Beynin Keşfi: Dürüst olun, beyninizi en son ne zaman düşündünüz? Arada sırada yaşadığımız baş ağrıları da olmasa bir beynimiz olduğu neredeyse hiç aklımıza gelmeyecek. İyi işleyen bir beyin görünmezdir; herhalde bu yüzden tarihin bu noktasında gezegenlerin hareketleri hakkında beynimizin nasıl çalıştığından daha fazla bilgi sahibiyiz. Hatta yüz yıl kadar önce anatomi uzmanlarıyla hekimler bilincin kalpte olduğuna, beynin de geçen kanı soğutarak bir nevi vücut kliması işlevi gördüğüne inanıyorlardı. Beyni incelemek çeşitli coğrafi özelliklere, kültürlere ve geleneklere sahip büyük ve eski bir ülkeyi keşfetmek gibidir. Beyinlerimiz basit neden-sonuç ilişkilerinin ve anatomik sınırların ötesine geçmektedir; karmaşık kültürler gibi, beyindeki etkileşimlerin büyük bölümü de neredeyse görünmez olacak kadar ince ve örtülüdür. Beyinlerimiz deneyimle genetik arasındaki o esrarengiz arayüzde oluşur; bu arayüzde doğayla bakım birleşir.
İnsan beyninin primatlarla ortak kısmı ve temel duygu ve dürtülerin kaynağı olan limbik sistemin tersine neokorteks insana özgü bir yapı olup insanı diğer canlılardan ayıran düşünce yeteneği, dil kullanımı, sembolik ve soyut düşünce becerilerinin kaynağını oluşturmaktadır. Evrimsel olarak daha eski olan limbik beyin 500 milyon yıl önce gelişmiştir. Limbik sistemden neokortekse uzanan yaygın nöral projeksiyonlar aracılığıyla duygular, algıdan akılcı karar vermeye kadar bilişlerin her yönünü etkiler. Entelektüel ve motor işlevleri korunmuş olmasına karşın karar verme becerileri ve duygusal işleyişin birlikte bozulduğu ventromedial prefrontal korteks hasarlı olgular, beynin işleyişinde duyguların öncelikli rolü olduğunu düşündürmüştür. Mantıksal düzeyde alınan kararlar stresli anlarda kolaylıkla değişmekte ve aynı sorunlar tekrar tekrar yaşanmaktadır. Çiftlerin stresli oldukları zamanlarda neden kendi bakış açılarında radikalleştikleri, kendilerini haklı, karşılarındakini haksız görme eğiliminde olduklarını bu durum açıklayabilir. Eşler arasında yaşanan eleştiri, küçük görme, savunuculuk ve donup kalma gibi özgül çatışma davranışları, amigdala aktivasyonuyla ilişkili fiziksel belirtilerle korelasyon göstermektedir. Bu nedenle kişilerin yeni düşünce ve davranış şekillerini uygulamadan önce duygusal süreçlerini fark etmeleri ve değiştirebilmeleri gerekir.
Beyin görüntüleme çalışmaları dorsolateral prefrontal korteksin bilişsel işlevler ve özellikle yürütücü işlevlerdeki rolünü göstermektedir. Öte yandan frontal lobun orbital ve medial bölgeleri, duygu ve duyguyla ilişkili uyaranların işlenmesi, duygu ve ödüle bağımlı öğrenme, öznel duygu ve ödül deneyiminin oluşturulması, sözel olmayan duygu ifadelerinin tanınması ve normal sosyal davranışla ilişkili önemli merkezlerdir. Prefrontal korteksin iç bölümünde yer alan anterior singulat korteksin bilişsel ve afektif bilgiyi birleştirerek karar vermede merkezi rol oynadığı düşünülmektedir. Beyin prefrontal yapılarının duyguların düzenlenmesindeki rolü ve bilişsel işlevlerin de beynin bu bölgesi tarafından düzenleniyor oluşu akılcı karar verme ve duygulara bağlı öğrenme, duygunun değerlendirilmesi ve duyguya bağlı ipuçlarının tanınması gibi işlevlerin birbirinden çok ayrı yürütülmediği düşüncesini desteklemektedir.
