Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Ocak 2019’a ilişkin iş gücü istatistiklerini açıkladı.
Türkiye genelinde işsiz sayısı 2019 yılı Ocak döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon 259 bin kişi artarak 4 milyon 668 bin kişi oldu. İşsizlik oranı 3,9 puanlık artış ile %14,7 seviyesinde gerçekleşti. Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı 6,8 puanlık artış ile %26,7 oldu.
İstihdam edilenlerin sayısı 2019 yılı Ocak döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 872 bin kişi azalarak 27 milyon 157 bin kişi, istihdam oranı ise 1,9 puanlık azalış ile %44,5 oldu. (TÜİK)
Bilim, memleket sorunlarına gözünü kapatarak başka bir evrenden konuşarak değil, tam da memleketin ve dünyanın sorunlarına çözüm bularak yapılmalıdır. Bizler de bu soru/sorundan yola çıkarak “İşsizlik, ruh sağlığını nasıl etkiler?” diye düşündük. Literatürde ise tahminimiz yönünde sonuçlar ile karşılaştık.
Yaşamımızı idame ettirmek için birçoğumuzun işe ihtiyacı olduğu bir gerçektir; fakat işin birey açısından anlamı para kazanmanın çok ötesindedir. İş, yaşamımızda önemli bir role sahiptir; kişiye maddi kaynak, statü, sosyal destek, düzen ve amaç kazandırmaktadır. Uygun bir işe sahip olmak birey, aile ve toplum üzerinde olumlu etkiler yaratmaktadır. Uygun ve verimli bir işin yokluğu, yoksulluğa ve sosyal eşitsizliklere yol açmakta birçok psikolojik sorunu da beraberinde getirmektedir. Stres verici ve olumsuz bir yaşam olayı olarak değerlendirilen işsizlik üzerine yapılan çalışmalarda işsizliğin yaşam kalitesi, psikolojik iyilik hali, fiziksel sağlık ve kişiler arası ilişkiler üzerinde olumsuz etkileri olduğu gösterilmiştir.
İşsizlik ve Psikolojik Etkileri
Bireyin istihdam durumundaki değişimler beden sağlığını olduğu kadar ruh sağlığını da etkilemektedir. İşsizliğin psikolojik etkilerini ele alan çalışmalar alan yazında oldukça geniş yer tutmaktadır. İşsizliğin depresyon, öfke, umutsuzluk duygularıyla, kaygı semptomları, psikosomatik semptomlar, intihar riski ve alkol madde kullanımıyla ilişkili olduğu tespit edilmiştir.
Feather ve Bond (1983) işi olan ve işsiz mezunların zaman kullanımını incelemek üzere düzenledikleri çalışmada, işsiz mezunların daha amaçsız ve örgütsüz olduklarını; zamanı kullanım biçimlerinin işi olanlara göre daha kötü olduğunu bulmuştur. İşsiz grubun depresyon puanları işi olanlara göre daha yüksek olarak tespit edilmiştir.
Tiggemann ve Winefield (1984) mezun gençler üzerinde işsizliğin psikolojik etkilerini belirlemeye yönelik boylamsal bir çalışma yapmıştır. Araştırmanın sonucunda işsizliğin gençler üzerinde belirgin psikolojik etkileri olduğu belirlenmiştir. İşsiz gençler uyum sağlamakta güçlük çekmekte, sıkıntı, mutsuzluk, çaresizlik gibi daha olumsuz duygu durum göstermektedir. İşsiz gençler işi olanlara göre daha fazla depresif duygu durum sergilemektedir.
