Sinema birçok duyumuza aynı anda hitap eden bir sanat dalıdır. Bir yandan gözümüzün önünden görsel imgeler akıp giderken diğer yandan yoğun ses, müzik ve bu ikisinin birlikteliğinden doğan anlam ve anlatı zihnimiz tarafından algılanır ve analiz edilir (Das ve ark., 2017). Kahramanlarla bağ kurarken sistemsel ve mekanik araçları göremez hale gelir ve unuturuz. Karakterlerin içinde bulunduğu çevre ve koşulların içine çekilir; olayları, sahnenin içindeymiş gibi algılar ve film kahramanları çevremizdeymiş gibi hissederiz. Bu süreçte zihnimiz aktif olarak analiz ve değerlendirme yapar, geçmiş yaşantıları, kokuları, sesleri, görselleri şimdiki zamanla yoğurur, yeni anlamlar üretir veya var olan anlamları pekiştir. Bu durum içinde bulunduğumuz zaman, mekân, çatışma, stres ve kaygıdan uzaklaşmamıza ve kendi varoluşumuzu kısa bir süreliğine askıya almamıza olanak sağlar. Ayrıca bir yandan içimizdeki potansiyel şiddet, öfke, kızgınlık, kırgınlık gibi olumsuz duyguları film karakterlerine yükler, diğer yandan bastırdığımız, ifade edemediğimiz duygu, tutum ve davranışlarımızı yansıttıkları için kendimizi izliyormuşuz gibi hissederiz. Bu süreç katarsis yaşamamıza ve içinde bulunduğumuz durumu yeniden irdelememize olanak sağlar. Ek olarak oyuncuların kullandığı yansıtma, özdeşleşme, inkâr, bastırma gibi savunma mekanizmalarını fark eder, özdeğerlendirme yapar ve özfarkındalık kazanırız.
Bunlar sinemanın ruh sağlığımız üzerine olumlu etkileri arasında sayılsa da sinemanın etkisi her zaman olumlu olmayabilir. İzlediğimiz bir film bazen travmalarımızı tetikleyebilir, hassas olduğumuz konularda kaygı, üzüntü, pişmanlık ve hayal kırıklığı yaşamamıza neden olabilir. Diğer yandan sinema yalnızca ruh sağlığımızı etkilemekle kalmaz aynı zamanda ruhsal sorunlara ve ruh sağlığı profesyonellerine yönelik algımızı da etkiler. Sinema, dramatik ve damgalayıcı tasvirleri nedeniyle genellikle ruhsal bozuklukların ve bunlardan muzdarip hastaların olumsuz yönlerini sergiler (Wedding ve Niemiec, 2015). Bazı filmlerde, ruhsal sorunu olan bireylere ve ruh sağlığı profesyonellerine dair olumlu portreler sunulsa da (Örneğin; A Beautiful Mind, A Moment to Remember) çoğu filmde durum böyle değildir. Ruhsal bozukluğu olan bireyler genellikle saldırgan, tehlikeli ve tutarsız olarak yansıtılır. Psikiyatristler, psikiyatri hemşireleri, psikologlar gibi sağlık profesyonelleri ise sıklıkla kibirli, faydasız, taş kalpli, otoriter, kurnaz, pasif ve kayıtsız olarak tasvir edilir. Örneğin, Friday the 13th gibi filmler, psikiyatri hastanesinden çıkan insanların şiddete eğilimli ve tehlikeli olduklarına dair yanlış inanışı pekiştirir. Guguk Kuşu gibi filmler ise akıl hastanelerinin düpedüz bir hapishane olduğu, burada hasta haklarının ve sağlığının önemsenmediği, sağlık profesyonellerinin ise katı, kuralcı, empatiden yoksun ve manipülatif olduğu izlenimi vermektedir. Psikoterapistler ise, çoğunlukla 40-60 yaş arasında erkek, pozitif, zeki, ilgili, bilgili ve şefkatli olarak yansıtılırken bazı filmlerde danışanlarına uygunsuz bir şekilde dokunan, danışanlarının bilgilerini izinsiz olarak ifşa eden ve danışanlarıyla sosyal ilişkilere dâhil olan kişiler olarak yansıtılmıştır. Ayrıca psikoterapinin danışan açısından yararlı olup olmadığı konusu ise genellikle belirsizdir (Wahl ve ark. 2018). Elbette filmlerdeki tüm olguların gerçeğe aykırı olduğunu söyleyemeyiz ancak ruhsal bozukluğu olan bireylere ve ruh sağlığı profesyonellerine yönelik gerçek dışı yansıtmalar ve çarpıtmalar toplumun bu konuya yönelik algısını önemli derecede olumsuz etkileyebilir.
