Maslow’un temel ihtiyaçlar hiyerarşisinde ilk basamakta yer alan beslenme, yaşamımızın önemli bir parçası ve gerekliliğidir. İnsanlığın başlangıcından bu yana besin bulmak önemli bir görev olmuştur. Besin bulmak, beraberinde besinler arasında seçim yapmayı, seçim yapmak da bulunulan ortamda beslenme kurallarının oluşmasını sağlamıştır. Bu kurallarla, seçimler farklılaşarak özelleşmiştir. Böylece bulunulan ortam, yer, inanç ve kültüre göre farklı tarz beslenme şekilleri oluşmuştur (Almerico, 2014; Talas, 2005).
Beslenme tercihi; bir besinin tat, koku ve dokusuna verilen duygusal tepki ile ölçülmektedir. Bu tepkinin en önemli belirleyicisi “tat” olarak kabul edilmiş ve bu konuda birçok araştırma yapılmıştır. Bir tadı algılamak büyümeyle birlikte doğal olarak oluşur. Fakat tatlara göre beslenmeyi düzenlemek bu algıyı tercihe dönüştürmektedir. Tat tercihlerimiz ise; bulunduğumuz çevre, kültür, beğeni düzeyimiz, deneyimlerimiz ve sosyoekonomik duruma göre şekillenmektedir (Kılıçlar ve ark, 2017).
Algılanan tat çeşitleri için farklı öneriler getirilmiştir. Örneğin: Aristo tat çeşitlerini; tatlı, acı, ekşi, tuzlu, keskin, kekre ve buruk olarak tanımlarken, Rudolphi sınırsız demiş, İbni Sina ise; tatlı, acı, ekşi, tuzlu ve lezzetsiz şeklinde tanımlamıştır (Carterette ve Friedman, 1978). Bildiğimiz tatlar bu tanımlamalar içinde kalmamış, İkeda tarafından (Japon bilim insanı, 1909) “umami (etimsi)” adı verilen yeni bir tat keşfedilmiş, içeriğinin saf protein olduğu belirlenmiştir (Lanfer, 2012). Farklı tatlar beni biraz korkutsa da kim bilir bir gün yeni bir tadı biz keşfedeceğiz belki de..
Dilimizdeki tat papillaları aynı tadı neden farklı algılıyor?
Tat alabilmek “tat reseptörlerimiz” tarafından sağlanmaktadır. Bu reseptörler; dilde bulunan papiller ve ağız mukozasında bulunmaktadır. Tat papillalarımızın farklı hassasiyetlerde olduğu görülmüştür. Örneğin; suyun bir tadı olmadığı düşünenler olduğu gibi, tadının olduğunu düşünenlerin olması gibi. Algıladığımız 4 temel tat (acı, tatlı, ekşi, tuzlu) ortak algılanan tatlara göre genellenmiştir (Carterette ve Friedman, 1978).
Hiçbir şeyin tadını alamıyorum… Sürekli yemek istiyorum… Tat almayı unutup sadece yemeye odaklanıyorum… Canım istediyse yemeliyim, demek ki vücudumun ihtiyacı var… Cümlelerden en az birini yaşamımızın bir döneminde kullanmışızdır. Yemek ve yemek alışkanlığımız zaman zaman farklılıklar gösterebiliyor. Biz de alışkanlıklarımızın farkına vardığımızda, sebepleriyle ilgili çıkarımlar yapabiliyoruz. Bu düşüncelerle bağlantılı olarak geçmiş yayınıma “Yeme Davranışımız Duygusal Olabilir Mi?” göz atabilirsiniz.
Kişilik ve tat tercihleri
- Kikuchi ve Watanabe (2000)’ nin yaptığı araştırmaya göre; nevrotik eğilimliler; tatlı ve tuzluya, dışadönük karakterler; yağlı yiyeceklere; sorumluluk düzeyi yüksek olanlar ise ekşi tadı tercih etmektedir.
- Miişoğlu ve Hayoğlu (2005) tarafından yapılan çalışmada erkekler; tatlı, tuzlu ve ekşi tatlara kadınlardan daha hassas; kadınlar da acı tada karşı erkeklerden daha hassastır.
- Tatlının çok tüketiminin kişilik özellikleri ile (genelde sinirli, özgüven eksikliği yaşayan bireylerde) ilişkili olduğu, yağlı yiyecek tercihinin ise yeme davranışlarıyla ilgili olduğu görülmüş (Elfhag ve Erlanson Albetsson, 2006).