Hammarstrom ve Janlert (1997) genç işsizliğine ilişkin boylamsal bir çalışmada kaygılı ve depresif semptomları incelemişlerdir. Araştırmanın örneklemini zorunlu eğitimin son yılındaki 1083 öğrenci oluşturmaktadır. Eğitimlerinin son yılında araştırmaya katılan tüm öğrencilerle 5 yıl sonra tekrar görüşülmüştür. Araştırmanın tekrar edildiği dönemde katılımcıların 493’ü en az 1 haftadır işsizken, 567’si ise bir işe sahiptir. Psikolojik sağlığı belirlemek için, kaygı ve depresif semptomları tespit etmeye yönelik ölçekler uygulanmıştır. Çalışmanın sonucunda uzun işsizlik süresinin kaygı şikâyetlerinde artışa yol açtığı tespit edilmiştir. İşsizlik süresi arttıkça kaygı semptomları da artış göstermektedir. İşsizliğe verilen kaygı tepkileri hızlı bir şekilde gelişmektedir. Depresif semptomlar göz önünde bulundurulduğunda, işsizlikle depresyon arasında bir zaman farkı olduğu tespit edilmiştir. Depresif semptom olasılığı işsizlik süresi 1 yıl veya daha fazla olduğunda artmaktadır. Araştırmanın vardığı önemli sonuçlardan biri de katılımcıların ruh sağlığındaki olumsuz değişimleri etkileyen en önemli faktörün işsizlik olarak bulunmuş olmasıdır. Stres ise, işsizlik ve kötü sağlık arasındaki önemli aracı faktörlerden bir tanesidir.
Murphy ve Athanasou (1999) işsizliğin ruh sağlığı üzerindeki etkisini ele alan meta analitik bir çalışma yapmıştır. Bireyin istihdam durumundaki değişimin, bireyin ruh sağlığını etkileyeceği iddiasına dayanan 16 boylamsal çalışma araştırma kapsamında incelenmiştir. Araştırmanın amacı iş kaybının işsiz bireyin ruh sağlığını etkilediği iddiasına bilimsel kanıt oluşturabilmektir. Araştırmanın sonucunda depresif duygu durumun işsizlikle ilişkili olduğu tespit edilmiştir. İşsizlik, işini kaybeden bireyler üzerinde olumsuz psikolojik etkiye sahiptir. İşsiz bireyler işi olanlara göre daha semptomatiktir. İş kaybı stresi tetiklemektedir. İşi olan bireyler, öğrencilere ve işsizlere göre daha az sağlık problemi belirtmektedir.
Rathmann vd. (2016) Avrupa ve Kuzey Amerika’da toplam 31 ülkede yaptıkları araştırmada ekonomik durgunluğun genç işsizliğine ve ruh sağlığına etkisini incelemiştir. Araştırma sonucunda durgunluk döneminin ruh sağlığı şikâyetleriyle olumlu ilişkisi olduğu tespit edilmiştir. Genç işsizliği oranındaki artış, özellikle sosyo-ekonomik seviyesi düşük gençlerde kaygı yaratabilmekte, stres seviyesi ve gelecek endişesinde artışla sonuçlanabilmektedir; tüm bunların muhtemel sonucu ise gençler arasında psikolojik şikâyetlerin çoğalması olmaktadır.
Thern vd. (2017) İsveç’te genç işsizliğinin ruh sağlığı üzerindeki uzun süreli etkisini inceleyen bir araştırma yapmıştır. Araştırma kapsamında 17-24 yaş grubu işsiz gençlerle ilk olarak 1983-1986 yılları arasında görüşmeler yapılmış, bu görüşmeler 1991-1994 yıllarında tekrarlanmış ve iki dönem karşılaştırılmıştır. Makale kapsamında 19 yıl aradan sonra takip araştırması yapılmıştır. Uzun süreli takip araştırmasının sonucunda genç işsizliğinin psikolojik rahatsızlık tanısı alma riskiyle ilişkili olduğu bulunmuştur. Ayrıca genç işsizliğinin alkol ve madde kullanımıyla güçlü bir ilişkisi olduğu görülmüştür.
İşsizlik Kaygısı
Dünya ekonomisinde durgunluk ve tekrarlayan ekonomik krizler işsizliği artırmaktadır. Önceki bölümlerde de belirtildiği gibi gençler bu tablodan en çok etkilenen gruplardan biridir. İşsizlik gençlerin kaygı düzeyini artırmaktadır, yüksek işsizlik oranları iş piyasasına girmeye hazırlanan gençlerin de kaygı yaşamasına yol açmaktadır. İşsizliğin psikolojik etkileri incelenirken kaygı konusunun daha ayrıntılı ele alınması bu bakımdan faydalı olacaktır.
