Yasemin Kamalı’nın 2018 yılında “Kadınların Vajinismusla İlişkili Deneyimlerinin Nitel Yöntemle İncelenmesi” isimli yazdığı yüksek lisans tezinden alınan verilere göre:
Toplumun en küçük yapıtaşı olan aile, çocuğun cinsiyetini, kişiliğini, davranış modellemesini oluşturmaktadır. Çocuğun sosyal gelişiminde ebeveynlerin inançları, tutumları çocuğun doğasını belirleyen faktörler arasında yer almaktadır. Çocuk, ebeveynleri ile etkileşimi sonucunda davranış modellerini öğrenmektedir. Aynı zamanda da toplum içine doğduğu için ebeveynleri arasındaki iletişim, toplumla oluşturacağı bağların şekillenmesinde de belirleyici olacaktır. Bu doğrultuda çocuk, zaman içerisinde kültürel “doğru” ve “yanlış”ları da öğrenecektir. Çocuğun çocukluk döneminde ebeveynlerinden ve toplumdan aldığı ya da alamadığı her ileti çocuğun yetişkinlik hayatını olumlu veya olumsuz etkileyecektir.
Geleneksel olarak tüm toplumlarda anne tarafından çocuklarına onları inşa edecek çok sayıda mesaj aktarmaktadır. Bunlar arasında simgesel anlaşma ve tahsislerin işleyişi içinde konum alan babaya, aileye, topluma ait olmaya dair mesajlar bulunmaktadır. Bu mesaj iletici anne rolü, kolektif bir kültür ve tarih ötesi bir konumda olmaktadır. Anne bu mesajları önce dille aktarırken daha sonrasında beden dili ile de üstü kapalı bir biçimde bunu çocuğa söyleyebilecektir. Bu noktada anneden geçecek olan sadece mesajlar değil kolektif duygu ve mitler de olacaktır.
Çocuk önce aile içerisinde sonra toplum içinde öğrendiği davranış modelleri üzerinden olumlu ya da olumsuz pekiştirilmektedir. Bireyin çevresinden gelen bu pekiştireçler çocuğun psikoseksüel gelişimini şekillendirmektedir. Buna göre topluma ve aileye uygun her davranış ödüllendirilip pekiştirilirken, uygun olmayan davranışlarda cezalandırılıp yasaklanmaktadır. Ödülle desteklenen davranışlar giderek kalıplaşmakla beraber bireyin kişiliğini de şekillendirmektedir. Ceza ile desteklenmeyen ve yasaklanan davranışlar ise giderek sönmekte veya bastırılmaktadır. Bu şekilde çocuk “uygun” davranış kalıplarını geliştirmektedir. Bu noktada ödül ve cezalar ebeveynlerin tutumuyla belirlenmektedir. Bu tutumlar Baumrind (1967) tarafından dört boyut ile belirlenmiştir: Baskıcı/otoriter, değişken/tutarsız, koruyucu/kollayıcı ve demokratik/ilgilidir.
Baskıcı/otoriter tutumda, ebeveynlerin çocuğa karşı davranışları katı bir disiplin çerçevesinde oluşmaktadır. Bu tutuma sahip ebeveynler çocuğa, koyulan kurallara uymak zorunda olması gerektiği üzerinden mesaj vermektedir. Bununla birlikte bu tutumla yetişen çocuk, olumsuz benlik algısına sahip, düşük özgüvenli, cezalandırmaktan korkan, otoriteye öfkeli ve insanlarla iletişimden kaçınan bireyler haline gelmektedir. Bu çocuklar uslu nazik yapıda görünürken, bunun altında çekingen, aşırı hassas, küskün, kırılgan bir yapıya sahip olabilmektedirler.