- Meier ve arkadaşlarının (2012) çalışmasında, tatlı tadın hoşgörülü ve yardımsever kişilik özelliklerinde sık tüketildiği ortaya çıkmıştır.
- Sagioglou ve Greitemeyer (2015), acı tat seçiminin antisosyal kişilik özellikleri ile ilişkili olup olmadığı araştırılmış; acı tadın sadistlik ve psikopatlık gibi kişilik özellikleriyle ilişkili olduğunu aynı zamanda farklı tatlara yönelim eğiminde maceraperest kişilerin baharatlı ve kafeinli tatları daha sık tükettikleri görülmüştür.
- Kılıçlar ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada (2017); dışadönük kişiler ekşi, tuzlu ve acı tadı tercih etmeye eğilimlidir. Uyumluluğu yüksek kişilerin ekşi ve acı tadı daha az tercih ettiği, sorumluluğu yüksek olan bireylerin ise tatlı, ekşi ve tuzlu tadı daha az tercih ettiği ortaya çıkmıştır.
Çalışmalarda farklı sonuçları, bazılarının da birbiri ile uyumlu olmadığını görüyoruz. Bunda en büyük etkenin “kültür, coğrafya ve farklı kişiliklerin etkisinin” olduğunu düşünüyorum. Kendimi düşündüğümde, seçtiğim tat çeşidi sıklığının dönem dönem değiştiğini fark edip, uyumlu bir sonuç çıkaramadım. Bu konuda farkındalık, öneri ve fikirleriniz olursa lütfen paylaşın..
O halde (değişkenlerin çeşitliliği farkındalığı ile), başlıktaki soruyu şöyle cevaplıyorum:
“Kişiliğimiz ile birlikte birçok değişken seçtiğimiz tatları etkileyebilir”
Yediklerimizden aldığımız tadın hazzına varmak dileğiyle…
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Almerico, G. M. (2014). Food and identity: food studies, cultural, and personal identity. Journal of International Business and Cultural Studies, 8(1).
- Talas, M. (2005). Tarihi süreçte Türk beslenme kültürü ve Mehmet Eröz’e göre Türk yemekleri. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 1(18), 273-283.
- Kılıçlar, A., Şahin, A., Sarıkaya, S., & Bozkurt, İ. (2017). Kişilik Tiplerinin Tat Tercihlerine Etkisi (Effect of Personality Traits on Taste. Journal of Tourism and Gastronomy Studies, 93, 117.
- Carterette, E. C., Friedman, M. P. (1978). Handbook of Perception, Volume I: Historical and Philosophical Roots of Perception.
- Lanfer, A. (2012). Taste Preferences, Diet and Overweight in European Children, Doktora Tezi, Bremen Üniversitesi, Bremen.
- Kikuchi, Y. & Watanable, S. (2000). Personality and Dietary Habits, Journal of Epidemiology, 10(3), 191-198.
- Elfhag, K. & Erlanson-Alberttson, C. (2006). Sweet and Fat Taste Preference in Obesity Have Different Associations With Personality and Eating Behavior, Physiology & Behavior, 88, 61-66.
- Sagioglou, C. & Greitemeyer, T. (2015). Individual Differences in Bitter Taste Preferences Are Associated With Antisocial Personality Traits, Appetite, 96, 299-308.
Gönderinin Yazarı

Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi ve pediatri hemşiresiyim. Adli psikiyatri, çocuk ve ergen psikiyatrisi, sosyal psikiyatri, pediatri yakından ilgilendiğim alanlardır. Yaşam yolunda bazen umutlu, bazen umutsuz birisiyim. İçerik Üretim Komisyonunda görev alıyorum.
İletişim için; tubagne12@gmail.com
Bu konu için kişiliğimizden ziyade bulunduğumuz coğrafya ve kültürün çok önemli olduğunu düşünüyorum. Geçmiş zamanları da düşünürsek insanlardan bulunduğu yerde yetişen sebze ve meyveyi yiyebiliyordu. Diğer yerdeki yiyeceklerden haberi bile olmayabiliyordu. Bununla birlikte yemeklerde mutfak kültürü de egemen oluyor.
Benim asıl dikkatimi çeken, “Bir yemeği denemeden sevmemek ne ile ilişkilidir?” sorusu oldu.