öfke, düşmanlık ve üzüntü sayılabilir. Hasetin aksine kıskançlıkta üç kişilik (ödipal) bir yapı vardır: Kıskanan kişi, kıskanılan kişi ve bir rakip.
Freud kıskançlığı üç kategoriye ayırmıştır:
- Rekabete dayalı veya normal kıskançlık, Ödipal dönemin veya kardeş kompleksinin bir uzantısıdır ve kişinin ilişkisine dışarıdan gerçek ya da algılanan bir tehdit olması durumunda ortaya çıkar.
- Yansıtılan kıskançlıkta kişi kendi sadakatsizliğini veya bastırılmış sadakatsizlik arzularını partnerine yansıtır ve onu sadakatsizlikle suçlar.
- Sanrılı (delüzyonel) kıskançlıkta ise yine sadakatsizlik arzularının bastırılması vardır; fakat bu arzular aynı cinsten bir kişiye yönelik, yani eşcinsel arzulardır. Kişi, eşcinsellik fantezilerini ve arzularını partnerine yansıtır ve onu, aslında kendi arzuladığı kişiyi arzulamakla suçlar.
Haset gibi kıskançlık da kendilik tanımımız tehdit altında olduğunda daha yoğun şekilde ortaya çıkar. Parrott, kıskançlığın temelinde “ihtiyaç duyulmaya olan İhtiyacın” yattığını söylemiştir. Kurduğumuz ilişkilerin kendilik tanımımızı şekillendirdiği düşünülürse, partnerimiz bize ihtiyaç duymadığında ya da bir başkasını tercih ettiğinde oluşacak kayıp, kendiliğin de kaybına yönelik bir tehdit oluşturur. Eğer rakibimiz bizim önem atfettiğimiz ve benlik algımızda önemli yer tutan bir alanda bizden daha iyi ise, kıskançlık daha yoğundur.
Kıskançlık hayatımızda, değer verilen bir ilişkiyi tehditlerden korumak için bizi motive eder ve romantik ilişkiler bağlamında, partnerimizi elde tutmak için çaba göstermemizi sağlar. Bununla birlikte tehdit altında hissettiğimizde kıskançlığın egomuzu korumaya yönelik bir işlevi vardır. Kıskançlık, yakın ilişkilerde iletişimi ve anlayışı arttırabilir. Buna ek olarak kıskançlık, yakın ilişkilerin bizim için önemini ve bu ilişkilere dair duygularımızın gücünü değerlendirmemiz için bir araç olarak görülebilir.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Tuna E. (2018). Haset ve Kıskançlığın Tanımlanması ve Klinik Görünümü. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 58(2), 1751-1767.
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisidir.
Toplum ruh sağlığı hemşireliği, kişilik psikolojisi, sağlık sosyolojisi ve tiyatro ile ilgilenir.
Yaşamın içerisinde kendisini arayan birisidir.
İçerik Üretim Komisyonu üyesidir.
İletişim: darkatamer@gmail.com