İkinci kategori ise değişken/tutarsız ebeveyn tutumudur. Bu tutuma sahip ebeveynler, koydukları kurallar ve uyguladıkları disiplinde kendi arasında tutarsızlık yaşamakta ve bu tutarsızlığı da çocuğa yansıtmaktadır. Başka bir ifadeyle, ebeveynlerden biri diğerinin söylemini tersi yönünde değiştirmekte veya olumsuzlamaktadır. Örneğin ebeveynlerden biri çocuğa sınır koymaya çalışırken, diğerinin çocuğu kayırması ve o sınırı ihlal etmesi çocukta “doğru” davranışın oluşmasına engel olmaktadır. Bu tutum çocukta içsel bir çatışma ve huzursuzluk yaratmaktadır. Bu şekilde yetişen çocuklarda özgüven eksikliği, sosyal ortamlarda ve karar vermesi gereken durumlarda karasızlık, tutarsız davranış ve duyguların oluşmasına neden olabileceği belirtilmiştir.
Koruyucu/kollayıcı ebeveyn tutumunda ise; bu tutumu gösteren ebeveynler çocuğu devamlı kontrol eden ve sürekli gözlerinin önünde bulundurup takip eden kişiler olabilmektedir. Çocuğa çok fazla müdahale edildiği için çocuk kendini güvende hissetmemekte ve sanki hep bir tehlikenin içindeymiş gibi düşünmektedir. Bu tutumda çocuğun üstlenmesi gereken sorumlulukları da ebeveynler yerine getirdiği için çocuk sorumluluk sahibi olma becerilerini geliştirememektedir. Bu durumda çocuğun sosyal çevresinden ve arkadaşlarından beklentisi yüksek olmakta ve ebeveynlerinin ona sağladığı imkanları ve ortamı onların da sağlamasını beklemektedir. Bu çocuklar ileri yetişkinlik hayatlarında da öz güvenleri düşük, bağımlı, güvensiz ve problem çözme becerileri düşük bireyler haline gelebilmektedir.
Son kategori olan “iletişimde açıklık” olarak da tanımlanan demokratik/ilgili ebeveyn tutumu; ailenin aldıkları karar ve kurallarda çocuğun fikrinin sorulması ve koyulan kurallar ve sınırların neden konulduğunun çocuğa açıklanması üzerinden şekillenmektedir. Bu tutuma sahip ebeveynler çocuğun isteklerini dikkate almakta, aile içinde birey olduğunu, rollerine ve görevlerine saygı duyduklarını belli etmekte ve hissettirmektedir. Bu ebeveynler ilgili ve sevecen bir tavra sahiptirler. Çocuğun duyguları onlar için oldukça önemli olmakla beraber çocuğu dikkate alıp onun duygularını dinleyerek çözüme ulaşmaktadırlar. Bu şekilde yetişen çocuklar kendilerini çekinmeden ifade edebilen, özgüvenli, sosyal becerileri ve problem çözme becerileri gelişmiş, sorumluluk sahibi olan bireyler haline gelmektedirler.
Bu sebepten dolayı çocuğun psiko-sosyal bakımdan sağlıklı bir gelişim göstermesi için sağlıklı ebeveyn tutumları ile yetişmesi önemli olmaktadır. Buradan hareketle, çalışmacılar aşırı koruyucu/kollayıcı tutuma sahip annenin kız çocuğuna kaygısını daha çok aktardığını ortaya koymuştur. Annenin cinselliğe dair kaygısı kız çocuğuna geçtiğinde, çocukta cinsel arzu kontrolünü yitirme korkusu da gelişmektedir.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Kamalı, Y. (2018). Kadınların Vajinismusla İlişkili Deneyimlerinin Nitel Yöntemle İncelenmesi. İstanbul Arel Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü. İstanbul.
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi ve acil servis klinik hemşiresidir.
Toplum ruh sağlığı, varoluşçuluk, evrimsel psikoloji, felsefe, tiyatro, tarih ve teknoloji sever.
Ruh sağlığına yönelik çeşitli hizmetlerde gönüllü olarak görev alır.
Hayat yolcusu, insan yavrusudur.
E-posta: enestapli@gmail.com