Sinemada yansıtılan bu olumsuz durumlar, toplumda ruhsal bozukluğu olan bireylerin ve ruhsal hastalıkların damgalanmasına, ruhsal destek arama davranışının engellenmesine, hasta ve ailesinin uygun tedavi ve bakımı alamamasına neden olabilir. Ayrıca klasik filmlerde ruh sağlığı profesyonellerine ve ruhsal tedavi seçeneklerine yönelik olumsuz yargıların sinemada pekiştirilmesi, tedavilerin potansiyel etkileri konusunda ciddi endişelere neden olabilir. Seyirciler, psikiyatri hastanelerinin süregelen olumsuz imajı nedeniyle korkabilir, sağlık profesyonellerinin uygunsuz davranışlarına maruz kalmaktan çekinebilir ve sonuç olarak da ruhsal desteğe ihtiyaç duyduklarında bile hizmet almaktan vazgeçebilirler (Wahl ve ark. 2018). Tüm bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda özellikle ülkemizde;
- Ruhsal sorunu olan bireylerin ve ailelerinin yaşadığı sorunları, mit ve klişelerden arındırarak sergileyen sinema filmlerine ihtiyaç vardır.
- Psikiyatri hastanelerinin olumsuz imajını değiştirebilecek, farmakolojik ve somatik tedavilerin etkisini doğru ve olumlu bir biçimde yansıtabilecek yapımlara ihtiyaç vardır.
- Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, öfke kontrol problemleri ve tekrarlayan travmalar gibi sorunların önlenmesine yönelik müdahalelerin ele alındığı senaryolara ihtiyaç vardır.
- Danışan ve psikoterapist arasındaki profesyonel ilişkiyi doğru yansıtan psikoterapi sahnelerinin daha sık yer aldığı yapımlara ihtiyaç vardır.
Sonuç olarak, sinema bir yandan ruh sağlığımızı etkilerken diğer yandan ruhsal sorunlara ve ruh sağlığı profesyonellerine dair algımızı da etkiler. Bu nedenle sinema, ruhsal sorunu olan birey ve ruh sağlığı profesyonellerine yönelik olumlu ve olumsuz fikirlerimizi şekillendirmede önemli bir rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra sinema, psikiyatrik tedavinin ve psikiyatri hastanelerinin olumsuz imajının değişmesi ve olumlu yönlerinin ortaya koyulması açısından önemli bir rol üstlenmektedir. Klasik filmlerdeki olumsuz yargıların aksine, sinemada ruhsal sorunu olan bireylerin ve ailelerinin güçlü yönleri, olumlu özellikleri, sorunları, gereksinimlerinin vurgulanması hasta birey, ailesi ve sağlık profesyonelleri açısından yararlı olacaktır. Ruhsal sorunu olan bireylerin yaşam deneyimleri ve ruhsal tedavi seçeneklerinin doğru yansıtılması hastalara ve hastalığa yönelik stigmayı azaltabilir, toplumdaki bireylerin ruhsal destek ihtiyaçlarını fark etmelerine, yardım istemelerine ve uygun hizmet almalarına olanak sağlayabilir.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Das, S., Doval, N., Mohammed, S., Dua, N., & Chatterjee, S. S. (2017). Psychiatry and Cinema: What Can We Learn from the Magical Screen? Shanghai archives of psychiatry, 29(5), 310–313. https://doi.org/10.11919/j.issn.1002-0829.217014
- Wedding, D., & Niemiec, R. M. (2015). Sinema ve akıl sağlığı. (RA Aratan, Çev). Ankara: Kaknüs Yayınları.
- Wahl, O., Reiss, M., & Thompson, C. A. (2018). Film Psychotherapy in the 21st Century. Health communication, 33(3), 238–245. https://doi.org/10.1080/10410236.2016.1255842
Gönderinin Yazarı

İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa’da çalışmaktadır. Ruh sağlığı ve psikiyatri hemşireliğinde doktorant ve akademisyendir.
iletişim: ozlem@hipokampusakademi.com ozlemkackin.711@gmail.com