“Aldığın her nefesi fırsat bil, ot değilsin yeniden bitmezsin” demiş Ömer Hayyam. Hayat öylesine uçsuz bucaksız gelir ki, aslında bir nefesin kıymeti ancak onu kaybedince anlaşılabilir. Bir nefes.. Basit geliyor değil mi? O zaman neden bu yazıyı okumanı istediğimi kısaca anlatayım.
Merhaba sevgili okurum. Pek iyi yaptın, teşekkür ederim geldiğin için. Başlık ilgini çekmiştir de gelmişsindir umarım. Çünkü olmasını istediğim buydu. Sana bu yazıyı 1 yıldır koronavirüs hastalarının tedavi ve bakımlarının yapıldığı yoğun bakım ünitesinde çalışan bir hemşire, bir dost olarak yazıyorum. Süreç hepimizi yıprattı. Sen evinden ayrılamadın, işine okuluna gidemedin, sosyal aktivitelerini gerçekleştiremedin. Benim içinse süreç biraz daha farklıydı. Ben, “Nasıl enfekte olmam? Hastalarıma yetebilecek miyim? Bugün birilerini ailesine kavuşturabilecek miyim?” sorularıyla 1 yıldır kendimi sorguluyorum. Yoruldum, evet. Fiziksel olarak da ama daha çok ruhen. Şimdi sana kapalı kapılar ardındaki yoğun bakım ünitesinden bir hikayeyi anlatmak istiyorum. Bir fincan kahve eşliğinde, loş bir ortamda arkana yaslanıp okuyabilirsen çok sevinirim. Dilersen başlayalım.
Saat 08:05.
Yoğun bakımda her sabah olan koşturmacanın arasında yeni gelen ekip olarak, hastaları teslim alıyoruz. 57 yaşlarında bir amca, gözü sürekli monitörde.
-Nefesim iyi mi kızım nasıl? diye soruyor, nefes nefese.
-Hemşireniz birazdan gelecek iyisiniz sakin olun lütfen, diyorum. İyi olmadığı belli, kendisi de epey endişeli.
Sonrasında kendisi 24 saat boyunca bakacağım hasta oluyor. Hasta başına gidiyorum. O günkü hikayemi başlatıyorum.
-Merhaba, bugün hemşireniz benim, yarın sabaha kadar birlikteyiz, diyerek kendimi tanıtıyorum.
-Aman kızım ne de iyi ettin, hoş geldin diyor ve gülümsüyor.
Koronavirüs hastalarının yoğun bakımdaki takibinde birincil önemli değer, hastanın oksijen değeri olarak ifade ettiğimiz saturasyon değeridir. Biz, bu değeri yükseltmek adına hastaları, direkt olarak makineye bağlamıyoruz. Yani sizlerin televizyonlarda “entübe etmek” olarak gördüğünüz gerçeği, biz cevap alamadığımız hastalara uyguluyoruz. Çünkü o kısımdan sonrası işler biraz daha karmaşık hale geliyor.
Amca, oksijen almasına rağmen bir türlü değerleri iyileşmiyor, doktorlara bildirdiğimde daha çok oksijen verip akciğerdeki boşlukları açabilmemiz için farklı bir uygulamada bulunmam gerektiğini söylüyor. Yüzünü kapsayacak bir maske yerleştirmem gerektiğini anlıyorum, ama amca endişeli ve oldukça sıkılmış gözüktüğü için öncelikle ikna etmeye çalışıyorum. Anksiyete düzeyi arttıkça daha çok nefes almaya çalışıyor ve bu durum onu hayli yıpratıyor.
-Amca, akciğerlerinin açılması için biraz dayanman gerekiyor bu maske çok sıkacak ama çıkarmaman gerekiyor lütfen dayan, diyorum.
-Ne zormuş be kızım, diyor.
-Neymiş zor olan amca?, diyorum.
-Dünyanın parası, malı, mülkü var. Şimdi sana tüm paramı versem, bana nefesimi geri verebilir misin?, diyor.
Susup kalıyorum. Çünkü haklı. Ona parasıyla alamayacağı bir durumu sağlamaya çalışıyorum, elimden bir şey gelmiyor, çaresizce tedavisini yapıyorum. Bana kızından bahsediyor, dinlemeye koyuluyorum, biraz da bu ortamdan mental olarak uzaklaşmaya olan ihtiyacını anlıyorum.
-Ellerinden öper 4 yaşında bir kız torunum var, buradan çıkayım parka gideceğiz onunla, beni bekler bütün gün şimdi nasıl da özledim, diyor.
-Sen önce bir iyileş parka da gidersiniz, diyorum.
Zaman su gibi akıp geçiyor. Gözümü bir an bile üzerinden ayıramıyorum. Çünkü her an durumu kötüleşebilir, makineye bağlayabiliriz.
Saat 23:15. Nöbetin 16. saati bitmek üzere. Amca düşen oksijen değerlerini anlıyor ve bana nöbetin en kötü anlarından birini yaşatıyor:
-Uyutmazsınız beni değil mi kızım, uyuyanlar geri dönmüyorlar televizyonda hepsini gördüm, ölmek istemiyorum kızım ne olur uyutmayın beni, diyor.
Susup kalıyorum. Destek olmaya çalışsam da içimden ağlamak gelse de kendimi tutuyor, ona moral vermeye onun nefesi olmaya çalışıyorum
-Amcacım iyisin, merak etme olur mu, senin yanındayız buradan iyi olup çıkacaksın, diyorum.
Bazı otörler, hastanede yatmakta olan bir COVID-19 hastasının nazal kanül veya noninvaziv mekanik ventilasyon ile yüksek akım oksijen tedavileri alırken mümkün olduğunca yüz üstü (prone) pozisyonda vakit geçirmesinin hasta açısından uygun ve emniyetli olduğunu savunmaktadırlar. Bu sebeple hastamı olabildiğince yüz üstü yatırmaya çalışıyorum.
Saat 23:35.. Oksijenlenmesini arttırmak için yüz üstü yatırdığım hastamı, geri döndürürken “iyi değilim” dediğini duyuyorum, orada olan doktor ve hemşirelerden yardım istiyorum. Solunumu kötüleşen hastamın gözlerimin önünde solunum cihazına bağlanmasına tanık oluyorum. 16 saatin nasıl 16 yıl kadar uzun geçtiğini düşünüp hastamın uyumasını izliyorum. Çok yoruldu, uyusun dinlenip akciğerleri iyileşecek, bizimle kalacak diyorum. 2 gün sonra geldiğim nöbette hastamın olmadığını görüyorum.
Süreci benim için en basit haliyle anlatmaya çalıştım sana. Daha da zor günler geçiriyoruz. O tulumların, maskelerin siperliklerin içinde zor nefes aldığımız, hastalarımızın gözümüzün önünde kötüleştiğini gördüğümüz yıpratıcı zor günler.. Hastaların ölmemek için direndikleri, bir nefes için yalvardıklarını gördüğümüz.. Ama yine de bizim umudumuz sonsuz, yeneceğiz, bitireceğiz! Sen de lütfen evinden çıkma bize yardımcı ol lütfen!
Ellerimizle şifa dağıttığımız, ölümün değil yaşamanın çiçekler açtığı nice güzel günlere!
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Ayoğulu, H., Türkiye Diyabet ve Obezite Dergisi / Turkish Journal of Diabetes and Obesity, COVID-19 Hastalarında Yoğun Bakım Yaklaşımı,2020.
- https://covid19.saglik.gov.tr/Eklenti/39297/0/covid19rehberiagirpnomoniardssepsisveseptiksokyontemipdf.pdf