Organizma tehdit ve tehlike sayabileceği bir durumla karşılaştığında savaş ya da kaç mekanizması devreye girer. Bu mekanizmanın ayrılmaz ikilisi sinir sistemi ve endokrin sistemidir.
Sinir sisteminin iki önemli parçasından olan sempatik sinir sistemi tehlike durumda devreye girer. Ortaya şu şekilde bir tablo çıkar.
→ Organizmanın kalbi hızlı çalışmaya başlar.
→ Nabız sayısı artar.
→ Solunum sayısı artar.
→ Periferal vazokonstrüksiyon yaşanır.
Aynı zamanda endokrin sistemi de saat gibi çalışmayı sürdürür. Böbrek üstü bezlerinin ortasında yer alan medulla adlı yapıdan katekolamin hormonları salınır. En önemli katekolamin hormonları adrenalin ve noradrenalindir. Bu hormonlar sempatik sinirlerin vücutta etkileşimini sağlar.
Savaş ya da kaç tepkilerine yakın zaman da yönel ve arkadaş ol tepkisi de eklendi.
Bu tepkide stresörler ilişki kurmaya yönelik durumlar sergilenir. Bu tepkinin ana kahramanı ” oksitosin” dir.
Yapılan araştırmalarda eş seçimi yaparken ya da bağ kurarken de en çok aktif olan hormon olduğu anlaşılıyor. Organizmada oksitosin miktarı arttıkça stresi azalttığı yönünde bulgular elde edilmiş.
GENEL ADAPTASYON SENDROMU (GAS) NEDİR?
Biyolojik stresin bilimsel açıklamasını yapan ilk bilim insanı Hans SELYE’dir. Bu bilim insanı organizmanın stres ile karşılaştığında oluşan süreci tarif eder. Selye’e göre bu üç aşamada gerçekleşir.
- Alarm Evresi
Bu evrede vücut tetiklenir. Kalp atım hızı artar.
Savaş, kaç veya yönel ve arkadaş ol tepkisini ortaya koymaya çalışır.
- Direnme Evresi
Stres kaynağına uyum sağlanırsa her şey normale döner. Parasempatik sinir sistemi devreye girer ve vücut rahatlar.
Eğer organizma uyum sağlayamazsa stres hormonlarından olan kortizol salınımı artar ve vücut sıcaklığı yükselir.
- Tükeniş Evresi
Stres kaynağı ile başa çıkılmaz. Organizma başka stres kaynaklarına da açık hale gelir. Bağışıklık sistemi çöker.
“Her stres silinemez bir yara izi bırakır. Ve organizma stresli bir durumdan sağ çıkmanın bedelini biraz daha yaşlanarak öder.”
Prenatal Dönem ve Stres İlişkisi Nedir?
Yakın geçmişte sayısız hastalığın fetal dönemdeki değişimlerden meydana geldiğine ilişkin birçok araştırma yapılmış. Sonuçlarında bu dönemin gerçekten organizmayı etkilediğine dair gelişmelere kapılar açıldı.
Prenatal dönem, gebeliğin başlangıcından doğuma kadar olan süreçtir.
Stres kaynağı akut ya da kronik olarak ortaya çıkabilir.
Gebelik süresince annenin maruz kaldığı stres iki şekilde kendini gösterir. Birincisi stres sonucu anksiyete semptomları görülebilir. Bu sebeple sağlıksız davranışlar ortaya çıkabilir. İkincisi biyolojik olarak olumsuz sonuçlar olarak kendini gösterir.
Gebelik dönemde stres ile ilgili en çok konuşulan konu erken doğum ve gelişim geriliğine yol açmasıdır.
Yapılan birçok araştırmada erken doğum sebepleri annenin gebeliğin başlangıcında akut strese maruz kalan ya da gebeliğin sonlarına doğru depresyon ve anksiyete belirtileri ile ilişkilendirilir.
Sonuç olarak, yapılan çalışmalar prenatal dönem stresten etkilenir. Doğum komplikasyon riskini arttırabilir. Bebeğin dış dünyaya uyumda problemler ortaya çıkabilir,ilerleyen yaşlarda dil ve motor becerilerinde gelişmeme durumu ortaya çıkabilir,ürkek davranışlar gözlemlenebilir,depresif bozukluklar vs. olarak özetlenebilir.
Kaynakça ve İleri Okuma :
- http://openaccess.ogu.edu.tr:8080/xmlui/handle/11684/853
- http://acikerisim.deu.edu.tr/xmlui/handle/12345/11043
- https://www.ted.com/talks/kelly_mcgonigal_how_to_make_stress_your_friend/transcript?language=tr