Geçen ay “Binlerce Yıl Öncesindeki Atalarımızın Mirası Nelerdir?” başlıklı yazımda Carl Jung’un arketipler konusunu kısaca özetledikten sonra “Persona” ve “Gölge” arketiplerinden bahsetmiştim. Bu ayki yazımda anima/animus, yaşlı bilge adam, anne ve self arketiplerinden bahsedeceğim. Eğer geçen ay yazdığım yazımı okumadıysanız ve bu yazımı okumak üzereyseniz ilk olarak ”Binlerce Yıl Öncesindeki Atalarımızın Mirası Nelerdir?” yazımı okumanızı öneririm. 😊
Anima/Animus: Jung, bir erkeğin bilinçaltının bütünleyici bir dişi öğeyi, bir kadının bilinçaltının da bütünleyici bir erkeksi ögeyi barındırdığını söyler. Kavramsallaştırmak gerekirse Jung, erkeğin ruhundaki dişi ögeyi “anima”; kadının içindeki erkeksi ögeyi “animus” olarak adlandırmaktadır. Genel bir ifadeyle söylenecek olursa “anima”, ruh durumlarını; “animus” da düşünceleri üretir (Fordham, 2015). Buradan yola çıkarak, toplumda var olan, erkeklerin güçlü, yıkılmaz, cesaretli, rasyonel, bilime, politikaya daha yatkın; kadınların ise daha kırılgan, hassas, duygusal, sezgileri daha yüksek, bakım verici rollere yatkın olduğu gibi genel kanının aksine bir erkek, duygusallığı ön planda, zayıf, güçsüz, sanata düşkün ve sezgileri yüksek bir kimse, bir kadın ise savaşçı ruhlu, gözü pek, korkusuz ve bilimde, poltikada vs. başarılı bir kimse olabilir.
Erkeklerdeki anima arketipi, bir erkeğin karşı cinsle ilk etkileşimini kurduğu annesinden etkilenip şekillenebilir. Daha sonra o erkek hayatına giren kadınlara bu arketipi yansıtabilir (Fordham, 2015).
Animus da tıpkı anima gibi bir kadının miras yoluyla aldığı erkek imajı, yaşamındaki erkeklerlerle olan deneyimleri ve içindeki gizli erkeksi kökenden şekillenir. Bu arketipi en çok etkileyen figür ise babadır. Jung’a göre kadın, ileriki yaşamında babasının ağzından konuşur ve baba imajını hayatındaki diğer erkeklere yansıtır (Fordham, 2015).
Animus daha çok tartışılamaz, akılcı yargılar süren babalar ya da soylular topluluğuna benzemektedir. Daha yakından incelendiğinde, bu kesin yargıların, çoğunlukla çocukluktan bu yana bilinçsizce toparlanmış deyişler ve görüşler, kurallar kitabına sıkıştırılmış genel gerçeklikler, adalet, mantıklılık üzerine önyargıların bir çeşit özeti oldukları ortaya çıkar. Carl G. Jung
Animus arketipine en iyi örnek Yunan mitolojisinde tanrıça olarak karşımıza çıkan, toprak ve bereketi simgeleyen Artemis’tir. Erkeklere özgü olduğu söylenen avcılık, okçuluk gibi uğraşlarla yakından ilgilidir ve ünü okçuluktaki müthiş başarılarından gelir (Erhat, 2017).
Anima/animus arketipleri çift yönlüdür, kadınların/erkeklerin aydınlık ve karanlık yönlerini aynı anda içinde barındırabilir. Eğer kadın/erkek içindeki dişi ögeyi yok sayar veyahut bastırırsa animadaki/animustaki karanlık yönün kendini göstermesi oldukça muhtemeldir. Anima/Animus’un bu yönüyle gölge arketipine benzediği söylenebilir (Adamski, 2011).
Yaşlı Bilge Adam: Yaşlı bilge adam arketipi bilgi, idrak, düşünce, bilgelik, akıllılık ve sezgiyle beraber iyi niyet ve yardımseverlik gibi ahlaki özelliklere de sahiptir (Jung, 2017). Bu arketip mitlerde, masallarda kendini bir kral, kahraman, doktor veya kurtarıcı olarak gösterir (Fordham, 2015). Düşlerde ise büyücü, hekim, rahip, öğretmen, profesör, büyükbaba ya da otorite sahibi herhangi bir kişi olarak görünür (Jung, 2017).
Bir hikâyede kahraman ne zaman umutsuz ve aşılması zor bir duruma düşse yaşlı adam bir anda ortaya çıkar ve kahramana kim, neden, nereden gibi çeşitli sorular sorarak kahramanın ve o hikâyeyi okuyan okuyucunun kendi içine dönerek düşünmesini, ahlaki güçlerini toplamasını sağlar ve böylece kahramana o olumsuz durumu aşması ve başarıya ulaşması için gereken gücü verir (Jung, 2017).
Harry Potter serisinde Harry’e yol gösterici olan ve içindeki gücü keşfetmesi sağlayan Dumbledore bu arketipe verilebilecek en iyi örnektir (Tomley, 2017).
