Bugün 17 Şubat “Dünya Kediler Günü”. Kedi, canlılar dünyasının en özellikli hayvanlarından biridir. Düşünün ki hem rahatına çok düşkün hem de bu arada insanı rahatlatmayı başarabiliyor. Kimine göre, kucağımızda otururken ellerimizi üzerine koyduğumuz bir masaj aleti gibi kedi. Kimine göre, kafasını kafamıza ya da bacaklarımıza sürtmesiyle kadifemsi bir okşama yapan oyuncak gibi. Yiyip, içip, arada birtakım nesnelere zıplamayan, hatta yaşı ilerledikçe günün büyük bölümünü uykuyla geçiren kediler nasıl oluyor da insan psikolojisine iyi gelebiliyor?
Kedinin yattığı yerden odanın her yerine sanki pozitif enerji yayılıyor ve antidepresan hap almış gibi nedensizce sırıtabiliyoruz. Kafamızı meşgul eden, içimizi karartan bulutlar bir anda dağılabiliyor onun sadece var olması ile. Sezen Aksu tarafından şarkılaştırılan “Hadi Gülümse” şiirindeki “Bir kedim bile yok, anlıyor musun?” dizesi belki de sıkıntıları hafifleten, bulutları dağıtıp gülümsemeye neden olan kedilere göndermedir. Bilim ve tıp dünyası uzun yıllardır her türlü hayvanla ilgilenerek insan mutluluğunu artırmanın ortak yönlerini araştırmış, bu noktada filden köpeğe birçok hayvanın insanlarla ilişkileri incelenmiş ve görülmüş ki bu “âlemin” en büyük ilacı kedide barınmaktadır. Kedilere verilen önem MÖ 4000.yıla dayanmaktadır. Eski Mısır’da tarlaları koruma görevi verilen kediler koruyucu tanrı sayıldılar ve Mısırlıların gözünde totem olmaya kadar yükseldiler. Bu dönemde tanrı figürleri de kedilerle temsil edilmeye başlanmıştır (Kaynar, 2016).
İlk bakışta kediyle yaşamak insana sadece psikolojik anlamda olumluluk sağlayan bir özellik gibi görünse de bilimsel araştırmalarda kalp, tansiyon, kemik erimesi gibi birçok rahatsızlığın tedavisinde kedi mırlamasının olumlu etkilerinin olduğu bulunmuştur. Hatta sporcuların vücut sistemini dengelemek için de kedilerin desteğine ihtiyaç duyulduğu bilinmektedir. Kedi sahibi olmanın stresi azalttığı, kan basıncı, trigliserid ve kolesterol seviyelerini düşürdüğü ve çocukların empati kurma yeteneği ile duygusal gelişimine olumlu katkılar yaptığı saptanmıştır (Salgırlı ve ark., 2012). Büyük bir stres kaynağı olan hastaneye yatış durumunda tedavi süresince kedilerin çocuklarda fizyolojik uyarılmayı azaltabildiği ve bu nedenle çocukların hastane ortamında stresle ve hastalıklarıyla daha iyi başa çıkmalarına yardımcı olabileceği görülmüştür (Tsai ve ark., 2010). Kedilerin çocuklar üzerinde mental ve sosyal gelişim, sorumluluk alma, kavrama yeteneğinin gelişmesi gibi pek çok olumlu etkisi olduğu, ayrıca spor yapma, hobi edinme gibi pek çok etkinliğe daha yatkın oldukları, bir kediye sahip çocukların empati kurma ve sosyal uyum sağlama açısından daha başarılı olabildikleri bildirilmektedir (Kaya, 2017).
Kedi destekli etkinlikler; eğlence, eğitim, motivasyon ve terapötik faydalar sağlayarak yaşam kalitesini zenginleştirmek için fırsatlar sunmaktadır (Risley-Curtiss, Zilney ve ark., 2010). Bu anlamda sadece kediler değil diğer evcil hayvan türleri de her yaş dönemindeki insan için birer terapi aracı olmuştur. Özellikle çocukluk ve gençlik döneminde olumlu kişilik özellikleri ve gelişimi, sosyalleşme gibi birçok alanda yapıcı etkiye sahip olmasının yanı sıra son yıllarda yaşlılar, çocuklar, akıl hastaları, engelliler ve hatta ölmek üzere olan hastalar üzerinde köpek, kedi, çiftlik hayvanları, kuş, tavşan, yunus, balık gibi çok çeşitli hayvanları kapsayan hayvan destekli terapi uygulamalarının yapıldığı görülmektedir (Özkul, 2014).
