21. yüzyıl, ‘özellikle de pandemide’ zaman geçsin, hobi olsun diye modayı yakından takip edenlerin çoğaldığı, modaya yönelimin pik yaptığı, bir dönem. Herkes adeta moda dergilerinden fırlamış gibi. Ekonomik durum fark etmeksizin herkesin giyimi kuşamı tam takır. E hal böyle olunca da dış görünüşünden yargılanma da aynı oranda artmış durumda. Eski yıllarda kirli ve yırtık kıyafetler dışlanırken şimdi renklerin uymaması, modayı takip etmemesi nedeniyle dışlanır olundu. Her ne kadar inkar etsek de durum tam olarak böyle. Hepimiz dışlanmaktan korktuğumuz için çevrenin belirlediği kalıplara sığdırmaya çalışıyoruz kendimizi. Bu kalıplar da zayıf, uzun boy, küçük burun, ince bel, büyük göğüs ve kalça, belirgin çene gibi özellikler. Eğer bu özellikler yoksa bile estetikle var etmek… Neden? Çünkü dışlanmamamız gerekir (!). Bizler, yapımız gereği sosyal varlıklarızdır. Dışlanmak, korkulu rüyalarımızdır. Sosyal acı teorisini hiç duymuş muydunuz? Yapılan çalışmalardan elde edilen bilgilere göre dışlanmadan kaynaklı yaşadığımız sosyal acı ile fiziksel acının aynı nöroanatomik temele sahip olduğunu öne sürmektedir.
MacDonald ve Leary (2005) tarafından geliştirilen bu kurama göre sosyal acı, bireyin arzuladığı bir ilişkiden dışlanması veya ilişkide olduğu kişi/grup tarafından değersizleştiğini algılamasından dolayı deneyimlediği duygusal tepkidir ve bu algılanan dışlanma tehdidi acı duygusuna neden olmaktadır. Eisenberger tarafından 2006’da yapılan çalışmada ise sosyal acı ve fiziksel acının ortak fizyolojik mekanizmaya sahip olduğu tek bölgenin dorsal anterior singulat korteks (dACC) olmadığı, orta beyindeki acı aktarımı ile görevli olan periakuaduktal gri bölgenin (PAG) de sosyal dışlanma esnasında aktive olduğu ortaya konmuştur (Eisenberger, 2006).
Belki de bu yüzden dışlanmaktan korkarız; acı çekmemek için…
Yeni tanıştığımız biriyle nasıl iletişim kuracağımızı belirleyen faktörlerden birisi de fiziksel görünümdür. Tanıdığımız biriyle kuracağımız iletişimi, o gün üzerine giydikleri etkilemez. Ama ilk defa karşılaştığımız insanla konuşmaya başlamadan önce, onların kıyafetini, boyunu, kilosunu inceleriz. Karşımızdakinin fiziksel görünümü iletişime nasıl başlayacağımızı belirlemede etkili bir faktördür (Barutçugil, 2002). Bizler, yeni karşılaştığımız birinin dış görünüşüne baktıktan sonra, o kişiyi zihnimizde belli kalıplardan birine yerleştirdikten sonra, ona “beyefendi, dayı, amca, hacı, hemşerim, hocam, bacı, bayan, hanımefendi” sıfatını yakıştırırız. Sonuç olarak kişisel imajın bir iletişim aracı olduğunu söylemek yanlış olmaz (Dinçer, 1998). Dış görünüşümüz bizi belli statüye de taşır. Nasrettin Hocanın, “ye kürküm ye” sözü bu durumu çok iyi tanımlar. Yazımın konusu da aslında Nasrettin Hocanın “Ye kürküm ye” fıkrasında anlattığıyla müşabihtir.
‘Saygının, kişiliğe değil, zenginliğe, varlığa, giyim ve kuşama gösterildiği bir devirdeyiz’
İş hayatında bile dış görünüş başarıdan üstün hale gelmeye başladı. Ne kadar akıllı, zeki, başarılı, pratik olursanız olun eğer tipinizin giyiminizin insanlarda bıraktığı intiba olumsuzsa başarınız sizi bir yere kadar taşır. Bu bir gerçektir.