Anne: Anne arketipi, büyük anne, üvey anne, süt annesi, dadı, bilge kadın, tanrıça, Bakire Meryem, toprak, ay, dölleme yeri, kaynak, mağara, orman, deniz ve akarsu olmak üzere birçok sıfat ve simgede kendini gösterir. Tüm bu sıfat ve simgeler hem olumlu hem de olumsuz özellikleri taşırlar (Jung, 2017).
Anne arketipinin özellikleri ‘annelik’ ile ilgilidir: dişinin sihirli otoritesi; aklın çok ötesinde bir bilgelik ve ruhsal yücelik; iyi olan, bakıp büyüten, taşıyan, büyüme, bereket ve besin sağlayan; sihirli dönüşüm ve yeniden doğuş yeri; yararlı içgüdü ya da itki; gizli, saklı, karanlık olan, uçurum, ölüler dünyası, yutan, baştan çıkaran ve zehirleyen, korku uyandıran ve kaçınılmaz olan. Carl G. Jung
Bu arketipin etkisi altında olan kadınlar çevresindeki herkese sınırsız bir sevgi, anlayış ve yardımseverlik beslediğine inanır, kendini onların hizmetine adar. Bu etki ileri boyutlara ulaştığında etrafındakileri kendine bağımlı hale getirerek onların aciz olduklarına inanır ve hayatlarına müdahale etmeyi kendinde bir hak olarak görür (Fordham, 2015).
Self: Self arketipi, arketiplerin en önemlisi ve hatta en gelişmişi, ulaşılması gereken bir noktadır, “nirvana”dır. Kişiliğin bütün yönüyle -iyi taraflarıyla kötü taraflarıyla, gölgesiyle- kabulüne dayanan bir uzlaşıdır. Bu arketip ulaşılması zor bir idealdir. Kişiliğin bastırılmış, kabul edilmemiş yönlerinin farkına vararak, onları buyur ederek varılması gereken bir yoldur. Self, Mısır mitolojisinde bahsedilen Ma’at’tır. Yani, çatışmaların ve dinginliğin bir arada yaşadığı muhteşem bir denge ve kozmik uyum hissidir; kafasına kuş tüyü takan bir tanrıçayla betimlenir (Daniels, 2017).
Self arketipi, kişinin kendini tanıyarak, bencilliğinin, kibrinin ve korkularının üstesinden gelerek kişiliğin bütünleşmesini sağlar (Adamski, 2011). Bu yüzdendir ki içi daralan, kendinde uyumsuzluk hisseden, kötü zamanlardan geçen kişiler, son dönemlerde popüler olan “Mandala boyama” terapisine başvurur ve bu terapinin onları hafiflettiğini söyler. Ortak bir merkeze sahip olan, çeşitli kareleri, çemberleri, figürleri içine alarak oluşan mandalalar, içsel olarak insanın bütünlüğünü ve tamlığını hissetirmesindendir ki keder denizinde boğulan kişiler can simidi olarak mandalalara sığınmaktadırlar.
Mandala tarihte, Tanrısallığın doğasını simgelemekle birlikte, zaman geçtikçe Jung’a göre kişiliğin bütünlüğünü temsil etmeye başlamıştır (Fordham, 2015). Belki de Maslow’ın ihtiyaçlar haritasında en tepede yer alan ‘kendini gerçekleştirme’ye ulaşmanın en iyi yolu kendini tanıyarak bilerek bütünlüğe erişmekten geçiyordur ve insanoğlu doğasında var olan bu itkiye karşı koyamadığı için mandalalara sarılıyorlardır. Kim bilir?
İki aylık seri şeklinde Jung’un en bilinen arketiplerini detaylıca anlatmaya çalıştım fakat Jung bahsettiklerimden daha fazla arketip tanımlamıştır. Eğer bu konu ilginizi çektiyse ve daha fazlasını öğrenmek istiyorsanız “Kaynakça ve İleri Okumalar”daki kaynaklardan yararlanabilirsiniz.
Sağlıcakla kalın.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Adamski, A. (2011). Archetypes and the collective unconscious of Carl G. Jung in the light of quantum psychology. NeuroQuantology, 9(3), 563-571.
- Daniels, M. (2017). Bir Nefeste Dünya Mitolojisi (Çev. P. Üstel). İstanbul: Maya Kitap. (Orijinal yayın tarihi, 2013).
- Erhat, A. (2017). Mitoloji Sözlüğü (24. bs.). İstanbul: Remzi Kitabevi.
- Fordham, F. (2015). Jung Psikolojisinin Ana Hatları. (Çev. A, Yalçıner). İstanbul: Say Yayınları. (Orijinal yayın tarihi, 1953).
- Jung, C. G. (2017). Dört Arketip. (Çev, Z, Aksu Yılmazer). İstanbul: Metis Yayınları. (Orijinal yayın tarihi, 1976).
- Tomley, S. (2017). Freud Bu İşe Ne Derdi? (Çev, D, Çetinkasap). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. (Orijinal yayın tarihi, 2017).
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hemşirelik bölümü mezunu. Psikiyatri Hemşireliği yüksek lisans öğrencisi. Adli psikoloji, gelişim psikolojisi ve nöropsikiyatri sever. Ruhunu derinlikli sözlerle notaların birleştiği müzikle besler. Kendini keşfetme yolculuğunda bir seyyahtır.
E-posta: hazalsevindik@hipokampusakademi.com