Korona virüsü (COVID-19), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 11 Mart 2020’de pandemik bir hastalık olarak nitelendirildi. Yine 11 Mart tarihinde Türkiye’de ilk vaka görüldü. Dünyayı etkisi altına alan bu pandemide, dünyanın dört bir yanındaki farklı ırktan, dinden, kültürden insanların, bu duruma çok benzer şekilde tepki verdiklerini gördük. Bu davranışların sebeplerinden ikisi bize karşı tehdit oluşturan bu unsuru göremememiz ve insandan insana çok kolay bir şeklide geçmesi. Bu durumda insanlar bir risk algısı oluşturuyor. Risk algısı, bir tehdit karşısında kendimiz için algıladığımız risktir. Ne zaman ki risk algımız yükseliyor; bir başka deyişle virüs bulaşma riskinin arttığını düşünüyoruz, o zaman savaş ya da kaç tepkisi gösteriyoruz. Bu sebeple de dünyanın dört bir yanında talan edilmiş market rafları, stoklanmış dezenfektanlar ve tuvalet kağıdı için sıra bekleyen hatta kavga eden insanlar görüyoruz. Ülkemizde böyle bir tehdit henüz yokken haberlerde, virüsün ulaştığı ülkelerde tuvalet kağıdı için kuyrukları görmüştük. Ülkemizde ilk vaka açıklandıktan sonra, yani bizim için de risk arttıktan sonra; tıpkı diğer ülkelerde de olduğu gibi insanların panik içerisinde yiyecek, temizlik malzemeleri, dezenfektan ve kolonya almaya ve stoklamaya başladıklarına tanık olduk.
Savaş ya da kaç tepkisinin yanında risk algısı, insanları hasta olma ve olmama potansiyellerine göre sınıflandırıldığı bir hiyerarşi yaratıyor. Bunun sonucunda da Çin’den çıkıp tüm dünyaya hızla yayılan bu virüs ile birlikte Asyalılara karşı ırkçı hareketler görülmeye başlandı. Londra’da Singapurlu bir öğrenciye “Senin korona virüsünü ülkemde istemiyorum!” denerek saldırıda bunuldu. Geçtiğimiz haftalarda sosyal medyada Tayvanlı genç ve “Çinli değilim.” yazılı çantasını muhtemelen görmüşsünüzdür. Sosyal medyadaki paylaşımların ardından kendisi, Ankara’da bir grup gencin onu görünce çığlık atıp kaçtıklarını ve onunla dalga geçtiklerini anlatmıştı.
Kısaca şu anda çoğumuz hayatımız boyunca hiç yaşamadığımız şeyleri tecrübe ediyoruz. Kısa bir süre önce toplu taşımaya binerken belki de tek derdimiz oturacak bir yer bulmakken şimdi çok daha başka şeyler için endişeleniyoruz. Geleceğimiz için, işimiz için, sevdiklerimiz için, kendimiz için kaygılanıyoruz. Kaygılanacak pek çok şeyin olduğu bu dönemde, bunu en aza indirmek için uygulanabilecek basit ama etkili şeyler var.
Gelişmeleri takip etmek için sadece güvenilir haber kaynaklarına bakmak bunlardan biri. Sosyal medya belki de gelişmeleri takip etmek için bakabileceğiniz en kötü yer. Bilgi kirliliğinin bu kadar yoğun olduğu bir platformdan, bu süreçte uzak kalmak iyi gelebilir. Yapılan resmi açıklamaları takip etmek ya da WHO gibi güvenilir kaynaklardan gelişmeleri takip etmek daha sağlıklı olacaktır. Bunun dışında bilimsel makaleler okuyarak kafanızdaki belirsizlikleri gidermek de kaygı seviyesini düşürecektir. Bulunduğumuz süreçteki belirsizlik, bize kendimizi çaresiz hissettirebilir ve bu durum da kaygı seviyesini arttırabilir. Bilimsel çalışmalardan edindiğimiz bilgilerle kafamızdaki soru işaretlerini biraz da olsa gidermek, neler yapmamız ve yapmamamız gerektiğiyle ilgili güvenilir bilgiler edinmek çaresizlik duygusunu uzaklaştıracaktır. Fakat, bu gelişmeleri takip etme süreci tüm gün boyunca devam etmemeli, tabiri caizse bu haberlerle yatıp bu haberlerle kalkmamalıyız. Kendinize bir zaman dilimi belirleyip o süre içerisinde haberleri kontrol etmek, bilimsel gelişmelere bakmak daha doğru olacaktır.
İçinde bulunduğumuz durum ile ilgili belirsizliği ortadan kaldırmak için bilime güvenmenin yanında, kontrol edebildiğiniz şeylere odaklanmak da kaygıyı azaltabilecek bir başka öneri olabilir. Dünyada neler olup bittiğinden haberdar olmak önemli ama ana odağımız bu olmamalı. Eğer bunu ana odağımız haline getirirsek, bu durum üzerinde hiçbir kontrolümüzün olmadığı hissine kapılabiliriz. Kontrol kaybı hissi, kaygıyı arttıran bir etkendir. Birey olarak ne yapabileceğimize ve bunları yerine getirmeye odaklanmak, aslında kontrolün bizde olduğunu hissettirecek ve bu da kaygı seviyesini düşürecektir.
Bu süreçte evde daha çok vakit geçirip, sevdiklerimizle aramıza fiziksel mesafe koymamız gerekiyor. Fakat, bu mesafe, psikolojik bir mesafe de olmak zorunda değil. Teknolojiden faydalanarak ailenizle, arkadaşlarınızla, sevdiklerinizle sesli ya da görüntülü konuşabilirsiniz. Fiziksel olarak daha izole olmamız gereken bu dönemde sosyal olarak de izole olmanıza gerek yok. Teknolojiden faydalanarak sevdiklerinizle vakit geçirmek, iletişime devam etmek size daha iyi hissettirecektir.
Bu süreçte kendimize bakmayı ihmal etmemeliyiz. Bunun için yapılabilecek en basit ve en önemli şeyler; düzenli beslenmek, sağlıklı bir uyku düzenine sahip olmak ve evde olsak bile hareket etmek olarak sıralanabilir. Bunlar hem fiziksel sağlığımız hem de psikolojik sağlığımız için oldukça önemli.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Serani, D. (2020, Mart 16). COVID-19 and Pandemic Anxiety. Erişim adresi https://www.psychologytoday.com/intl/blog/two-takes-depression/202003/covid-19-and-pandemic-anxiety
- Apter, T. (2020, March 13). Epidemic Psychology. Erişim adresi https://www.psychologytoday.com/us/blog/domestic-intelligence/202003/epidemic-psychology
- Talbott, C. (2020, March 18). Why are people hoarding toilet paper during the coronavirus pandemic? Erişim adresi https://www.seattletimes.com/life/why-are-people-hoarding-toilet-paper-whats-behind-the-instinct-to-stock-up-a-lot-during-the-coronavirus-pandemic/
Koronavirüs haberleri gösterdi ki; sürekli kötü haberleri okumak yerine, resmi duyuruları takip etmek daha sağlıklı.