Bu yazımda çoğunlukla öğrencilerin yaşadığı tecrübesizliği ve iletişim yetersizliği konusunu ele alacağım.
İnsanın olduğu her yerde iletişim vardır. Türk Dil Kurumu iletişimi; duygu ve düşüncelerin akla gelebilecek her türlü yolla karşı alıcıya aktarılması durumu olarak tanımlar. İletişim, çok basit gibi görünse de aslında çok karmaşık olaylar zincirinden oluşur. Çünkü sizin vermek istediğiniz mesajdan çok, karşı tarafın (alıcının) anladığı mesaj önem arz ediyor. Bu durum alıcının anlatmak istediğiniz mesajın tam tersini anlamasından da sizin sorumlu olduğunuzu gösteriyor. Sağlık bilimleri eğitimi veren bir okula adım attığınız andan itibaren adını sıkça duymaya başlarsınız. İletişimle ilgili “İletişim, kişiler arası iletişim, hasta ve hasta yakınları ile iletişim” gibi onlarca ders alırsınız.
Bunların en önemlisi hasta ve hasta yakınları ile iletişim bence. Sizin kendisine verdiğiniz mesajı, gönderdiğiniz halinden çok farklı algılamaya müsait, hassas bir grup. Bu kişilerle sağlıklı bir iletişim kurmak için empati yeteneğinizin gelişmiş olası gerekir. Aldığımız derslerde empatiden bolca bahsedilir (Bu yazıda da bahsedildiği gibi). Fakat bahsedilmesi yeterli olmuyor çoğu zaman.
Ben, iletişim derslerinin uygulama gerektirdiğine inanıyorum. Çünkü neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Örneğin; “Cerrahi müdahale sonrası hastaların yaşam bulguları takip edilir” demekle “Sinir krizi geçiren bir hasta ile iletişim kurulur, sakinleştirilir” demek aynı şey değildir. Birincisinde her şey açık ve net iken ikincisinde öyle mi?
Özellikle hemşirelik gibi bir meslek grubunun iletişim becerilerinin gelişmiş olması birçok noktada hayat kurtarıcıdır. Bu nedenle, hemşirelik eğitimlerinde öğrenciye ne kadar tecrübe kazandırılırsa, öğrenci gelişmeye ve öğrenmeye o kadar açık olacaktır. Öğrencinin edinmesi gereken tecrübelerin en azından bir kısmı okul tarafından verilmezse, öğrenci kendini geri planda tutabiliyor. Geri planda durulmasının sebeplerinden en önemlisi öğrencinin kendini eksik hissetmesinden kaynaklanıyor. Bu durum eksik hisseden ve özgüveni kırılmış öğrenciye çoğu zaman “Sen stajyer misin? Hemşire yok mu?” sorusu olarak geri dönüyor. Geri planda tutmazsa girişimci bir öğrenci profilinde olduğunda da edindiği acı tecrübeler onu geri planda kalmaya itebilir bazen.
Örnek verecek olursam, okulda staj hayatım boyunca hastalarla iletişim kurmayı ve kendimi geliştirmeyi amaçladım. Bir gün psikiyatri servisinde şizofreni tanısı almış bir kişinin (Adına Ömer Bey diyelim) yatışı yapıldı. Ben de arkadaşlarımla bir görüşme planladım. Ömer Bey’in yanına gittiğim zaman (Derslerde anlatıldığı gibi) önce kendimi, sonra arkadaşlarımı tanıttım. Görüşmeye, görüşmemizin amacını anlatarak başladık. Çok güzel bir görüşme süreci oluştu; her şey kontrolüm altındaydı ve görüşmeyi iyi bir şekilde yönlendirdim. Gerekli bilgileri aldık ve güzel bir tecrübe edinmiş bir şekilde, teşekkür ederek oradan ayrıldık. Ömer Bey ile yaptığımız bu görüşme ve bu deneyim hepimizi çok mutlu etti.
Fakat bu mutluluk Ömer Bey’in oda arkadaşının (Fizik tedavi hastası) yakının “Ben bu hasta ile aynı odada kalmak istemiyorum” demesiyle son buldu(Bir ilçe hastanesinde yatak yetersizliğinden dolayı iki servisin hastaları aynı odada tadavi görüyordu). Ömer Bey’in anlattıklarını duyan hasta yakını korkmuş ve bize odasının değiştirilmesi talebi ile gelmişti. Bunu duyduktan sonra mutluluk, yerini endişe ve kaygıya bıraktı. Kaygımın nedeni başımıza gelecekler ya da şizofrenili bireyin diğer hastaya zarar verme riskinden değil, diğer hasta bireyin kendini izole ederek Ömer Bey’e psikolojik zarar vermesindendi.
