Sevgili okur, pek anlaşılamayan bir o kadar da zor bir ruhsal sorun olan sosyal fobiyi ele almak istedim. Sosyal bir canlı olan bizler doğumla beraber çeşitli korku ve kaygı durumlarıyla karşı karşıya kalırız. Sosyal durumlarda diğer insanların gözündeki yerimizle ilgili endişeler yaşayabiliriz. Bu tür kaygı belli bir doza kadar normal sayılabilir. Çoğu insan yeni ortama girdiğinde, yeni insanlarla tanışmak zorunda kaldığında veya işiyle ilgili sunum yapması gerektiğinde belli bir düzeyde endişe yaşayabilir ki bu doğaldır. Fakat bu endişe her türlü sosyal ortamda yaşanmaya başlandığında ve endişenin dozu arttıkça bu ortamlardan kaçınmaya başladıkça artık bu durum normal olmaktan çıkmıştır. İşte bu normal olmayan kaygı hali ise sosyal fobi ya da DSM tanı ölçütündeki adıyla sosyal anksiyete bozukluğu olarak adlandırılır.
Sosyal fobide zihinden geçenleri somutlaştıramam fakat resimle insanların duygularını daha net gösterebilirim. O yüzden duyguları en net aktaran Munch’ün bir eserini seçtim. Şimdi yazının kapak resmine bakmanızı istiyorum çünkü resimle sosyal fobiyi ilişkilendirdim.
Resimde kaygının nereden ve nasıl gelmekte olduğu belli değildir sosyal fobide de kaygı çoğu zaman kişiyle beraberdir ve her an ortaya çıkabilir. Kaygı hali içinde kişinin ruhsal değişimi aynı zamanda fiziksel belirtilerin eşlik ettiği bedensel bir değişime neden olur. Bu değişim bedenin mekanla olan ilgilerinin kaybolması, mekanın elden kaçmasıdır. Sosyal fobide kişi artan kaygıyla ortamda yokmuş gibi davranabilir, soyutlanabilir.
SOSYAL FOBİ NEDİR?
Sosyal fobi, bireyin başkaları tarafından yargılanabileceği kaygısını taşıdığı toplumsal ortamlarda mahcup ya da rezil olacağı konusunda belirgin ve sürekli korkusunun olduğu bir kaygı bozukluğudur. Kişiler başkalarıyla etkileşimde bulunmalarını gerektiren ya da bir eylemi başkalarının yanında yerine getirmeleri gereken durumlardan korkarlar ve bunlardan olabildiğince kaçınmaya çalışırlar.
Sosyal fobinin oluşum mekanizmasını anlamak için tabiattaki canlıların hayatlarını kurtaran ancak bizlere zarar veren stres mekanizmasına dair bazı bilgileri bilmemiz gerek. Organizmanın dengesini bozabilen herhangi bir etkene yani strese karşı bir dayanma gücümüz ve yanıt mekanizmamız vardır. Bu yanıt mekanizmaları ise savaş, kaç ya da don olmak üzere üç çeşittir. Sosyal fobide birey sosyal ortamlara karşı bir tepki oluşturur ve bu genelde ortamdan kaçınmaktır. Eğer ortamdan kaçamadıysanız ve savaşma isteği de yoksa bu sefer donmayı seçersiniz. Çevrenizdeki seslere duyarsız, tek bir yöne odaklanan, orada yokmuş gibi davranan birisi olmayı seçersiniz. Yani tabiatta ölü taklidi yapan canlılar gibi.
Sosyal fobiye sahip bireyler başkalarının zihnini okuduklarını sanan ama aslında zihin okuyamayan insanlardır. Şu kişi bana bakınca kesin bunu demek istedi, sohbet etmek istemediğimi sandı beni kaba gördü, düştüğümü herkes gördü, ben işe yaramaz biriyim, şu yaptığıma bak kim bilir neler dediler vb. gibi sayısız düşünceler zihinden akıp gider fakat bunların gerçek olmadığını da bilirler. Bu içteki sürekli yargılama korkusu insanı sarıp sarmalar, boğar, terletir ve ne zaman güvende olduğunuz ortama geçersiniz işte o zaman yavaşça terk eder.
Sosyal fobiye sahip insanları üzerinde her an bir spot ışığı varmış ve bir sahnenin üzerinde duruyorlarmış gibi hayal edebiliriz. Sahneden kaçmak istersiniz oysaki bir kez içinizdeki sesleri susturabilseniz o ışıklar sizi rahatsız etmeyecek. O ses devam ettikçe başkalarıyla bir şeyler yemek, birilerinin olduğu ortama sonradan girmek, genel tuvaletleri kullanmak, yabancı birine bir şey sormak, birileri varken telefonda konuşmak, insanlarla iletişim kurmak gibi durumlarda o ışık hep sizi rahatsız edecek.
ÇEKİNGEN BİRİSİ OLMAKLA AYNI ŞEY MİDİR?
Toplulukta konuşma, sosyal ortamlarda kendini ifade edebilme gibi konularda çekingenlik sık görülen bir durumdur. Bunların büyük bir kısmı hastalık kapsamında değildir. Hatta bir işe başlamadan önce “yapamazsam rezil olur muyum?” düşüncesi kişiyi motive eder ve daha iyi hazırlanmasına yardımcı olur. Sosyal fobi demek için ise kişide korkunun yanı sıra kaçınma davranışlarının olması gerekmektedir. Ya da kişi kaçmıyorsa, bu duruma katlanmaya kendisini zorluyorsa; büyük bir sıkıntı yaşar. Ayrıca sosyal fobide kişi korkularının aşırı ya da anlamsız olduğunu bilir.
