Kitabın içeriği hakkında yorumlamalarda bulunmadan önce kitabın süreci hakkında yorumlarda bulunmak isterim. Kitap, sorgulatan mesajlar içermesine rağmen oldukça akıcı bir anlatıma sahip. Bununla birlikte yazarın, kendi özgeçmişinden de oldukça etkilenmiş görünüyor. Kitabın birçok bölümünde yazarın kendisinin de benzer yaşam süreçlerinden geçmiş olduğunu oldukça hissettim.
Kitaba gelecek olursak, Veronika adlı genç ve güzel bir kız, yaşamın tekdüzeliğinden ve sıkıcılığından bunalarak dört kutu hap içip, intihar etmeye yani yaşamını sonlandırmaya karar verir.
İntihar girişiminde bulunurken aslında somut bir neden olmaması bence var olan tehlikeyi artırır çünkü para sıkıntısı, ailevi problemler vb. somut sorunlar bulunsa bir şekilde halledilebilir gibi görünürdü ancak yaşamın tekdüzeliği nasıl halledilebilir?
İntihar girişimi başarısız olur ve kısa bir süre yoğun bakımda takip edilir. Genç kızın genel vaziyeti kontrol altına alınınca psikiyatri servisinde takip edilmeye başlanır. Psikiyatri servisinde bulunan diğer hastalar ise, genç kızın yakında “öleceği” bilgisi ile donatılmıştır. Genç kızın durumu hakkında, diğer hastaların bilgisinin olması hasta mahremiyetini sorgulatır hale getirmektedir. Burası psikiyatri hastanesi olduğu ve zaten içinde de delilerin (!) bulunduğu için “insan hakları” kolaylıkla ihmal edilebilir diye düşünülmektedir.
Zira Doç. Dr. Fatih Artvinli’nin de aktardığı gibi Avrupa’da “İnsan, hayvan ve akıldan ibarettir. Eğer insanda akıl yoksa o kişi, hayvana denktir” yaklaşımı da gözler önüne serilmiş olabilir.
Genç kız kendisine gelip kafasını toplayınca kendisine de kısa süre sonra öleceği bilgisi aktarılır. Bu genç kız için korkulacak bir durum değildir çünkü kendisi de ölmek istemektedir.
Genç kız içeride çeşitli diğer “hasta” kişiler ile tanışır. Hem genç kız hem de diğer kişiler bu tanışmalardan ötürü çok korkar çünkü buradaki insanlar sürekli değişmektedir. Kimileri taburcu edilirken, kimileri de ölmektedir. Varlık yerini yokluğa kaptırmaktadır. Yerlerine sürekli birileri gelmektedir. Eğer birbirleri ile bağ kurmaya başlarlarsa hayata tutunacaklardır. Hayata tutunmak ise yaşama sevincini ve ölüm korkusunu beraberinde getirecektir. Oysa hepsi yaşamdan kopmayı planlayan ya da kopan kişilerdir. İyileşmek kendileri için asıl tehlikedir. İyileşmek, hayatta kalmak demektir.
Genç kızın sağlık durumu ise aslında bir deneyden ibarettir. Dr. İgor etik olmayan ve rızasız bir biçimde genç kız üzerinde çeşitli yapay kalp krizi gibi etkiler yaratan ilaçlar denemektedir. Genç kıza kısa süre içinde öleceğini söylemektedir. Aslında kızda “Madem öleceğim, son günlerimi istediğim gibi geçireyim” düşüncesini aşılamaya çalışmaktadır. Bu düşünce çok tehlikeli olduğu, içinde acıyı barındırdığı gibi aynı zamanda “Şu an”ı istediği gibi yaşama hakkını da vermektedir.
Bu sırada Dr. İgor ve diğer hastalar, normallik kavramını tartışırlar. Normal olan haklıdan ziyade çoğunluğun üzerinde hemfikir olduğu konulardır. Buna itiraz eden herkes uçuk, kaçık ya da delidir.
Hasta kişiler, şaşırtıcı biçimde akıl hastanesinde kalmaya kendi istekleri ile devam etmektedir çünkü dışarıda kimse onları anlamayacak, kendilerini yalnızca “deli” diyerek dışlayacaklardır. Oysa akıl hastalarının yanında, akıl hastanesinde anlaşılma olanağına sahiptirler. Kimse onları deliliğinden dolayı dışlamayacak, dışarıya atmayacak ve sevgi ile, deli olduklarını bile bile onunla arkadaşlık edecektir. Gerçek yaşam daha ürkütücü görünmektedir. Kimse kimsenin gözünün yaşına bakmamaktadır. Dış dünyanın mücadelesinden kaçmak için akıl hastanesi mükemmel bir yerdir.