Ben okul hayatım boyunca hemen hemen her derste hasta mahremiyetinin varlığından ve öneminden bahsettim. Bunu tecrübe etmeden kavrayamamıştım. Kelime anlamı olarak biliyordum, sorsanız size öneminden de bahsederdim. Ancak gerçekten anlamını o gün yaşayarak öğrendim. O zamana kadar şizofreni tanısı almış olmanın mahrem bir durum olacağı aklımın ucundan dahi geçmemişti. Çünkü ben bir sağlıkçıyım ve bu tanıyı almış olması benim için normal bir durumdu. Eğitimin mahremiyet kavramı üzerine bu denli düşmesine rağmen gözden kaçırmam teorik olarak o dersi almamın etkisinin yetersizliğini gösterdi.
Staj dönemi öncesinde kendimi kliniğe nasıl hazırlanırım diye araştırma ihtiyacı hissettim. Önceliği iletişime verdim. Çünkü bizim için basit görünen bir şeyin gerçekte ne kadar önemli olabileceğini anladım. Tıpkı ben, şizofren tanısı alınmasını normal karşılarken bir başkası için anormal karşılaması gibi. Peki ne yapılabilir? Öğrenciler nasıl desteklenebilir?
İletişimi güçlendirmenin yollarını ararken simüle hasta uygulamasına rastladım ve hasta ile görüşmeden önce bu eğitimi almış olmayı arzuladım. Belki önemli detayı bu sayede gözden kaçırmazdım.
Simüle hasta uygulaması; ‘öğrencileri klinik öncesinde kliniğe hazırlık aşaması’ olarak tanımlamak yanlış olmaz. 1960’larda Howard Bareows ve Steve Abrahamson öncülünde eğitim değerlendirme aracı olarak kullanılmıştır. Alanlarında uzman aktörler tarafından hastalar canlandırılıyor, öğrenciler ise müdahalesini yapıyor. Teorik ders ortamından sıyrılıp, karmaşaya dahil oluyor, baskı altında detay düşünmeye ve kararlar almaya başlanılıyor. Öğrencinin deneyimini artırarak sağlıklı kriz yönetmelerini sağlamış oluyor [1].
Simüle hasta uygulaması ve benzer uygulamaların tüm okullarımızda uygulanmasını ve sadece psikiyatri alanında değil, kriz yönetimi gerektiren tüm birimlerde yaygınlaşmasını temenni ediyorum. Kliniğe hazırlıklı olarak giden öğrencinin özgüvenin yükselmesine, hastalar karşısında profesyonel sağlık çalışanı adayı olduğunu göstermelerine önemli katkısı olacaktır.
İletişim becerilerinin güçlendirilmesi, profesyonel bir meslek grubunun üyesi olduğunun hissettirilmesi gerekir. Çünkü öğrenci, iletişimi güçlü olmadığı zaman ya geri planda kalıyor alakasız gibi görünüp, kendini gelişime ve öğrenmeye kapatıyor ya da iletişimi güçlendireceğim diye bilmeden de olsa hastaya zarar verme riskini taşıyor. Böylelikle hemşirelik öğrencileri işi sahada, gelenekselleşmiş hataları ile birlikte öğrenmiş oluyorlar. Bu durumda doğal olarak toplumda hemşirelik mesleğinin profesyonel bir meslek grubu olarak kabul görmesini zorlaştırıyor. Bizim yaptığımız hataya gelince çok şükür bir sorun olmadı. Hasta yakınını yatıştırmayı ve o odada kalmaya ikna ettik. Bizlere oradan kalan; acı bir tecrübe ve “Bir hastanın dışlanmasına sebep oldum mu acaba?” sancısı ile kıvrandığımız bir gece.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Mercan, N., Özcan, C. T., & Aydın, M. S. (2018). Psikiyatride ve iletişim eğitiminde simüle hasta uygulamaları. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 10(3), 302-311.
Bilecik şeyh edebali üniversitesi sağlık bilimleri fakültesi hemşirelik bölümü öğrencisi, amatör tiyatro oyuncusu ve iyi bir şiir dinleyici olmanın yanı sıra araştırma gönüllüsü
İletişim bir sanattır dedikleri de bu olsa gerek. Belki de bizi farklı ve anlamlı kılan da budur. Sadece robot gibi direkt görevi yerine getirmektense; görevi yaparken kurduğumuz ilişki, hem bizi hem de hastayı iyileştiriyor.
Kesinlikle katılıyorum. Iletişim bir sanat bizlerde onu başarılı bir şekilde icra eden birer sanatçıyız 🙂