Hatta iş ilanlarında sürekli Prezentabl kelimesi kullanılır. Öncelikle nedir bu Prezentabl ona bir bakalım. Konumuzdan pek de uzak değil 🙂
Prezentabl, dilimize “prezentabl” olan Fransızca kelimeden türemiştir. Türk Dil Kurumu’nda “sunulabilir” olarak geçmektedir. Tanım çok açıklayıcı olmasa da Prezentabl olmak demekle asıl kastedilmek istenen, kişinin dış görünüş itibariyle temiz, bakımlı ve düzenli olması demektir. İş ilanlarında şartlar arasında deneyimden sonra ilk aranan kriter ‘Prezentabl olmak’. İş hayatında dış görünüş neden bu kadar önemli ki? Hiç düşündünüz mü? Televizyon Programcısı Gülnaz Arsel, Elele dergisine verdiği bir röportajında “Dış görünüşüne önem veren bir kişinin profesyonel hayatta, işine, iş arkadaşlarına, çevresine ve en önemlisi kendisine saygı duyduğunu ve iş hayatını ciddiye aldığını düşünüyoruz.” demiştir. Dış görünüşün iş hayatındaki öneminin kişinin kendine ve çevresine saygı duyuşundan geldiğini söylüyor. Haksız da değil aslında. Bu sadece iş hayatında değil normal yaşantımızda da durum böyledir. Hep söylerim, bizler insanların gözünde kendimizi nasıl gösterdiğimiz kadarızdır daha fazlası veya azı değil. Dış görünüş olarak da kişilik olarak da…
Bakın İnsan kaynakları uzmanı Arzu Pervizpour, Elele dergisine verdiği röportajda ne diyor: “Adayın iş görüşmesine ne derece özenli geldiği görüşmeyi yapan kişi üzerinde pozitif bir etki yaratır. Bence, prezentabl olmak kişinin dış görünüş itibariyle temiz, bakımlı ve düzenli olması demektir. Bu, kişinin modayı ne derece yakından takip ettiği veya üzerindeki kıyafeti hangi mağazadan aldığı ile değil, kendisine ve üstüne başına ne derece itina gösterdiği, giydiği kıyafetin ütüsü, temizliği ve bakımı ile ölçülür.” Dış görünüşümüz benliğimizin birer yansımasıdır. Bizler hayatımızda ne kadar titiz isek dış görünüşümüz de bir o kadar titizdir, bizler o gün karamsar isek dış görünüşümüz de karamsar tonlar hakimdir gibi birçok örnek verilebilir. İnsan içini, dışına yansıtır. Ama içini dışına yansıttığı gibi aynı zamanda dışını da içine yansıtabilir. Burada yine Prezentabl’ı örnek vereceğim, dış görünüşümüz ve özgüvenimiz doğru orantılıdır. O gün güzel olduysanız özgüveniniz artar ama o giydikleriniz içinize sinmez ise özgüveniniz düşer. Birde çevreden de bu bağlamda geri dönüşler aldıysanız özgüveniniz tamamen düşer. Bu bölümü ileriki satırlarda biraz daha açacağım, kafanızda daha iyi oturacağına inanıyorum 🙂 .
Biraz da normal yaşantımızdan farklı örnekler verelim. Mesela bizim kültürümüzde şöyle bir düşünce tarzı vardır dış görünüşe kanıp; dövme yaptıranlar aykırıdır, çok açık giyinen kadınlar farklı gözle bakılır (!), takım elbiseli kişiler güvenilirdir, küpe takıp saç uzatan erkekler cinsiyet değiştirmiştir gibi daha birçok dış görünüşe göre yargılanılır. Bizim toplumumuz bayılır dış görünüşüne bakıp belli kalıplara sokmaya. Bu gibi inanışlar insanların dış görünüşüne bakarak onlar hakkında fikir yürütmenin ne kadar kesin yargılara varabildiklerini gösterir. İnsanların dış görünüşü ile iç dünyaları ve nasıl bir kişi oldukları hakkında bilgi edinme arzusu merak uyandıran bir konudur.