Damasio (duygular, emosyonlar ve hisler), dışsal uyaranlara yanıt olarak emosyonların tetiklenmesinde özellikle amigdala, ventral prefrontal korteks ve singulat korteksin rol oynayabileceğini belirtmektedir. Emosyonlar bir kere tetiklendiğinde, hipotalamus, bazal ön beyin ve beyin sapı tegmentumunda bulunan çekirdekler aracılığıyla otonom sinir sistemi ve vücudun içsel durumu ile algıları değiştirebilir. Dolayısıyla aşk da dahil olmak üzere çeşitli hisler, bireyin vücudunun içsel durumuna ait farklı kayıtlar üzerine temellenebilir. Bu kayıtları bütünleştirme ve yorumlama işlevinde sağ beyin yarı küresi daha baskın bir rol oynayabilir.
Kadın-erkek ilişkisinin önemli parçalarından birisi olan aşk genellikle öfori ve tarif edilmesi güç bir mutluluk duygusu yaratır. Romantik duygusal cevaplar sırasında aktive olan beyin bölgeleri, ödül sistemiyle ilişkili nörotransmitter olan dopaminin yoğun konsantrasyonda bulunduğu beyin alanlarıyla (ventral tegmental alan, nukleus akumbens) aynıdır. Hem romantik aşk hem de annenin çocuğuna duyduğu sevginin, beyinde aynı ödül sistemi yapılarını harekete geçirerek türün devamına katkıda bulunduğu ileri sürülmüştür. Romantik aşk ile ilişkili diğer iki modülatör olan oksitosin ve vazopresin gibi dopamin de hipotalamustan salınır. Dopamin salınımı ile bireylerde “iyilik hissi” oluştuğu, dopaminin yakın ilişkilerin oluşumu, eşlerin birbirine bağlanması yanında seks ilişkisiyle de yakından bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Dopamindeki bu artışa iştah ve duygudurumun düzenlenmesiyle ilişkili nörotransmitter olan serotonin düzeylerinde azalma eşlik eder. Çalışmalar, romantik aşkın erken döneminde serotonin azalmasının, obsesif kompulsif bozukluk hastalarındakine benzer düzeyde olduğunu göstermektedir. Bu nedenle aşk bir çeşit obsesyon olarak görülebilir ve aşkın ilk başladığı dönemde düşünce ve yönelim tek bir bireye sabitlenir.
Erkeklerde stria terminalisin yatak nukleusu, anterior hipotalamus içerisindeki çekirdekler, medial preoptik alandaki çekirdek, kadınlarda ise korpus kallosum ve anterior komissur daha büyüktür. Erkeklerde, özellikle hipotalamus içerisinde yer alan medial preoptik alanın amigdala ile karşılıklı bağlantıları, erkek cinselliğinde önem taşıyan girişken/saldırgan davranışlarla ilintili olabilir. Kadınlarda cinsellik ve ilintili davranışlar ise daha çok hipotalamustaki ventromedial çekirdek tarafından yönlendiriliyor gibi görünmektedir. Anterior komissür ve korpus kallosumun sağ ve sol beyin yarı küreleri arasında veri alış verişi açısından taşıdığı önem düşünüldüğünde kadınların cinsellikle ilgili verileri, erkeklere göre daha bütüncül işleyebildikleri söylenebilir. Medial orbito-frontal korteks anne sevgisinin ifade edildiği koşullarda, cinsel olarak çekici yüzler görüldüğünde aktiftir .
Mucizevi olan şey şudur ki evren bir parçasını evrenin kalanını incelemesi için yaratmıştır ve o parça kendini incelerken kendi içsel gerçeklerinde evrenin kalanını bulmaktadır.
—John Lilly, 1972, s. 219
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Saraçli, Ö., Atasoy, N., & Karaahmet, E. (2012). Yakin Iliskilerin Nörobiyolojisi/Neurobiology of Intimate Relationships. Psikiyatride Guncel Yaklasimlar, 4(4), 414.
- Cozolino, L. (2014). İnsan İlişkilerinin Nörobilimi. Psikoterapi Enstitüsü Yayınları.
- Takahashi, K., Mizuno, K., Sasaki, A. T., Wada, Y., Tanaka, M., Ishii, A., … & Watanabe, Y. (2015). Imaging the passionate stage of romantic love by dopamine dynamics. Frontiers in human neuroscience, 9, 191.
- Tufan, A. E., & Yaluğ, İ. (2010). Aşk fenomeni ve sevgi ilişkilerinin nörobiyolojisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 2(4).
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi ve pediatri hemşiresiyim. Adli psikiyatri, çocuk ve ergen psikiyatrisi, sosyal psikiyatri, pediatri yakından ilgilendiğim alanlardır. Yaşam yolunda bazen umutlu, bazen umutsuz birisiyim. İçerik Üretim ve Sosyal Medya Komisyonlarında görev alıyorum. İletişim için; tugba@hipokampusakademi.com