Kaygı; en genel anlamıyla tehlike veya talihsizlik korkusunun ya da beklentisinin yarattığı bunaltı veya tedirginlik; usdışı korkudur. Endişe ve kaygı farklı baş etme becerileriyle ilgilidir. Gana, Martin ve Canouet (2001) yaptıkları araştırmada sözü edilen iddiayı destekleyen veriler elde etmiştir. Bu araştırmada kaygı ve endişenin çift yönlü ilişki içinde olmadıkları, endişenin kaygı üzerinde etki yarattığı, endişenin depresyon üzerinde doğrudan bir etkisinin olmadığı fakat dolaylı olarak kaygı üzerinden depresyon ile ilişkili olduğu belirtilmektedir. Belirsizlik korkusunun kaygıdan çok endişe ve depresyon üzerinde etkili olduğu, belirsizlik korkusunun daha şiddetli endişe ve depresyona neden olduğu bulunmuştur. Endişenin kaygıyı etkilediği fakat tersi yönde bir ilişkinin olmadığı, endişe ve kaygının farklı yapılar olduğu anlaşılmıştır. Kaygı bireyin bilmediği bir kaynaktan gelen bir korku halidir ve kaygının şiddeti, algılanan tehlikeye kıyasla çok daha büyük ve yoğundur.
Birey yaklaşmakta olduğunu sandığı bir tehlikeden dolayı tedirginlik ya da endişe duymaya başladığında, aslında hissettiği kaygı duygusu olmaktadır. İş bulamama beklentisi karşısında genç birey umutsuz ve çaresiz kalacak; hatta bunalıma sürüklenecektir. Bu duygudurumundaki genç geleceğinden de ümitsiz ve tedirgin olacaktır.
İşsiz sayısı çok olan toplumlarda yaşayanların karamsar ve gelecekle ilgili kaygıları ön plana çıkmakta, bu durum yoğun öfke duygusu beraberinde her an patlamaya hazır bir kesimi ortaya çıkarmaktadır. Üniversite son sınıfa gelmiş ve kısa zamanda hayata atılarak yaşamını devam ettirecekleri bir gelir elde edecekleri işi seçecek olan gençlerde kararsızlık ve bunun doğal bir sonucu olan; umutsuzluk, tutarsızlık ve işsizlik kaygısının yüksekliği görülmektedir.
Ersel (1999) işsizliğin yaratmış olduğu en büyük sorunun, bedensel değil ruhsal; getirebileceği sefalet değil doğurduğu kin ve korku olduğunu belirtmiştir. Yüksel (2003) de işsizlerin çoğunluğunun kızgınlık duyduğu, geleceğe ilişkin umutları ile iş bulma umutlarının bulunmadığına dikkatleri çekmiştir. Belki de üniversite mezunu olup bir türlü iş bulamayan gençler için en sıkıntılı süreç aile baskısı ile başa çıkmak zorunda kalışlarıdır. Bu baskılardan bunalan gençlerin içlerindeki saldırganlık dürtülerini bir amaca yöneltme gereksinimi, kolayca yasa dışı yollara sapmalarına zemin hazırlayabilir. Ayrıca gençlerde en sık kaygıya yol açan durumlar, kontrolü kaybetme korkusu; saldırganlığı ve öfkeyi açığa vurma– ifade etme ve cinsellikle ilgili kaygılar; bağımlılık ve bağımsızlık ihtiyaçları arasındaki çatışmadan doğan kaygı; arkadaşlarından kabul görmekle ilgili kaygı, cinsel kimlik ve beden imgesi ile kaygı; bireysel rekabetlerle ilgili kaygılardır. Kaygı, birey için istenmeyen gerilim yaratan bir duygu olduğundan kaygıyı yaşayan kimse, bunu ortadan kaldırmaya çalışır. Gençler, bazen kaygılarını giderebilmek için alkol ve madde kullanımı gibi hoş olmayan yöntemler seçebilirler. Gençteki kaygı, eğer uygun şekilde tedavi edilmezse süreğenleşebilir. Eğer kaygı çok aşırıysa ortaya panik ve dehşet çıkar.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Kıcır, B. (2017). Eğitimli Genç İşsizliği Üzerinden İşsizlik Kaygısına Bir Bakış. Çalışma ve Toplum, 54(3).

Psikiyatri hemşireliği alanında uzman hemşiredir.
Toplum ruh sağlığı, varoluşçuluk, evrimsel psikoloji, felsefe, tiyatro, tarih ve teknoloji sever.
Ruh sağlığına yönelik çeşitli hizmetlerde gönüllü olarak görev alır.
Hayat yolcusu ve insan yavrusudur.
E-posta: enestapli@gmail.com