Prezentabl olmak, insanın öz güvenini de artırır demiştik. Eğer dış görünüşünüz, renk uyumuyla, temizliğiyle, ütüsüyle, güne uygun ve bir tarzı yansıtıyorsa kendinizi daha iyi ve özgüvenli hissedersiniz ve buna bağlı olarak da ses tonunuz daha kararlı ve kendinden emin çıkar, daha güvenli adımlar, güven veren tokalaşmalar, cümleler arası verdiğiniz esler… Zincirleme nasıl da ilerliyor dıştan içe güzelleşme… Dış görünüşümüz kendimize verdiğimiz değeri göstermektedir. Biz kendimize verdiğimiz değer ölçütünde çevremiz de bize aynı değeri gösterir. Misal rastgele, eski kıyafetler giyip saçımızı gelişi güzel toplayıp çökmüş, mutsuz bir yüzle kalabalığa çıkarsak kötü bakışlara maruz kalır, özgüvensiz hisseder, yardım istesek, iletişim kurmaya çalışsak kimse yüzümüze bakmaz. Çünkü şuan tam da böyle bir devirdeyiz ne yazık ki. Acı ama gerçek. Biz kendimize değer vermez ve bunu öncelikle kendimize göstermezsek aynı ölçüde özgüvenimizin de düşmesiyle ilk olarak biz kendimizi dışlarız, e haliyle de çevre de dışlar bizi. Ama kendimize yakışanı giyip yüz hatlarımızı ön plana çıkaran abartıdan uzak, ortama uyumlu makyajla ve taranmış şekil verilmiş temiz saçımızla kalabalığa karışırsak herkesin beğeni bakışları, iletişim kurmaya çalışmaları ile bir nevi ulaşılmaz imajı çizmemizle girdiğimiz ortamlarda değer gören saygın kişi oluruz. Burada benim kastettiğim kendimizi birilerine beğendirmek değil nitekim böyle anlaşılmış olabilir. Burada asıl kendimize olan değerimizden bahsediyorum. Aynaya baktığımızda kendimizi beğenmemiz, iyi hissetmemizden.
Dış görünüşünden memnun olanlar çoğu zaman kendisiyle barışık, iş hayatı ve sosyal ilişkilerinde daha başarılı, aşk ve evlilik hayatında daha kolay mutlu oluyor. Kendimizi aynada güzel ve alımlı görmemiz öz güvenimizin artmasına ve insanlarla daha çabuk iletişim kurmamıza katkıda bulunur.
Kendimizi güzel veya yakışıklı hissetmemizin, başkaları tarafından beğenilmemizin psikolojimiz ve kişiliğimiz üzerinde önemli etkisi vardır.
Kendimizi beğenmemizin yanı sıra çevrenin de bizi beğenmesi psikolojik olarak bizi etkiliyor.
Dış görünüşü iyi olan insanı psikolojik olarak kişiliğinin de iyi olduğunu düşünürüz. Buna Halo etkisi deniyor. Hadi bir kelime daha öğrenelim 🙂 . Nedir bu Halo etkisi? Halo etkisi fiziksel olarak çekici kişilerin, doğru olmasa bile, olumlu başka özelliklere de sahip olarak algılanmasıdır. Misal, çok güzel bir kızın aynı zamanda, zeki, bilgili ve sevecen olmasını bekleriz. Birçok araştırma fiziksel olarak çekici kişilerin; daha olumlu bir kişiliğe, daha yüksek bir konuma sahip ve evliliğinden mutlu olma olasılığına sahip kişiler olarak gördüğümüzü söylüyor. Ya da tam tersi fiziksel olarak çekici olmayan kişilerin; düşük konuma sahip, aykırı, kötü kişiliğe sahip kişiler olarak gördüğümüzü söylüyor.
Yapılan başarılı işlerin değerlendirilmesinde önce fiziki görünüm dikkat çeker. Örnek verecek olursak; yapılan bir konferansta, konuşmanın salaş giyimi ile resmi ve titiz giyimi arasında çok fark vardır. Dinleyiciler resmi ve titiz giyimli olan konuşmacıyı daha çok ciddiye alır ve dikkatli dinler. Ama salaş giyimli konuşmacıyı daha az ciddiyet ve dikkatle dinler. Aynı şey öğretim üyeleri için de geçerlidir. Öğretim üyeleri, sadece bilgi veren konumundaki kişiler değil aynı zamanda öğrencilere örnek olması gereken, toplumsal sorumluluk taşıyan kişilerdir. Bireyin, kendine ve karşısındaki kişilere saygısının bir ifadesi olan giyim ve dış görünüş öğretim üyelerinin de özen göstermesi gereken bir konudur. Bir araştırmada; hem derslerin verimliliğinin artışında hem de öğretim üyesi-öğrenci ilişkilerinin daha etkin olması yönünde dış görünüşün önemli bir etken olduğu sonucuna varılmıştır (Keklik, 2013).
Dış görünüşün etkisi sanıldığından çok daha fazladır. Maalesef ki insanlar, cildini beğenmediği kitapları eline almaya bile yeltenmiyor. Oysa o kitaptan zevk almamızı sağlayan, içinde ne anlattığı, kelimeleri, cümleleri… Nice şaheserler raflarda böylece sararıp gitti…
Bununla ilgili satırlarca örnek verebilirim. Bir örnek daha verecek olursak ( 🙂 ) , adalet karşısında suçlu olanlarda dış görünüşü iyi olanların yani takım elbise giyenlerin diğerlerine oranla daha az cezaya çarptırılması gibi… Hatta fiziksel çekici birini öldürmenin, çekici olmayan birisini öldürmekten daha fazla cezaya çarptırılması gibi araştırmalar ortaya konulmuştur.
