Benim bu soruya cevabım evet olmuştu. İnsanların genelini gözlemlerken fark ettim ki; insanlar, yaptıkları iş ne olursa olsun istemsizce belki de isteyerek kendilerinden bir şeyler katıyorlardı.
Hazırlayacağım bir sunum için resim ararken Salvador Dali’nin bu resmine denk gelmiştim. Acaba Dali neyi anlatmak istemişti, bu resme kendi hayatından neler katmıştı? Sorularıma cevap bulmak için araştırma yaparken resmin adını öğrendim. ‘Geopoliticus Child Watching the Birth of the New Man’ imiş resmin adı yani ‘Yeni Adamın Doğuşunu İzleyen Jeopolitik Çocuk’. Kimdi ki bu yeni adam ya da onu izleyen çocuk? Sorularıma cevap bulmanın ya da fikirlerimin doğruluğunu ispatlama heyecanıyla bütün işimi gücümü bırakıp Salvador Dali’ye odaklandım. Bakalım Dali nasıl bir hayat yaşamıştı?
Çoğumuzun bildiği üzere Salvador Dali sürrealist bir ressamdı. Dali 11 Mayıs 1904’te, İspanya’nın Figueres kentinde doğmuştu. 6 yaşındayken menenjitten ölen abisinden 3 sene sonra dünyaya gelmiş ve ona abisinin adını vermişlerdi, adını Salvador koymuşlardı. Dali’nin abisine ikizi kadar benzediği söyleniyordu. Ailesi, abisinin bu beklenmedik ölümünü Dali’ye anlatıyor; onu ölen abisi Salvador’un mezarına götürüyordu. Bunları okuyunca bir çocuğun ölen başka bir çocuğun yerine konulduğunu anladım. Bizim kültürümüzde de böyle ‘vekil çocuklar’ yok muydu? Ben de vekil çocuklardan biriyim mesela. Hayatta olan anneannemin ölünce adını yaşatabilmek için onun adı verilmişti bana.
Dali, 1973’te hiç tanımadığı abisi hakkında şöyle yazmıştı: “Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu… Babamın sevgisinin bu sınırları, yaşamımın ilk günlerinden itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.”
Dali’nin ölen abisi, aile için o kadar önemliydi ki ölümünün ardından 3 yıl geçmesine rağmen hâlâ yası tutuluyordu ve onu yaşatabilmek adına yeni doğan oğullarına onun ismi veriliyordu. Babası Dali’yi ölen abisine sahip olduğu özellikler kadar seviyordu.
Dali’nin bu sözü sayesinde öğrendiklerimi bir bütün haline getirmeye başlamıştım, resmin sırrını çözüyordum kendimce.
Resimdeki kadın Dali’nin annesiydi ve annesinin bacaklarına sarılan küçük çocuk ise abisi. Yumurtanın içinden çıkmaya çalışan benim genç bir erkek olduğunu düşündüğüm kişi Dali’nin ta kendisiydi. Yeni adam Dali ve jeopolitik çocuk ise Dali’nin ölen abisi.
Annesi, bacaklarına sarılan ve korkuyla belki de ağlayarak duran Dali’nin abisine yumurtayı gösteriyordu. Annenin yüzü ifadesiz, itaatkardı sanki Dali’nin abisine hiç acımıyordu, onun korkusunu görmüyordu.
Dali’nin abisi korkmakta haklıydı çünkü onun artık bir vekili olmayacaktı, Dali’nin yeniden doğuşuyla beraber kendisi unutulacaktı. Hatırlanamayacak olmak bir gün belki de en sevdiklerimizin bile bizi unutacağı düşüncesi sizleri de korkutmaz mı?
Dali, o yumurtanın içindeki adamdı. Ne kadar büyük ve güçlü olsa da yumurtadan çıkarken zorlanıyor gibi değil mi sizce de? Yumurta kırılmış, Dali’nin bir kolu dışarıda olsa da mücadele tüm zorluğuyla devam ediyordu bence. Ve yere damlamış olan bir damla kan da bu mücadelenin çok kolay olmadığını anlatıyordu.
Bu mücadele Salvador Dali’nin kimlik kazanma mücadelesiydi bence. Vekil çocuk olmaktan kurtulmanın mücadelesi. Dali, hayatı boyunca kendi kimliğini bulmakta o kadar zorlanmıştı ki, ölen abisinin izlerini görmekten ve onun varlığını kendi yokluğunda hissetmekten yorulmuştu. Adı bile kendisine ait değildi, ölen Salvador’un yeniden dünyaya gelişiydi ailesinin gözünde.
Dali, “İki su damlası gibi birbirimize benziyorduk, fakat yansımalarımız farklıydı” diyecekti yıllar sonra ve ekleyecekti: “O, herhalde benim fazla mutlak olarak tasarlanmış ilk versiyonumdu”.
Yerine konulan kişiye ikizi kadar benzemek, aynaya her baktığında ölen abisi Salvador’u görmek çok yormuştu Dali’yi fakat Dali’nin vekil çocuk olarak doğuşu, ailesinin ona karşı davranışları Dali’yi resimle buluşturan, yaratıcılığını ortaya çıkarmasına sebep olan şeylerdi belki de. Dali, hayatını katmıştı resimlerine.
Tarihte, sanatta ve daha birçok alanda Dali gibi kişilerin kendi yansımalarının örneğini görüyoruz, bu belki de insan olmanın bir gereğidir…
Peki sizler yaşanmışlıklarınızı hayatın hangi alanlarına aktardınız ya da aktarmaktasınız? Eğer bana da anlatmak isterseniz atamer@hipokampusakademi.com’dan ulaşabilirsiniz. 🙂
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisidir.
Toplum ruh sağlığı hemşireliği, kişilik psikolojisi, sağlık sosyolojisi ve tiyatro ile ilgilenir.
Yaşamın içerisinde kendisini arayan birisidir.
İçerik Üretim Komisyonu üyesidir.
İletişim: darkatamer@gmail.com
Her eser, yaratıcısından izler taşır. Zira sanatçı, kendi algılarından yola çıkıyor. Bu şekilde merak ile başlanılan yorumlama, çok keyifli olmuş. Ölen kardeşin, ismini kendisine verilmesi ve yaşatılmak istenmesi de acı.