Dünyanın birçok yerine baktığınızda üst düzey yönetici veya başarılı girişimci kadın sayısının çok az olduğunu görmek pek zor olmasa gerek. Bu sadece yöneticilik ve girişimcilikle kalmıyor. Kadınlar akademik başarı dâhil olmak üzere birçok alanda istatiksel olarak erkeklerin gerisinde kalmaktadır. Başarılı bir iş kadını dendiğinde aklınıza kaç isim geliyor? Benim aklıma bir ya da iki isim gelince, bunun bir nedeni olmalı diye düşünmeden edemedim.
Kadınların istatiksel olarak erkeklerin gerisinde kalmasının nedenini fırsat eşitsizliği ve imkansızlıklarla açıklamaya çalışan birçok yazı okudum. Ama açıkçası ben fırsatlar ve imkânların başarıya bir dış etmen olarak etki ettiği inancındayım. Yani bu açıklamalar beni pek tatmin etmedi. Çünkü fırsat ve imkân kavramları rekabetin temel unsurlarıdır. Başarılı olmak için bunların üstesinden gelinmiş olması gerekiyor. Erkek egemen toplumlarda kadınların kendilerini göstermeleri zor olsa da bu denli büyük farkın başka bir nedeni olması gerektiğini düşünürken impostor sendromu ve kraliçe arı sendromu kavramları ile karşılaştım.
İmpostor sendromu ilk defa 1970’lerde psikolog Suzanne IMES ve Pauline Rose CLENSE tarafından ortaya çıkarıldı. Bu sendrom yüksek potansiyele sahip başarılı kişilerin ve sanatçıların karşılaştığı bir sendromdur. Sendroma yakalanan kişiler bulunduğu konumu ya da mevkiye gelmesinin nedenini mesleki başarısı ya da tecrübelerine bağlamak yerine şanslı olmasına bağlarlar. Buna bağlı olarak bu kişiler, herkesin onun gerçek yüzünü göreceğinin stres ve korkusunu yaşarlar. Bulundukları yere bir şans eseri geldiklerine inandıkları için çoğu zaman sahneye çıkmak istemezler, soruları yanıtlamaktan kaçınırlar hatta bazen üst düzey yöneticilerle toplantıları varsa toplantıya katılmak istemezler. Toplantıya katılırsa bilgisizliği, yetersizliği ortaya çıkar diye korkarlar. Böylelikle önlerine çıkan fırsatları geri tepmiş olurlar. İmpostor sendromu kişide stres, endişe ve depresyon oluşturur. Başarılı bir kariyerin son bulmasına hatta intihara dahi sebebiyet verebilir.
Clense ve Imes bu sendromu sadece kadınlar için tanımlamasına rağmen daha sonrası da yapılan araştırmalar bu sendromun erkeklerde de ortaya çıktığını göstermiştir. Ancak kadınlarda görülme sıklığı ile erkeklerde görülme sıklığı arasında çok ciddi bir fark vardır. Jesssica COLLET ve Jade AVELİS isimli iki sosyolog, kadın akademisyenlerin çoğunun neden geri adım atıp daha düşük pozisyonlara geçtiklerini 460 doktora öğrencisinin üzerinde incelemiş ve impostor sendromunu yaşadıkları sonucuna varmışlardır.
Kraliçe arı sendromu ise üst düzey yönetici pozisyonundaki kadınların diğer kadınlara karşı destekleyici ve hoşgörülü bir tavır takınmaları yerine tam tersi bir tavır takınıp diğer kadın çalışanlarına baskı uygulamalarına neden olan bir sendromdur.
Bu sendromun gelişmesindeki etken başarılı kadın yöneticilerin bulundukları konuma gelinceye kadar ki süreçte iş hayatlarında maruz kaldığı cinsiyet ayrımcılığıdır. Cinsiyet ayrımcılığı kadınların kendilerini, diğer kadınlardan soyutlamalarına neden oluyor. Bu soyutlamaya bağlı olarak diğer kadın çalışanlara baskı ve mobbing uygulamalarına sebep oluyor. Bu mobbing ve baskılar kadınların iş hayatında geri planda kalmalarına sebebiyet veriyor.
Yani kısacası bir ülkeye büyük bir zarar vermek istiyorsanız, yapabiliyorsanız iç savaş başlatın, o ülke zamanla kendi kendini eritip yok olacaktır. Bunu iş hayatına indirgeyecek olursak; iş hayatı başlı başına bir savaş alanıdır. Bu iki sendromda kadınların iş hayatındaki iç savaşları olur. İmpostor sendromu kadının kendi iç savaşıyken, kraliçe arı sendromu da hemcinsleri ile yaptığı bir iç savaş türüdür.
Bazı kaynaklara göre bu sendromlar %70 görülme oranına sahiptir. Bu da doğal olarak kadınlarımızın iş hayatlarını ve akademik başarılarını önemli bir biçimde etkilemektedir. Bu sendromlar tek başına kadın yöneticilerin veya girişimci kadınlarımızın az olmasına sebep olmasa dahi kadınlarımızın önünü kapatan çok ciddi sorunlar gibi gözüküyor.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
1. Narcıkara, E. B. (2018). Sosyal kimlik perspektifiyle kraliçe arı sendromu. Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Dergisi, 8(16), 159-176.
2. Yenici, H. (2018). Yöneticilik sendromları ve cam tavan sendromunun örgütlerde uygulanmasına (İstanbul vakıf üniversiteleri kadın akademik personeline) yönelik bir uygulama. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). İstanbul Gelişim Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Bilecik şeyh edebali üniversitesi sağlık bilimleri fakültesi hemşirelik bölümü öğrencisi, amatör tiyatro oyuncusu ve iyi bir şiir dinleyici olmanın yanı sıra araştırma gönüllüsü
Kadınların yöneticilikte yeterince yer almamasının biyolojik kökenleri de olduğunu düşünüyorum. Benzer imkanlara sahip olunsa bile ne yazık ki kadın yönetici sayısı daha az.