Halo etkisi sadece kısa süreli etkileşimler, fiziksel çekici birinin dışarıdan gözlenmesi gibi durumlarda geçerlidir. Bu etkiden kurtulmanın yolunu da söyleyip müsaadenizle yazıyı bitirmek isterim, yine bir hayli uzatmışım 🙂 Halo etkisinden kurtulmak isterseniz bu kişiyle farklı zamanlarda birden fazla kez buluşmak, konuşmak Halo’nun yanıltıcı etkisinden kurtulmanıza yardımcı olacaktır.
İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır, ilmiyle ağırlanır, ahlakıyla uğurlanır.
-Hz. Mevlana
Kaynakça ve İleri Okumalar:
1. Dincer Ker, M. (1998). İş Yaşamında ve Özel Yaşamda Kişisel İmaj, İstanbul: Alfa Yayınları
2. Barutçugil, İ. (2002). İş Hayatında Kadın Yönetici, İstanbul: Kariyer Yayıncılık.
3. Keklik B. (2012). Öğretim üyelerinin dış görünüşlerinin öğrenciler tarafından algılanma biçiminin incelenmesine yönelik bir araştırma, Alanya. Uluslararası Alanya İşletme Fakültesi Dergisi; 4(3), 129-141.
4. Eisenberger, N. I. (2006). Identifying the neural correlates underlying social pain: Implications for developmental processes. Human Development, 49(5), 273-293.
Dış görünüşün insanların düşünce, duygu ve davranışlarına olan etkisini günübirlik hayatta çok derin hissediyoruz. Bunları da örnekleyen ve teorik olarak anlatan kapsamlı bir yazı olmuş. Bizler de bu yargılamanın bir parçasıyız. Ön yargıları da dikkate alarak farkına varmak önemli en azından diye düşünüyorum. Yazınız ve emeğiniz için teşekkür ederim.
Geri bildiriminiz için teşekkür ederim ☺️ Farkındalık yaratarak bu durumu en aza indirgeyebileceğimize inanıyorum.
Başkalarının gözünde değer bulmak için çekilen çilekeş yolların optimist bakış açısıyla yansıtılma çalışması.. buradan işaretle görüyoruz ki bu durum paragraflar hatta kendinden önce gelen cümleyle bile zıtlık yaratmaktadır. Başkalarının yalancı ilgisini çekmek, kendin olmayan haller bütününü üstlenmek ve hepsinden sıyrıldığında gelen yalnızlık hisleri!!
Hadi biraz daha ilerletelim; yazıda açık yüreklilikle belirtilen başka insanlar için yaşama halinin dayanakları yalnızca dış görünüşten ibarettir. Bu kişinin maruz kaldığı insanlarda dış görünüş ile insanları kategorize eden halde bulunduklarını net bir şekilde görüyoruz. Eğer senden daha şık giyinen, daha kaliteli kumaşa sahip bir kıyafete sahip olan, kullandığın makyaj malzemesinden daha pahalı dolayısıyla kalite beklentisinin yüksek olduğu ürünleri kullanan kişiler hiçbir şey yapmadan sizin önünüze geçebilecek. İnsanların yaşama tutunma olarak kullandıkları karşılaştırma ekolünü de göz önüne alırsak devamlı bir yarış halinde kendinizi özgüvenli olabilmek adına bir takım mücadeleler veriyor gibi görürken içten içe kemiren, yoran, diğer kişilerin ”aynı sabahları dağlık bölgelere çöken sisin saatlerin ilerlemesi ile dağılacağından emin olunması hali gibi” yüzeysel ilgi ve düşüncelerinin günden güne gizli bir yaradan kan kaybettirir insana..
İvan ilyiç’in ölümü eserinde anlatılan bu denklemin bir yaşam standartı haline dönüşmesini izliyoruz. Her ne kadar optimist bakmaya çalışsakta bu düzenin sonu hüsranlık ve modern köleliktir. Kişi giydiği kıyafetin renginden çok daha ötede, başkalarının düşüncelerinden çok daha özgür bir ruha sahiptir.
Yazınız geçirdiğimiz dönemin güzel ve kısa özetidir. Emeklerinize sağlık.
Bu içten yorumun beni çok mutlu etti. Yazımın farkındalık yaratıp okuyucunun düşünceleriyle harmanlanmış bu yorumu benim için kıymetli. Yazı amacıma adım adım yaklaştığımı hissediyorum. Teşekkür ederim ☺️.