Ayşegül Bakır‘ın 2019 yılında yazdığı “Romantik ilişkilerde siber flört istismarının beden imgesi ve benlik saygısıyla ilişkisi” isimli yüksek lisans tezinden alınan verilere göre:
Psikodinamik kuramda, şiddet ve saldırganlık derinlemesine incelenmiş ve bu konu üzerinde kuramın yaklaşımcıları tarafından farklı fikirler öne sürülmüştür. Psikodinamik kuramın temel hipotezlerinden biri, şiddet davranışının sadece gerçeklik ve dış travmalarla değil, bilinçdışı düşlemlerle de harekete geçebileceğidir. İnsanlarda öldürme içgüdüsünün varlığından söz eden Freud, bu içgüdüsel enerjinin boşaltılamaması durumunda kişinin kendisine ve çevresine yönelik zarar verici davranışlar sergileyeceğini ifade etmiştir. Freud’a göre şiddet ölüm dürtüsüyle ilgilidir; insanın yapısında var olan saldırganlığın mazoşist saldırganlığa dönüşmesi ve bu dönüşümün, yasanın kabulüyle gerçekleşmesi ise insanı saf şiddetten uzaklaştırmaktadır. Freud’un dile getirdiği saldırganlık, haz ilkesinin engellenmesi ile açıklanamayan ve kendine zarar verici güdüsel tarafı ağır basan, ayrıca psikanaliz tedavisinde değişikliklere direnç gösteren bir yapıya sahiptir.
Freud’un saldırganlık şeması:
- Yineleyici zorlantı,
- Sadizm ve mazoşizm,
- Olumsuz tedavi tepkisi,
- Ağır depresyonda ve depresif olmayan karakter yapılarında görülen intihar,
- Grup süreçlerinde yaşanan yıkıcı ve kendine zarar verici gelişmeler ve toplumsal etkileri bileşenlerini içermektedir.
Psikanalitik kuramda önemli yer tutan bir psikanalist olan Lacan’a göre şiddet, imgesel ilişkilerde öznenin hemcinsine karşı duyduğu saldırganlıkla ilişkilidir. Freud ile ortak şekilde, şiddet konusunda uzlaşma sağlanmasını ve şiddetin sembolik süzgeçten geçmesini ensest yasağına bağlamaktadır. Saf zevkin önünü kesen bu yasa, onu belli bir sınır içine alıp düzenlemektedir. Bu düzenleme sayesinde libido ve arzu akımı sağlansa da, şiddet tamamen engellenememektedir. Bazı bireylerde şiddet bilinçdışında bastırılabilirken, bazılarında kendini olduğu gibi gösterebilmektedir. Şiddete başvuran birey, şiddetin neden ve sorumluluğunu ‘öteki’ne atfederek şiddeti resmileştirme eğilimi gösterebilmektedir. Bu durumun nedeni ise bireyin ‘öteki’ ile ilk karşılaşması olan ayna evresine dayanmaktadır.
Lacan’ın belirttiği ayna evresi, bireyin yaşamının 6-18 ay aralığındaki evresinde, kendi dışında bir çevre olduğunu algılaması ile başlamaktadır. Bu dönem narsistik ve bireyin ilk özdeşleşmelerinin gerçekleştiği dönemdir. Ötekine tamamen bağımlı ve ötekinin egemenliği altında olan bebek için en önemli ‘öteki’ genellikle annesidir. Diğer önemli öteki olan baba ise anne-bebek ilişkisi üzerinden işlev göstermektedir. İfade edilen baba, gerçek babayı nitelendirmek zorunda değildir; kardeş veya iş gibi üçüncü bir etmen de öteki olan babayı ifade edebilmektedir. Ayna evresindeki bu üçlü ilişki, bireyin sosyalleşme sürecinin başlangıcıdır ve gelecekteki ilişkilerin şekillenmesini sağlamaktadır. Üçlü ilişkide, annenin ilgisi, babanın işleve girmesi ile kesilmekte ve bebek odaklı kalması engellenmektedir. İlk halinden ve algılarından ayrılma, eski konumdan kopmaya sebep olma bir çeşit şiddet yaratmaktadır. Mevcut bölünme durumu, bireyin kendisini ve bütünlük algısını korumak için tamamlanabileceğini düşündüğü, egosunu doyuracak nesne arayışına girmeye itmektedir. Öteki, öznenin yansımasının dışına çıktığında algısal olarak rakip konumuna geçmektedir.
Klein’a göre, bebek nesneye bağımlıdır ve bu bağımlılık bebeğe düşmanlık, öfke, saldırganlık da içeren ambivalans duygular yaşatmaktadır. Şöyle ki, “seni seviyorum fakat bu sevgi beni, senin sevgime karşılık vermene bağımlı yaptığı için senden nefret ediyorum.”
Psikodinamik yaklaşımcılardan M. Glasser ise şiddeti, öznenin sağ kalabileceği ve ölümcül anne kaynaşmasından kaçabileceği bir alan yaratma çabası olarak tanımlamaktadır. Bu durum, anne ile tam bir kaynaşma arzusu ve ondan ayrı olma arzusu arasındaki açmazdan kaynaklanabilmektedir.
Kernberg, saldırganlık dürtüsünün asıl işlevinin bilinçdışı yıkma, acıya sevk etme, içteki ve dışardaki kötü nesneleri kontrol etme ihtiyacı olduğunu öne sürmektedir. Sevginin saldırganlığın hizmetinde kullanılmasını, başka bir kişiyi sevgi ve yardımseverlik vaadi ile ayartarak, toplumsal ya da fiziksel anlamda ayartılan kişinin simgesel veya gerçek bir yıkıma uğratılmasını sapkınlık olarak nitelendirmektedir. Bu sapkınlığın, derindeki yasak olan ödipal arzular veya erken dönemdeki bağımlılık ihtiyacının olduğu nesneye karşı bilinçdışı saldırganlıkla ilişkili suçluluk duygusundan ötürü oluştuğunu savunmaktadır.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Bakır, A. (2019). Romantik ilişkilerde siber flört istismarının beden imgesi ve benlik saygısıyla ilişkisi. Yüksek Lisans Tezi. Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü. Samsun.
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisidir.
Toplum ruh sağlığı hemşireliği, kişilik psikolojisi, sağlık sosyolojisi ve tiyatro ile ilgilenir.
Yaşamın içerisinde kendisini arayan birisidir.
İçerik Üretim Komisyonu üyesidir.
İletişim: darkatamer@gmail.com