Türk Psikoloji Bülteni‘nde 1999 yılında Neşe Erol ve Özgür Öner tarafından yayınlanan “Travmaya Psikolojik Tepkiler ve Bunlara Yaklaşım” konulu makalenin verilerine göre:
Çocukların pek çoğu gelişimleri boyunca değişen derecelerde, yoğunluk ve sürede korku deneyimi yaşarlar. Bu korkuların bir kısmı kısa süreli olur ve sorun yaratmaz. Bir kısmı ise çocuğun günlük işlevlerini ciddi şekilde etkiler. Korku genel anlamda sevgi, öfke, neşe ya da üzüntü gibi doğal bir duygudur. Tehlike karşısında oluşan en doğal tepkidir ve türü korumaya yöneliktir. Her çocuk, gelişimi sırasında doğal olarak diğer duygular gibi bu duyguyu da yaşar. Önemli olan çocukların korkularının iyi gözlenmesi, çocuklara korkularını açıklama olanağı sağlanması ve korkuların sürekliliğinin araştırılmasıdır. Değişik yaş gruplarının farklı bilişsel gelişim düzeyleri, onların farklı nesnelerden korkmasına neden olur. Rachman’a göre (1997), korkular ayrı ancak çoğu zaman beraber olabilen üç yolla kazanılır. Bunlar, doğrudan şartlanma (örneğin bir çocuğun köpek tarafından saldırıya uğradıktan sonra duyduğu korku), modelleme (çocuğun ağabeyinin gece korkularını izlemesiyle oluşan) ve yanlış bilgilendirmedir (depremi tanrının cezalandırması olarak anlatmakdır). En sık görülen 10 korku maddesi değerlendirildiğinde bunların genelde modelleme ya da yanlış bilgilendirme sonucu oluştuğu görülmüştür. Ancak tüm korku çeşitleri bu mekanizmalarla açıklanamamaktadır.
Ülkemizde 9-13 yaş grubu çocuk ve gençlerle yapılan bir çalışmada, kızlar daha fazla sayıda ve daha yoğun olarak korku bildirmişlerdir. Bu sonuç önceki çalışmalarla aynı doğrultuda bir bulgudur. En yoğun olarak bildirilen 10 korku maddesi değerlendirildiğinde ise, anne babanın ölümü ve ayrılıkla ilişkili maddeler en üst sırada yer almıştır. Bunu dini içerikli korkular (cehennem, şeytan, dini bir kuralı çiğneme) izlemiştir. Kendine gelebilecek tehlike ve fiziksel örselenmeler, sosyal korkular ve hayvan korkuları da en sık rastlanan korkular arasında yer almaktadır. Bu çalışmanın faktör analizinde deprem korkusu, bilinmeyenden korku olarak adlandırılan maddeler arasında yer almış ve çocukların %53’ü tarafından bildirilmiştir. Sonuçlara bakıldığında, ülkemizdeki çocukların en başta gelen korkusu olan yakınların kaybı ve ayrılığın deprem dolayısıyla şu anda gerçek haline gelmiş olduğunu görüyoruz. Bu, depremin acı da olsa doğal bir sonucu olarak görülebilir. Ancak, bilinçli bazı din adamlarımızın aksine bazı çevrelerce depremin ‘Allah’ın bazı kişileri cezalandırma biçimi’ ya da ‘kıyametin habercisi’ olarak sunulması, çocuklarımızın çok duyarlı olduğu bu konuda onların korku ve kaygılarını artırıcı yönde etki yaratmaktadır. Kliniğimizde izlenen bir çocuğun annesi, 4 yaşındaki çocuğunun artık uyurken ellerini dua eder şekilde tuttuğundan bahsetmiştir. Kanımızca zaten çok ağır bir stres yaşamış olan bu çocukların, bir de duyarlı oldukları bu konuda psikolojik olarak örselenmesi onlara zarar vermektedir.
Deprem sonrası depremden oldukça uzak bölgelerde yaşayan çocuklarda bile eski korkularıyla ilişkili olan veya olmayan korkular ve birtakım gerileme belirtileri görülmeye başlanmıştır. Özellikle daha önce değinildiği gibi ayrılıkla ve dini konularla ilgili korkular yeniden artmaya başlamıştır. Deprem merkezinden uzakta yaşayan insanlar için de deprem, bilişsel dünyamızı ve dünyanın güvenli bir yer olduğu konusundaki kabullenmelerimizi sarsmış ve gelecekle ilgili beklentilerimizde değişikliklere yol açmıştır. Dini korkuları nedeniyle izlediğimiz 11 yaşındaki bir kız çocuğunun depremden sonra kıyamet kopacağı endişesi ile beraber yakınmaları artmış ve uykusu tamamen düzensiz hale gelmiştir.
Belirtilerde kültürel farklar olduğu unutulmamalıdır. Kobe depreminden sonra Japonya’da yapılan çalışmalarda, Japon çocuklarında regresyon belirtilerinin daha öne çıktığı ve ailelerin bu dönemde bu çocuksu özellikleri kabullendikleri ve de daha ileride büyük sorunların yaşanmadığı belirtilmiştir. Travma sonrası çocuklarla yapılan çalışmalar, genellikle Batı Avrupa ve Kuzey Amerika kaynaklıdır. Bu çalışmaların Türkiye toplumuna ne kadar uyduğu, bizim çocuklarımızın travmaya ne şekilde tepkiler gösterdiği araştırılmalıdır.
Kaynakça ve İleri Okuma:
- Erol, N., & Öner, Ö. (1999). Travmaya psikolojik tepkiler ve bunlara yaklaşım. Türk Psikoloji Bülteni, 5(4).
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi ve acil servis klinik hemşiresidir.
Toplum ruh sağlığı, varoluşçuluk, evrimsel psikoloji, felsefe, tiyatro, tarih ve teknoloji sever.
Ruh sağlığına yönelik çeşitli hizmetlerde gönüllü olarak görev alır.
Hayat yolcusu, insan yavrusudur.
E-posta: enestapli@gmail.com