Durumlar, deney sürecinin doğrultusunda ilerlerken Veronika ile şizofreni tanısı olan ve bir diplomatın oğlu olan Eduard arasında yakınlaşma başlar. Birbirleri için hem büyük bir şans hem de büyük bir talihsizlik kaynağıdırlar. Beraber vakit geçirdikçe hayata bağlanacaklar ancak genç kızın yakında ölmesi ile de büyük bir yıkıma uğrayacaklardır.
Bu düşünceler ile yaşarken genç kız ve sevgilisi akıl hastanesinden kaçmaya karar verirler. Son günleri, saatleri beraber istedikleri gibi geçirmek isterler. Beraber gidip, istedikleri yerleri ziyaret ederler. İçlerinden ne geliyorsa, onu yaparlar. İstedikleri gibi temas kurup, kendilerini sakınmadan cinsel aktiviteler yaşarlar. Ne de olsa kız ölecektir, şu anı en iyi şekilde değerlendirmelilerdir.
Ertesi gün akıl hastanesinde ikisinin de olmadığı ve kaçtıkları fark edilir. Dr. İgor duruma şaşırır. Genç kıza ölmeyeceğini söyleyememiştir ama bu bir bakıma da en büyük iyiliklerden birisi olmuştur. Ölüm korkusu ile genç kız istediği gibi yaşayabilmeye başlamış ve yaşamından keyif almaya başlamıştır. Yaşamın tekdüzeliği yerine istediğini yapıp, yaşam sevinci ile donanmıştır.
Psikiyatri hemşireliği bağlamında bakacak olursam ise serviste hemşirenin kitap okuyor gibi görüntüsünün altında müthiş bir gözlem gücü vardır. Hastanın hareketlerini takip edebilmektedir ancak bununla birlikte iyileştirici (terapötik) ortam lehine bir durum bulunmamaktadır. Hastalar, hapishaneye kapatılmış gibi bir akıl hastanesine kapatılmış ve orada vakit geçiriyorlardır. Psikiyatri hemşireleri bir sağlık çalışanı yerine güvenlik görevlisi ya da gardiyan gibi görev yapmaktadır.
Hastaların kurallara uymaları açısından da büyük zorlantılar vardır. Hastalar en ufak itirazlarında bile direkt yatıştırıcı iğneler ile tehdit edilmektedir. Ya kurallara uyarsın ya da iğneni zorla olursun. Uzlaşmaya bile yer yoktur. Bu durum aynı zamanda hemşireyi de zorlamaktadır. Veronika’nın “Kapının kilidini açın çıkayım” sözlerine hemşire, “İçeride bu kadar deli ile tek başımayım. Sence kapıyı kilitler miyim? Çıkabilirsin, kapı açık” der. Hemşirenin bile kendisini güvende hissetmediği bir ortamda temel ilişki geliştirme ve bağ kurma durumunun başarısından pek fazla söz edilemez.
Kitabın vermek istediği ana mesaj ile de söylemek istediğim son sözüm ise şudur: Bu yaşamda geçici ve süreli olduğumuzun farkına vararak, bugünleri son günümüz gibi yaşayabilmemiz dileğiyle.
Ölüm farkındalığı ve bu kitabın ana mesajına uygun bir köşe yazısı yazmıştım. Onu da buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Bahsettiğim yazı: Neslican Tay: Ölümle Mücadele mi, Ölümü Kabul mü?
Kitap inceleme yazım üzerine görüş paylaşmak isterseniz seve seve beklerim. E-posta adresim: enestapli@gmail.com
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi ve acil servis klinik hemşiresidir.
Toplum ruh sağlığı, varoluşçuluk, evrimsel psikoloji, felsefe, tiyatro, tarih ve teknoloji sever.
Ruh sağlığına yönelik çeşitli hizmetlerde gönüllü olarak görev alır.
Hayat yolcusu, insan yavrusudur.
E-posta: enestapli@gmail.com
Oldukça doyum alarak okudum. “Varlık yerini yokluğa kaptırmaktadır” cümlesi çok hoşuma gitti. Psikiyatri alanında sağlık hizmeti alan bireyler hem hastanede hem de toplumda maalesef ki damgalanmaktalar. Kitap incelemende bunu çok güzel işlemişsin. Ellerine, emeğine sağlık Enes, içeriğinin her birimize ön yargı ve damgalamadan uzak empatik bir tutum için ışık tutması dileğiyle….