Mehmet Emin Demirkol ve ekibinin 2019 yılında “Psikolojik Acı” isimli Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar Dergisi’nde yayımlanan makalesinden alınan veriler göre;
İntihar notlarında ‘acıma daha fazla katlanamıyorum’ şeklindeki ifadelere sık rastlanılmaktadır ve burada kast edilen fiziksel acıdan ziyade genellikle psikolojik acıdır.
Psikolojik acı; utanç, keder, hüzün, elem ve benzeri olumsuz duygular şeklinde hissedilebilen zihinsel acı çekme sürecidir, dayanılması güç duygusal tedirginlik halidir. Fiziksel ağrıyla birlikte bulunabilir ancak fiziksel ağrıdan bağımsız bir kavramdır. Yapılan beyin görüntüleme çalışmalarında, psikolojik acının fiziksel ağrı gibi beyinde birçok yapıyı aktive ettiği saptanmıştır. Psikolojik acıya maruz kalan kişilerde beynin aktive olan bölgelerinin fiziksel ağrı yolaklarıyla örtüştüğü belirtilmiştir.
Çok sayıda intihar notunun derlenmesi sonucunda belirtilen önemli nokta ‘psikolojik acı olmadan intihar olmadığıdır. Sosyal stres faktörleri özellikle son dönemdeki kişisel, mesleki, mali kayıplar intihar riskini artırabilen psikolojik acıyı tetiklemektedir. Psikolojik acı tek başına intihar davranışına sürüklemez. Ancak stres ile baş edilemezse, yardım alınamazsa, kişilerarası sorunlar ve iletişim güçlükleri varsa, şizoid kişilik özellikleri ön plandaysa, aleksitimi varlığında intihar riski artar.
Tarihçesine bakıldığında 1963 yılında psikiyatr Viktor Emil Frankl psikolojik acının ve acı çekmenin hayatın anlamını kaybetme nedeniyle oluşan bir boşluk olduğuna inandığını belirtmiştir. Sigmund Freud bu durumu özellikle sevilen kişinin travmatik kaybından sonraki yas ve özlem duygularına atfetmiştir. Loeser ise acı çekme süreçlerini değerlendirmiş ve acının fiziksel ağrı sonucu oluşabileceği gibi korku, kaygı, depresyon, açlık, yorgunluk ya da sevilen nesnelerin kaybı sonucunda da ortaya çıkabileceğini belirtmiştir. ‘Acı çekme zihinsel bir süreçtir ve sebep olacak durumlar kişiden kişiye değişmektedir. Varlığını belirlemek için herhangi bir fizik muayene bulgusu, laboratuvar testi, görüntüleme çalışması bulunmamaktadır’. Bu durumun sadece hastaya sorarak ve öyküsü dinlenerek belirlenebildiğini bildirmiştir.
Çalışmacıların bu fenomeni birçok bakış açısıyla yorumlamasına karşın psikolojik acı kavramının açıklığa kavuşturulmasına en büyük katkı, intihar teorisi kapsamında Shneidman tarafından sağlanmıştır. 1996 yılında klinik psikolog Edwin S. Shneidman psikolojik acı için ‘psychache’ terimini öne sürmüştür. Psikolojik acının, bireyin sevilmek, kontrol etmek, kendilik imajını korumak, utanç duymamak, kendini güvende hissetmek, anlamak ve anlaşılmak gibi temel ihtiyaçlarının engellenmesi durumunda ortaya çıktığını belirtmiştir. ‘Engellenen bu ihtiyaçlar; hayal kırıklığı, suçluluk, utanç, yenilgi, aşağılanma, keder, umutsuzluk ve öfke gibi olumsuz duygulara neden olur ve bu olumsuz duygular, duygusal tedirginlik hali olan dayanılmaz psikolojik acıya dönüşür. Psikolojik acı yüksek bir seviyeye ulaştığında ve gelecekte herhangi bir değişiklik öngörülemiyorsa kişi intihar ederek yaşadığı psikolojik acıdan kurtulmaya çalışmaktadır‘ şeklinde vurgulamıştır.
