Fahriye Oflaz ve ark. tarafından 2010 yılında yapılan, Psikiyatri Hemşireliği Dergisi‘nde yayınlanan bir araştırmada, post travmatik stres bozukluğu şu şekilde tanımlanmıştır:
Deprem, sel gibi doğal afetler ve savaşlar, cinsel ya da fiziksel saldırıya uğrama, işkence görme, kaçırılma, trafik kazaları, terörist eylemlere maruz kalma gibi zorlayıcı ve kişinin baş etme yeteneğini aşan olaylar ruhsal açıdan travmatik olaylardır. Bu nedenle, yaşandığında kişi ve toplumlarda kısa ya da uzun dönemli psikolojik etkiler bırakırlar.
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) olağan insan deneyimlerinin dışında kalan bu tür olaylar yaşandığında gelişen ve maruz kalan hemen herkes için sıkıntı kaynağı olabilecek duygusal, zihinsel, davranışsal ve sosyal bozuklukları içeren bir durumdur.
TSSB tanısı konulabilmesi için, bireyin gerçek bir ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma ya da kendisinin veya başkalarının fiziksel bütünlüğüne yönelik tehdit yaşamış ya da böyle bir olaya tanıklık etmiş olması, bu olaylar sırasında da aşırı korku, dehşet ve çaresizlik duyguları yaşamış olması gerekir. Ayrıca, bu temel ölçüt yanında DSM-IV-TR’de belirtilen yeniden yaşama, olayı anımsatan ya da eşlik eden uyarılardan sürekli kaçınma, genel tepki verme düzeyinde azalma ve aşırı uyarılmışlık belirtilerinin var olup olmadığına, bu belirtilerin belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki ve yaşamın diğer alanlarında önemli bir işlev kaybına neden olup olmadığına bakılması gerekmektedir.
Toplumda ağır travmaya uğrayan insanların toplam sayısı bilinememekle beraber TSSB’nin yaşam boyu yaygınlık oranının %1-14 arasında değiştiği belirtilmektedir. Bozukluğun sıklık oranı yaşanan olaya ve etkilenme düzeyine göre değişebilmektedir.
Livanou ve ark. Marmara depreminden 14 ay sonra %63 oranında TSSB olgusu tespit etmişlerdir. Belirtiler, genellikle olaydan sonraki ilk üç ay içinde başlamakla beraber bazen aylar, yıllar sonra da ortaya çıkabilmektedir. Olguların yaklaşık yarısı ilk üç ay içinde düzelirken, erken müdahale edilmeyen ciddi durumlarda belirtiler kronikleşebilmektedir.
Özellikle kronikleşmiş ve gecikmeli başlangıcı olan TSSB önemli bir psikososyal sorun oluşturmaktadır. Tedavi edilmeyen ve kronikleşen TSSB, madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı, yeme bozuklukları, fobiler, suç içeren davranışlar, depresyon, bayılma nöbetleri, obsesif kompulsif bozukluk ve psikotik ataklar ile maskelenebilmektedir. Başka bir deyişle travma sonrası ortaya çıkan bozukluklar erken dönemde tanınmaz ve müdahale edilmezse kronikleşip birey ve toplum için maliyeti yüksek olan ciddi bir sağlık sorunu haline gelebilmektedir.
Kaynak: Psikiyatri Hemşireliği Dergisi
- Fahriye Oflaz, Celale T. Özcan, Sevinç Taştan, Hatice Çiçek, Özlem Aslan, Huriye Vural, 2010, Hemşirelerin Travma Sonrası Stres Bozukluğu Belirtilerini Tanıma Durumları, Psikiyatri Hemşireliği Dergisi
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi ve acil servis klinik hemşiresidir.
Toplum ruh sağlığı, varoluşçuluk, evrimsel psikoloji, felsefe, tiyatro, tarih ve teknoloji sever.
Ruh sağlığına yönelik çeşitli hizmetlerde gönüllü olarak görev alır.
Hayat yolcusu, insan yavrusudur.
E-posta: enestapli@gmail.com