SOSYAL FOBİNİN DE TÜRLERİ VAR MIDIR?
Sosyal fobi iki şekilde görülür. Korkular birçok toplumsal durumları kapsıyorsa yaygın tip, bazı durumları kapsıyorsa (Başkalarının önünde imza atmak, yemek yemek, konuşma yapmak gibi) yaygın olmayan tiptir.
PEKİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
Sosyal fobinin yaşam boyu görülme oranı % 2-13 arasındadır. En sık görülen psikiyatrik hastalıklardan biridir. Türkiye’de üniversite öğrencilerinde yapılan araştırmada %24’ünde bu hastalığın olduğu saptanmıştır. Sosyal fobi alt tipine göre değişmekle birlikte erken ve geç ergenlik dönemi arasında başlar (10-17 yaş) Yaygın tipin daha erken yaşta başladığına dair bilgiler vardır.
SOSYAL FOBİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?
Sosyal fobide, korkulan durumla karşılaşıldığında bedensel belirtiler ortaya çıkar. Bunlar yüz kızarması, terleme, ağız kuruluğu, çarpıntı, nefes kesilmesi, mide barsak sisteminde rahatsızlık, kas gerginliği, titreme gibi. Bu sırada aklından geçen düşünceler “güçsüzüm, yetersizim, beğenilmiyorum, sevilmeye layık değilim, hata yapmamalıyım, mükemmel olmalıyım, kaygılı olduğumu belli etmemeliyim, rahat davranmalıyım, kusursuz görünmeliyim, herkesin beğenisini kazanmalıyım” şeklindedir. Bu düşünceler sonrasında oluşan kaçınma belirtileri ise korkulan ortama girmeme, korkulan ortamı terk etme, göz temasından kaçınma, ilgisiz şeyler düşünme şeklinde olabilir. Liebowitz Sosyal Fobi Ölçeği’nde belirlenen sosyal durumlar şu şekildedir. Burada bahsi geçen sosyal durumlar bireye oldukça rahatsızlık verir:
- Toplum içinde telefonla görüşme
- Küçük bir grup etkinliğinde yer alma
- Toplum içinde yemek yeme
- Toplum içinde bir şeyler içme
- Dinleyiciler önünde konuşma, rol yapma
- Başkaları tarafından izlenirken yazma
- Çok iyi tanımadığı biriyle telefonda görüşme
- Yabancılarla karşılaşma
- Genel tuvaletleri kullanma
- Birilerinin oturduğu odaya girme
SOSYAL FOBİ NEDEN GÖRÜLÜR?
Sosyal fobide kalıtsal geçişin rolü çok güçlü olmasa da vardır. Akrabaları arasında sosyal fobik olan kişilerin bu hastalığa yakalanma riski bir miktar daha yüksektir. En önemli etmenlerden biri beyinde bir takım kimyasal ve elektriksel bozukluklar olduğudur, özellikle serotonin adı verilen bu kimyasal maddenin sosyal fobide beynindeki oranının normalden az olduğu veya iletimde aksaklıklar bulunduğu ileri sürülmüştür. Çocuk yetiştirme biçimi de hastalığın oluşmasında önemli etmendir. Genelde aşırı koruyucu ya da reddedici, duygusal sıcaklıktan yoksun, katı anne babalar olabilir.
Sosyal fobi tedavisi mümkün olan psikiyatrik bir rahatsızlıktır. Gerek farmakolojik gerekse psikoterapiyle tedavi edilebilir fakat süreç zorludur ve zaman alır. Tedaviyi güç kılan toplumsal olarak bu durumun utangaçlık olarak görülmesi yani ayırdımının iyi yapılamaması, bunun bir hastalık olduğunu düşünmeme ya da kabul etmeme ve yardım alma ihtiyacı duymama gibi sebeplerden olabilir. Sosyal fobiye dair okuduğum tüm araştırmalara ve bu rahatsızlığa sahip bireylerle kurmuş olduğum iletişimin sonucu olarak şunu diyebilirim ki sosyal fobiyi yenmede en büyük rol kişinin kendisinde yanıt buluyor. Bir problem olduğunu kabul etmek, tüm araştırmaları yapıp sosyal fobiyi tanımak, yenmek için küçük adımlar atmaya başlamak(örneğin birilerine günaydın diyerek başlamak, zor gelse de kaçmak istense de birileriyle kısa buluşmalar yapmak vb.) , tek başımıza üstesinden gelemiyorsak bir uzmandan yardım isteyerek yenmek için ilk adımları atabiliriz. Yazımı Alman şair Rainer Maria Rilke’nin ‘Tek çıkar yol, gözlerimizi kendi içimize çevirmemizdir.’ sözüyle bitiriyorum. Sağlıcakla kalın…
Kaynakça ve İleri Okumalar:
1)Akçay, G. (2014). Sosyal kaygı bozukluğu. Erişim adresi: https://psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/26/sosyal-fobi (Erişim Tarihi: 08.08.2021)
2)Sosyal fobi. (1995). Türkiye Psikiyatri Derneği. Erişim adresi: https://psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/26/sosyal-fobi (Erişim Tarihi: 08.08.2021)
3)Y, Bilge., Gül, E., & Birçek, N. I. (2020). Bir Sosyal Fobi Vakasında Bilişsel Davranışçı Terapi ve Sanal Gerçeklik Kombinasyonu. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi, 9(2), 158-165.
Acil servis klinik hemşiresiyim. Nöropsikiyatri, adli psikiyatri, psikofarmakoloji, felsefe hayranlık duyduğum ve yakından ilgilendiğim alanlar. Araştırma yapmaktan büyük keyif alan, doğaya hayran, gökyüzüne son derece aşık bir insanım…