Bu aralar her kambur durduğumda kendimi düzeltiyorum, dik duruyorum tekrar. Toplu alanda yemek yerken sen yemeğe değil o sana gelsin düsturuna uymaya çalışırken, her şeyi bir tarafa bırakıp bana gelen çorba kaşığına koşmak en büyük korkum haline gelmeye başladı, hayırlısı . Niye böyle oluyor bilmiyorum kaşık biraz geliyor benim de biraz ona gidesim geliyor. Refleks olmuş vallahi.
Unutmuyorum lisede yemekhanede yalnız yemek yiyorum. Karşıma biri oturdu. Bir iki uğraşıyorum, yok yiyemedim. Bahsettiğim kişi kalkana kadar yemeğimle bakıştık öyle. Zengin depresyonu yaşadım resmen, yemeği karıştırıyorum karıştırıyorum ama asla ağzıma götürmüyorum. Neyse ki arkadaş kalktı da ben de rahat yemek yedim artık.
Bu arada söz konusu kişinin benim bulunduğum masada değil, karşımdaki masada yemek yemesi dışına hiçbir sorun yok!
Kendime hem kızdığım hem de güldüğüm bu anı, o zaman için de aynı şekilde hissettirmişti. Bazı davranışları kendimize yakıştırmayız, ya da ideal benliğimizde o davranışın asla yeri yoktur. Bu da kişinin sahip olduğu benliğe öfke duymasına neden olabilir. Aşağıda anlatmak istediğim konuya bir örnek olmasa da, daha önce deneyimlediğim bir olayı da bu vesile ile anlatmak istedim.
BANA ASIL KONU LAZIM DİYENLER BURAYA!!
Tiksinme kavramının gayet insani ve basit bir duygu olduğunu biliyoruz -bilmiyorduysanız da artık biliyorsunuz-. Peki ya ”Öz-Tiksinme” nin ne olduğu hakkında fikri olan? Gözünüz aşağı kaymadan cevaplayın lütfen. Elimde kahvem ben de sizinle düşünüyorum.
Ağız yoluyla aldığımız hoş olmayan ya da bozulmuş herhangi bir gıdadan tiksinebiliriz. Bu en basit hali tabi. Süreç içinde farklı tanımlar da eklenmiş; kirli olan bir nesnenin vücudumuza temas etmesi, temizlik önlemlerinin alınmamış olması, hasta ve ölü organizmalarla temas ve toplum olarak kabul ettiğimiz yargılara ters düşen bir davranış gördüğümüzde gösterdiğimiz bir tepki. Bu uyaranları potansiyel kirletici olarak düşünürsek tiksinmenin, hastalıklardan kaçınma mekanizması olarak görev aldığını söyleyebiliriz (Bahtiyar ve Yıldırım, 2019; Ille ve ark., 2014).
Gel gelelim öz tiksinme ise iğrenme duygusunun kişinin kendi benliğine ve davranışlarına yönlendirmesidir. Nedenine gelince birçok ruhsal hastalıkta olduğu gibi birden fazla etkenden bahsetmek mümkün. Bireylerin sürekli olarak kendi bedenine yönelik olumsuz eleştiriler alması zamanla kendilik algısında bozulmaya ve kişide öz-tiksinme algısının gelişmesine neden olabilir (Avşaroğlu, Hudaynazarova, Nurkoyuncu ve Başarıkan, 2021). Yapılan bir çalışmada, çocukluk döneminde yaşanan fiziksel ya da cinsel istismarın yüksek düzeyde öz-tiksinmeye neden olduğu ifade edilmiştir (Ille ve ark., 2014).
Cinsiyet ile ilgili olarak, erkeklerin öz-tiksinme düzeylerinin kadınlardan daha yüksek olduğu görülmüştür. Bununla birlikte kadınların daha fazla öz-tiksinme düzeyi bildirdiğini gösteren çalışmaların da olduğunu belirtmekte fayda var. Literatür, kadınların erkeklere göre kendilerini daha çok eleştirdiğini ve daha az öz şefkat gösterdiğini ortaya koymaktadır. Keza kadınların sosyal yaşamda “fedakar” olarak anılmasının kendilerine gösterdikleri şefkat düzeyini etkileyebileceği görüşünü savunanlar da mevcuttur (Avşaroğlu, Hudaynazarova, Nurkoyuncu ve Başarıkan, 2021). Yani bu verilere bakarak kesin bir yargıya vermek pek mümkün değil. Devam edelim.
Schienle ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada majör depresif tanılı yatan hasta grubunda öz-tiksinme düzeyinin arttığını saptamışlardır (Ille ve ark., 2014).
Yeme bozuklukları arasında yer alan anoreksiya nevroza ve bulimia nevroza tanılı hastaların yalnızca yüksek kalorili yiyeceklere karşı değil, aynı zamanda estetik olmayan ve itici olduğunu düşündükleri bedenlerinden de iğrendikleri görülmüştür. Verilen örneklerin dışında borderline kişilik bozukluğu, psikoz ve anksiyete gibi hastalıklarda öz-tiksinme düzeyinin arttığını söylemek mümkündür (Ille ve ark., 2014).
Şimdi ben yazdım bunları da neden yazdım. Günlük hayatta iletişim kurduğumuz insan sayısı ve o kişilerin hayatımızda ne kadar yeri var bilinmez. En azından ben bilmiyorum. Konuşurken sözlerimizi düşünerek ifade etmek için karşımızda ki bireylerin anksiyete, psikoz, ya da ne bileyim depresyon tanısı olmasına gerek var mı? Elbette yok. Söylemek çok kolay sizin gibi ben de biliyorum… Sorun da sadece bilmemiz galiba.
İyi dileklerimle…
Kaynakça
Avşaroğlu, S., Hudaynazarova, A., Nurkoyuncu, S., & Başarıkan, R. (2021). Yetişkinlerin yaşam doyumu, yalnızlık ve öz-tiksinme düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi. MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 10(1), 183-198.
Bahtiyar, B., & Yıldırım, A. (2019). Öz tiksinme ölçeği-revize formu: Türkçe uyarlama, geçerlilik ve güvenilirlik çalışması. Klinik Psikiyatri Dergisi, 22; 304-315. Doi: 10.5505/kpd.2019.72692
Psikiyatri hemşireliğinde yüksek lisans yapıyor.
Çocuk ve ergen psikiyatrisi, kişilik gelişimi ilgi alanıdır.
Kitaplar, resim ve spor hobileri arasındadır.
İçerik üretim komisyonu üyesidir.
Öz tiksinme anladığım kadarıyla içselleştirilmiş damgalamadan (stigma) daha farklı bir şey. Bireyin kendi kendisini beğenmemesi, nefret etmesi gibi de diyebiliriz. Damgalamayı genelde “farklı” gruplar için kullansak da bireyin bunun dışında kendisini sevmemesi için nedenleri olabilir. Bu da onu tarif ediyor sanırım. Başta da kendi hayatınızdan anısal aktarım yapmanız çok hoşuma gitti. Yazınız ve katkınız için teşekkür ederim. 🙂
Evet, sizin de söylediğiniz gibi damgalamadan farklı bir durum söz konusu. Fakat haklı olabilirisiniz; bireyler damgalamanın haricinde de kendilerine yönelik öz-tiksinme belirtileri gösteriyor olabilir. Bu da bize araştırılması gereken bir başka konunun kapısını aralıyor aslında 🙂
Yorumunuz için teşekkür ederim.