Psikolojik acıyı değerlendirmek için ilk olarak Shneidman kendi tanımı üzerinden Psikolojik Acı Değerlendirme Ölçeği’ni (PPAS) geliştirmiştir. PPAS beş tane resim içermektedir ve resimlerin yorumlanmasıyla acı düzeyi sorgulanmaktadır. O ana kadar yaşanılan en kötü psikolojik acı ve acının düzeyinin anlatılması istenmektedir. Böylece kişiye serbest yazı yazma, öykü oluşturma, psikodinamik anlatımlar yapma olanağı sağlamaktadır.
Psikolojik acı ve psikiyatrik bozuklukların ilişkisi incelenecek olursa;
- Psikiyatrik hastalıklar arasında en fazla depresyon ile ilişkilendirilmiştir. Ciddi stresör varlığında özellikle çocuk, eş ya da önemli birinin kaybından sonra yaşanan psikolojik acının intihar ve/veya depresyon için yüksek risk faktörü olduğu belirtilmektedir.
- Sevgi nesnesi kaybı ve travma gibi durumlar, anksiyete, depresyon ve psikolojik acı için ortak risk faktörleridir.
- Borderline (sınırda) kişilik bozukluğu olan kişilerde disforik duygulanım, gerginlik, öfke, keder, utanç, panik, kronik boşluk ve yalnızlık hissi sıklıkla bulunmaktadır. Bu bireyler diğer gruplardan, yaşadıkları çok yönlü psikolojik acıyla ayırt edilebilirler. Bu psikolojik acı; ebeveyn kaybı, ebeveynin ruhsal hastalığı, şiddete tanık olma, duygusal, fiziksel ve cinsel istismar gibi çocuklukta tekrarlayan travmatik deneyimlere uyum sağlamaya yönelik bir yanıt olarak yorumlanmaktadır. Psikolojik acı borderline kişilik bozukluğu olan kadınlarda yoğun olarak tanımlanmaktadır ve çocukluk çağı istismarıyla ilişkili bulunmaktadır.
- Leibenluft ve arkadaşları kendini yaralama davranışlarını ‘psikolojik acının yerine gerçek fiziksel bir acı hissetme gereği’ şeklinde yorumlamıştır. Böylece kendine zarar verme davranışıyla hastanın dikkati psikolojik acıdan fiziksel acıya yönelmektedir.
- Psikolojik acı, post travmatik stres bozukluğunda da değerlendirilmiştir. Kaçınma davranışı ‘duygusal analjezi’ olarak nitelendirilmiştir.
- Araştırmacılar, yasın psikolojik acıya sebep olduğuna, birçok bedensel ve psikolojik semptomlara yol açtığına ve işlevselliği etkilediğine dikkat çekmektedir. Yasın en belirgin özelliği acı verici olmasıdır. Depresyonda hissedilen acı yasa benzemektedir ancak yasta özgüven azlığı, karamsarlık daha az görülmektedir.
Sonuç olarak psikolojik acı, subjektif bir durumdur ve bireyden bireye değişiklikler gösterebilmektedir. Şimdiye kadar çeşitli tanımlamalar yapılmış olmasına rağmen sınırlarını daha iyi çizen örneğin tanı ölçütleri içeren, ortak bir tanıma ihtiyacı var gibi görünmektedir.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Demirkol, M. Namlı, Z. &Tamam, L.(2019). Psikolojik Acı. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar. Cilt 11. Sayı 2. Sayfalar 205-213.
Hayriye, Sakarya Üniversitesi Hemşirelik bölümü mezunu.
Şizofreni, terapiler ve sosyal psikoloji konularına ilgili.
Sosyal ve aktif olmayı sever.