İnsanın sosyal bir varlık olduğu göz önüne alındığında bir grup içerisinde yaşamak oldukça elzemdir. Zira, evrimsel açıdan bakıldığında bir grup içerisinde yaşamanın birtakım faydaları ve değerleri vardır. Bir grup içerisinde bulunmak veya bir gruba aidiyet hissetmek insanların hem sosyal ihtiyaçlarını hem de fiziksel ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir. Maslow’un (1943) İhtiyaçlar Kuramı’na bakıldığında insanların hava, su, besin vb. gibi fiziksel ihtiyaçları karşılandıktan sonra sosyal ihtiyaçlarının da karşılanmasına gerekmektedir. Sosyal ihtiyaçlar ise güvende hissetme, ait olma ve değer görme ihtiyaçlarıdır. Bu bağlamda içinde bulunduğunuz herhangi bir grubun size sağladığı faydaları düşünebilirsiniz.
Şekil 1. Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi
İlk olarak gruplar, insanların kendilerini hem psikolojik olarak hem de fiziksel olarak güvende hissedebilecekleri bir alan oluştururlar. Başka bir ifadeyle, dış dünyadan gelebilecek tehditleri engellemeye, onların şiddetini azaltmaya ve insanın kendi varlığını korumasına yardımcı olmaktadırlar. İkinci olarak, gruplar kendi üyelerine aidiyet hissi verir. Bu aidiyet hissi aslında her bir grup üyesinin birbirleriyle olan ilişkilerinin kalitesini ve seviyesini belirtmektedir. İnsanlar kendilerini ait hissettikleri gruplarda kendilerini daha olumlu bir şekilde değerlendirirler, diğer grup üyeleriyle daha yakın ve samimi ilişkiler geliştirirler ve onlardan sosyal kabul alırlar. Sosyal kabul kavramı, toplum içerisinde yaşayan insan organizması için önemlidir. Zira, diğer insanlar tarafından kabul edilmek insanın içinde bulunduğu gruba olan aidiyetini ve uyumunu arttırmaktadır (Goodall, 1986). Ayrıca, sosyal kabul görmek insanın kendini nasıl değerlendirdiğini başka bir ifadeyle benlik saygısını (self-esteem) da etkilemektedir (Leary ve Baumeister, 2000). Son olarak ise değer görme ihtiyacı insanların diğerleri tarafından takdir edilmesini veya saygınlık kazanmasını belirtmektedir. Yani, bir grup üyesinin davranışının diğerleri tarafından benimsenmesi, beğenilmesi ve değerli görülmesidir. Bütün bileşenler göz önüne alındığında, gruplar aslında insanların kendilerini nasıl değerlendirdiklerine, toplum içerisinde hangi konumda olduklarına ve diğerleri tarafından ne derece kabul edilip edilmediklerine ilişkin bilgiler sunmaktadır. Dolayısıyla, bir gruba ait olmanın insanın benliğini doğrudan etkilediği söylenebilir.
Sosyal Psikoloji alanında gruplar ve benlik süreçleri göz önüne alındığında Sosyal Kimlik Kuramı (Social Identity Theory) en önemli ve özgün yaklaşımlardan biridir. Tajfel ve Turner’a (1979) göre sosyal kimlik -en yalın tanımıyla- insanın benliğinin bir parçasıdır ve bu parçaya ilişkin bilgiler insanların dahil olduğu gruplardan gelmektedir. Başka bir ifadeyle, insanların toplum içerisinde bir sosyal grubun üyesi olması ve o gruba yönelik olarak birtakım anlam ve duygu yüklemesi insanların kim olduğuna ilişkin sorusuna bir yanıt sağlamaktadır. Dolayısıyla, insanlar kendilerini sosyal kimlikleri çerçevesinde sınıflandırmaktadırlar. Dikkat edilecek olursa, insanların -bireyler bunu fark etsin veya etmesin- birçok davranışı dahil olunan belirli bir grubun davranış örüntülerini yansıtmaktadır. Örneğin basketbol oynayan bir kişi, “basketbol oynayanların oluşturduğu grubun” davranışlarına benzer davranışları benimseyecek ve bunları sergileyecektir. O halde, insanların çoğu zaman içinde bulundukları sosyal grupların birer üyesi olarak o grubun eylemlerini sergilediği söylenebilir (Demirtaş, 2013).
İnsanlar bazen kendi seçimleri doğrultusunda bir grubun üyesi olmayı seçebilirken bazen kendi iradesinin dışında bu süreç gerçekleşir. En temel anlamda, insanların içinde doğup büyüdüğü bir ailenin üyesi olması kendi iradesinin dışında gerçekleşirken; bir takımın taraftarı olması, bir siyasi partiye üye olması veya bir sivil toplum kuruluşuna katılması insanın kendi seçimlerinin sonucundaki grup üyeliklerini ifade etmektedir. Her iki sürecin ortak noktası ise insanlar dahil oldukları gruplara karşı bir bağlılık ve aidiyet hissetmekte, o grubun davranış örüntülerini benimsemekte ve normlarına uyum sağlamakta, kendilerini üyesi oldukları grup bağlamında tanımlamakta, sınıflandırmakta ve değerlendirmektedirler.
Sosyal Kimlik Kuramı bağlamında değerlendirilecek olursa gruplar, insanlara “biz” olma olgusunu aşılamaktadır. “Biz” olgusuyla hareket eden insanların birlikte daha olumlu ilişkiler geliştirebileceği, daha işbirlikçi olabileceği, birbirlerine daha fazla yardım etme davranışında bulunabileceği ve daha empatik ve destekleyici bir şekilde yaklaşabileceği öngörülebilir. Dolayısıyla, bu etkileşimler sonucunda grup üyeleri arasındaki bağların güçlenebileceği, gruba yönelik olarak hissedilen olumlu duyguların artabileceği, gruba verilen anlamın pekişebileceği ve grupla özdeşleşimin artabileceği söylenebilir.
Sonuç olarak, gruplar insan hayatının devamlılığı ve kalitesi için kritik bir role sahiptir. Zira, gerek insanların fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması gerekse sosyal ihtiyaçlarının karşılanması birey-grup arasındaki karşılıklı etkileşiminin bir sonucudur. Özellikle sosyal ihtiyaçlar göz önüne alındığında sosyal bir varlık olan insanın gruplar tarafından kabul edilmesi, psikolojik veya sosyal olarak dışlanmaması hem sosyal çevreye uyumu arttırmakta hem de benlik algısını olumlu bir şekilde etkilemektedir.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Goodall, J. (1986). Social rejection, exclusion, and shunning among the Gombe chimpanzees. Ethology and Sociobiology, 7, 227-236.
- Leary, M. R., ve Baumeister, R. F. (2000). The nature and function of self-esteem: Sociometer theory. In Advances in experimental social psychology (Vol. 32, pp. 1-62). Academic Press.
- Maslow, Abraham. H (1943), A theory of human motivation. Psychological Review, 50 (4): 370-396.
- Tajfel, H., ve Turner, J. C. (1979). An integrative theory of inter-group conflict. In W. G. Austin & S. Worchel (Eds.), The social psychology of inter-group relations (pp. 33–47). Monterey, CA: Brooks/Cole.
Gönderinin Yazarı
Sosyal Psikoloji Yüksek Lisans Öğrencisi
Hep “Bir başkasının gözündeki biz” için hareket etmenin yanlış olduğunu savunurduk. Bu durumda “Biz” olabilmek için bazen “ben”den vazgeçmek gerekiyor. Yahut “ben”den vazgeçmeden “biz” olabileceğimiz kişiler, gruplar.