Tüketiyoruz, her şeyi hem de.
Doyumsuzca ve arsızca istiyoruz.
Her şeyi denemek, her yeri görmek, her şarkıyı dinlemek, her zevki tatmak istiyoruz. Aldıkça fazlasını istiyor, çoğaldıkça kendi içimizde eksiliyoruz günden güne. Hiçbirinden haberimiz yok sadece. Bir şeylere ve bir yerlere ait olmaya çalışırken aslında kendi benliğimizden kopuyor, kendimize uzaklaşmalar yaşıyoruz sessizce.
Farkına varmıyoruz ilk etapta, hoş geliyor her şeyi yaşama arzusu ve doyumsuzluk. Birbiri ardına yapılan planlar, sırf kendimizi göstermek için gittiğimiz mekanlar, beğeni kaygısı taşıyan fotoğraflar, sırf popüler oldu diye dile tutturulan ‘an’da kalmalar.. Gerçekten yaşıyor muyuz ki bunları yoksa -mış gibi mi yapıyoruz herkese ve en kötüsü kendimize? Tat alıyor muyuz gerçekten eylemlerimizden yoksa öyle gözükmesi gerektiği için mi sürdürüyoruz tüm bunları? En son ne zaman gerçekten keyif alarak, sadece o eylemin içinde bulduk kendimizi mesela ya da en son ne zaman eğlendik doyasıya fotoğraf çekmeyi unutarak da olsa? Bilmiyorum. Tüketiyoruz, bilinçsizce ve derinliksiz. En değerli hazinemizi tükettiğimizin farkına varmıyoruz ancak onu kaybettikten sonra anlıyoruz.. Daha doğrusu anlayacağız. En değerli hazinemizi, ‘zamanımızı’ kaybediyoruz. Hayatımızda önemli bir yere sahip olmayan, bizi aşağı çeken gereksiz kişilere, gereksiz nesnelere ve gereksiz tüketimlere yatırıyoruz onu. Yaşamın tadına varamıyoruz onu tüketmeye çalışmaktan. Günlerimiz sadece takvim yaprağında tarih atarken değişim yaşıyor. Haftalar, aylar birbirini kovalıyor, geçen seneler her seferinde bizi hayrete düşürüyor. Çünkü biz o anları aslında yaşamıyor sadece tüketiyoruz. Hani çok acıktığımız zaman ne bulsak tıkınırcasına yeriz de ne yediğimizden bir şey anlamayız ya işte hayat da öyle. O kadar açız ki bazı şeylere ne bulsak hızla tüketiyor, hiçbirinden de gerekli tadı alamıyoruz. Daha çok zamanımız var sanıyoruz ya da bu tüketim devam edecek diye düşünüyoruz ama öyle olmuyor. Bir yerde durması hatta sona ermesi gerekiyor. Durduğunda ve en kötüsü sona erdiğinde kaybettiğimizi anlıyoruz. Aslında tükettiklerimizin bizden ve ruhumuzdan eksilmeler olduğunu görüyoruz. Kaybettiklerimizi kazanma hırsımız perçinleşiyor ama yine aynı tüketim çılgınlığına düşüyoruz. Sahip olduklarıyla yetinen, kendi içerisinde dengeli ve dingin birer insan olamıyoruz. Bu sonsuz döngü bizi içerisine alıyor, ondan nedense kurtulamıyoruz.
Tüketiyoruz, giysileri, yemekleri, müzikleri, ilişkileri. Hiçbirine özen göstermiyor, hiçbirinde anlam bulamıyoruz. Sırf yapmak için yaptığımız şeyler listesine ekliyoruz onları da. Sonra bir gün anlamaya başladığımızda gerçekleri genelde geç kalınmış oluyor ve bu geç kalmalar tüm ömre mal oluyor.
Geç kalmamak dileği ile..
İnsanın temel uğraşı haz almak ya da acıdan kaçınmak değil, yaşamında bir anlam bulmaktır.Viktor E. Frankl
İnsanın Anlam Arayışı
Psikolojik Danışmanlık lisans, Klinik Psikoloji yüksek lisans mezunuyum. Özellikle çocuk ve ergen psikolojisiyle ilgileniyorum. Varoluşçuluk ve felsefe özel ilgi alanlarım arasındadır. Yaşam boyu öğrenme ve gelişmeyi destekliyorum. Hobilerim arasında keman-piyano çalmak, yüzmek, bilmediğim şehirleri, dilleri, kültürleri, lezzetleri, müzikleri ve kitapları keşfetmek yer almaktadır.
İçerik Üretim Komisyonu üyesiyim.
İletişim: mervesahinler@hipokampusakademi.com