Aile içi şiddet günümüzde toplumu ve özellikle kadınları etkileyen sosyal bir problemdir.Kadınların yeterli söz haklarının olmaması, aile birliğinin bozulmaması ve kadınların ekonomik özgürlüklerinin olmaması gibi sebeplerle bu şiddet çoğunlukla açığa çıkmamaktadır. Hemen hemen her gün karşılaştığımız bu problemle ilgili araştırmalar yapılıyor. Peki kadınlar bu duruma nasıl bakıyor? Maruz kaldıkları bu durumu şiddet olarak değerlendirebiliyorlar mı?
Ülkemizde bu konuyla ilgili yapılmış araştırmalardan ikisine bakalım. Bunlardan biri Şengül Yaman EFE ve Sultan AYAZ’ın 2010 yılında yaptığı bir çalışma. Ankara’da sosyokültürel olarak alt dilimde olan Kale bölgesinde yaşayan evli kadınlarla yapılıyor. Çalışma sonucunda kadınların çoğunun şiddeti sadece vurmak olarak yorumlayıp yarısı eşlerine ihanet durumunda şiddeti haklı gördüklerini ve eğitimin şiddeti engelleyebileceğini düşündüklerini belirlemişlerdir.
Bir diğer araştırma ise Nuran GÜLER, Hatice TEL ve Fatma ÖZKAN TUNCAY’ın yılında 2005 Sivas Alibaba mahallesinde yaptığı bir çalışma. Kadınlarla yüz yüze yapılan bu çalışmada kadınların % 40.7’sinin aile içi şiddete maruz kaldıkları belirlenmiştir. Kadınların tümünün (%100) cinsel ve ekonomik şiddeti ifade etmedikleri %56.9 unun aile içinde şiddeti en fazla uygulayanların erkekler, şiddete maruz kalanların ise kadınlar (% 59.8) ve çocuklar olduğu düşündükleri belirlenmiştir.
Uzun yıllar boyunca şiddet gören bir yakınımla bu durum hakkında görüştüğümde; aslında sorunun kendisini henüz tanıyamadan bir şekilde oldu bittiye getirilip henüz okul bile okuyamadan evlenmek zorunda kaldığında başladığını söyledi. Gerek küçük bir yerde yaşadığından dolayı mahalle baskısından gerekse boşandıktan sonra gidecek yeri olmamasından ve zaten kısa bir süre içerisinde çocuklarının dünyaya gelmeye başlamasından dolayı şiddeti yıllar boyu sineye çekmek zorunda kaldığını anlattı. Yıllar sonra, yaşlılığın da gelmesiyle şiddetin azaldığını fakat küfür, hakaret ve lakap takmanın devam ettiğini ifade etti. Bir gün kalp krizi geçirdiğini düşünerek hastaneye kaldırıldığında, yaşadığı durumun kalp krizi değil panik atak olduğu ve vücudunun bütün bu yaşananlara tepki verdiğini öğrenmesi çok uzun zaman almıyor. Hastanenin yönlendirmesiyle psikiyatra gitmeye karar veriyor. Uzun süren görüşmeler ve ilaç tedavisi sonrasında daha iyi olduğunu söylüyor. Tedavi sürecinin ona HAYIR demeyi öğrettiğini ve artık insanların ne düşündüğünden ziyade kendini mutlu eden şeyleri onayladığını söyledi. O günkü aklım olsaydı hayatımı çöpe atmaz, ne yapar eder evlenmez evlensem bile ilk günden direnirdim diye ekledi.
Yukarıdaki iki araştırmanın ve yaptığım görüşmenin sonucu olarak; kadınlar, eğitimin düzeylerinin yükselmesi ve gelir düzeylerinin artması durumunda şiddetin azalacağını düşünmüşlerdir. Aile içi şiddetin azalması bir yolunun da hayır demekten ve eğitimden geçtiğini gösteriyor.
Ve tabii ki şiddete uğramak için sadece evli veya kadın olmak gerekmez. Konuyla ilgili ‘’Flört Şiddeti Ve İstismarı Nedir?’’ ve ’’ İnsanın İnsana Uyguladığı Şiddet’’ başlıklı yayınlarımıza bakabilirsiniz.
Kaynakça Ve İleri Okumalar:
- Efe, Ş. Y., & Ayaz, S. (2010). Kadına yönelik aile içi şiddet ve kadınların aile içi şiddete bakışı.Anadolu Psikiyatri Dergisi, 11(1), 23-29.
- Güler, N., Tel, H., & Tuncay, F. Ö. (2005). Kadının aile içinde yaşanan şiddete bakışı.CÜ Tıp Fakültesi Dergisi, 27(2), 51-56.
Ne yazık ki şiddet hakaret ve cimciklemeyle başlıyor. İtme ile devam ediyor ve bir gün bakmışsın, yumruk yemişsin ve dudağın kanıyor. Şiddeti başında fark et.