Günümüzde “Kedi Kafe”ler bir tür terapi mekânları olarak yaygınlaşmış durumdadır. Kedi kafe geleneği Japonya’da popülerlik kazanıp Avrupa’ya sıçrayan bir akımdır. Ülkemizde de Eskişehir’de ve İstanbul Kuzguncuk’ta bu konseptte birer kafe açılmıştı. Paris’teki Le Café des Chats adlı mekânın sahibesi Margaux Gandelon, “Mırmır Terapisi”nin sağlıklı etkilerinden: “Kedilerin mırmırlaması, artrit ve romatizmayı rahatlatmasıyla birlikte kan basıncı ve kalp atışını düzene sokar” diyerek söz ediyor. Aynı biçimde Chelsea’deki Café Chat Sibérian da misyonunu “Sibirya kedisiyle etkileşim fırsatı sağladığımız bu eşsiz ortamda kahve yaparken sevinç yaymak” olarak tanımlıyor. Kafede Sibirya kedisi dışında bir sürü kedi de yaşıyor.
Tedavide hayvanların kullanımını gösteren ilk çalışmalar 1792’de İngiltere’de ruhsal bozukluğu olan hastaların davranışlarını iyileştirmek için çiftlik hayvanlarının kullanıldığı İngiltere’de, York Retreat’te yapılmıştır. 1867 yılında Almanya’da bir rehabilitasyon merkezi kurulmuştur. Epilepsi hastalarının evi gibi olan bu merkez o yıllardan bu yana hayvanların terapötik etkisinden faydalanmaktadır. 1966’da Norveç’te kurulan bir klinikteyse fiziksel engeli olan hastalara egzersiz yaptırmak amacıyla köpekler ve atlar kullanılmıştır. Yine 1901’de İngiltere’de bir ortopedi hastanesinde, hastaların ata binmesi desteklenerek, atların bu hastalara hem fiziksel egzersiz yaptırması hem de sosyal destek olması sağlanmıştır. Benzer uygulamalar, dünya genelinde yaygınlaştırılarak binlerce yeti bozukluğu olan insanın yaşamına yardımcı olmuştur. Evcil hayvanlarla terapi yöntemi; resmî olarak ilk kez Amerika’da 1942 yılında (New York) Pawling Army Air Force Convalescent Hastanesi’nde uygulanmıştır. Burada fiziksel engelli hastalar ve yaralı askerler hayvanlara bakım verme konusunda desteklenmiştir (Kaynar, 2016).
Özetlemek gerekirse insan-kedi birlikteliğinin farklı yaştaki insanlar üzerindeki olumlu etkileri arasında insancıl ilgi, toplumsal davranış biçimi gibi kişilerarası etkileşimler; kortizol, kalp hızı, kan basıncı gibi stresle ilişkili parametreler; korku ve endişe gibi duygu durumla ilişkili parametreler ve son olarak zihinsel ve fiziksel sağlıkla ilgili olmak üzere özellikle kardiyovasküler hastalıklar sayılabilir. İnsan sağlığına birçok boyutta olumlu etkileri olan minik dostlarımızın ve onları yürekten seven bizlerin günü kutlu olsun.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Kaya, A. (2017). Karşılıksız sevgi ster misiniz?, 28 Kasım 2017’de http://www.referansveteriner.com/basindabiz.php.adresinden indirilmiştir.
- Özkul, T. (2014). “Türkiye’de Hayvan Destekli Terapi Uygulamalarından Örnekler”, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Dergisi, 1:36-36. http://lokmanhekim.mersin.edu.tr/index.php/lokmanHekim/article/view/418.
- Risley-Curtiss, C.; Zilney, L.A. & Hornung, R. (2010). “Animal-Human Relationships in Child Protective Services: Getting a Baseline”, Child Welfare, 89:66-83.
- Salgırlı, Y.; Emre B.; Beşgül, K.; Öztürk, H. & Sagmanlıgil, V. (2012). “Köpek Sahiplerinin Köpeklerine Yaklaşımlarının Değerlendirilmesi Üzerine Bir Pilot Çalışma”, Ankara Üniv Vet Fak Derg, 59(1):11-15.
- Kaynar, T. (2016). Kediatri “Kedili Tedavi”. Oğlak yayınları S: 9-29
- Tsai, C.C.; Friedmann, E. & Thomas, S.A. (2010). “The Effect of Animal-Assisted Therapy on Stress Responses in Hospitalized Children”, Anthrozoös, 23(3): 245-258.