Bülent Kadri Gültekin, Sermin Kesebir ve Lut Tamam‘ın 2014 yılında Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar Dergisi‘nde yayınlanan ”Türkiye’de Bipolar Bozukluk” isimli makalesinden alınan verilere göre:
Psikiyatrik epidemiyoloji alanında son yıllarda geçerli ve güvenilir yapılandırılmış tanı görüşme araçlarının geliştirilmesi, ülkeler arası paralel çalışmaların yapılması, klinik epidemiyolojik araştırmaların yapılmaya başlanmasıyla birlikte özellikle tanımlayıcı araştırmalarda önemli gelişmeler sağlanmıştır. Psikiyatrik epidemiyoloji alanında yapılan çalışmaların sağladığı verilerle koruyucu ruh sağlığı hizmetlerinin planlanması ve uygulanması, risk etkenlerinin kontrol altına alınmaya çalışılması, risk gruplarının yakından izlenmesi, yeti yitiminin azaltılması, topluma sunulan hizmetin iyileştirilmesi gibi çok sayıda yarar sağlanabilir. Epidemiyolojik çalışmalarda ilk aşamada, tedavi kurumlarının kayıtlarından yararlanır. İkinci olarak toplum örneklemli çalışmaları gereksinir. Üçüncü aşamada ise özel tanımlanmış gruplarla ve kültürlerarası farklılıklarla ilgilenir.
Ülkemizdeki epidemiyolojik çalışmalar tanımlayıcı olmanın ötesine geçememiştir. Bipolar bozukluk özelinde böyle bir çalışma bulunmamaktadır. Bununla birlikte, ülkemizin değişik bölgelerinde yapılmış çalışmaların bulgularının gözden geçirilerek oluşturulacak bir profilin, hastalığın bize özgü özelliklerinin tanınmasına ve risk ve koruyucu etkenlerinin saptanmasına katkısı olacaktır.
Yaygınlık ve Sosyodemografik Özellikler
Ülkemizde çoğunlukla büyük şehirlerde yapılmış olan çalışmalarda bipolar olguların eğitim yılı ortalaması görece yüksek olarak izlenirken (10 yılın üzeri), orta ölçekli şehirlerde yapılan çalışmalarda eğitim yılı ortalamasının düştüğü görülmüştür. Bu çalışmalarda olguların yarıya yakını 5 yıl ve altı eğitim süresine sahiptir. Erken başlangıç yaşı eğitim süresini kısaltan bir etken olabilir. Dizinde yer bulan, bipolar bozukluğun yüksek sosyoekonomik düzeye sahip bireylerde daha sık görüldüğü bilgisi ülkemizde yapılmış çalışmalarda doğrulanmış bir bulgu değildir.
Başlangıç Yaşı ve Tanı
Kesebir ve arkadaşları geç başlangıçlı olguların oranını %13.4 olarak bulmuşlardır. Elli yaş üzeri için bu oran %5.5, 60 yaş üzeri için %2.3 olarak hesaplanmıştır. Geç başlangıçlı grupta erkek cinsiyet, karma atak, psikotik bulgu, hipertimik mizaç, hipertansiyon, diyabet ve serebrovasküler hastalık gibi üçüncü eksen tanıları daha sık bulunmuştur. Ülkemizde yapılan çalışmalarda bipolar olgularda hastalığın başlangıç yaşı ortalaması 23.8 ile 27.7 yıl arasında değişmektedir. Bipolar olgularda, tanı alana dek geçen süre ülkemizde yapılmış çalışmalarda 2.2(±4.7) ve 11.3(±2.5) yıl olarak bildirilmiştir.
Klinik Gidiş
Bilici ve arkadaşlarının bipolar bozukluk tanılı olgularda geçirilmiş atak sayısını ortalama 2.55(±2.79) olarak bildirmişlerdir. Ülkemizdeki çalışmalarda sıklıkla atak sayısı bildirilmekle birlikte, atak sıklığı hastalığın gidişi ile ilgili daha net bir bilgi sunmaktadır. Buna göre, hastalık süresi temel alınarak hesaplanan frekans 0.3 atak/yıl olmaktadır ki bu sayı bipolar bozukluğun seyri için iyi bir prognostik ölçüdür. Çalışmalarda manik ve depresif atak süresi bir ayın altında olarak bildirilmiştir. Dizinde, mani için 4-6, depresyon için 8 haftalık atak süreleri bildirilmektedir. İlk 2 çalışmadaki olguların iyi prognozlu olgular ve ayaktan hasta grubu olduğu düşünülebilir. Ülkemizde bipolar bozuklukta ileriye dönük tek bir izlem çalışmasına rastlanıldı. Bu çalışmada, bir yılın sonunda tekrarlama oranı %31.2 olarak bildirilmiştir.
Bipolar bozuklukta psikotik bulgu %50 oranında bulunmaktadır. Ülkemizde yapılan çalışmalarda da benzer oranlar bulunmuştur. Psikotik bulgu bipolar bozuklukta özkıyım riskini artırmaktadır. Bipolar bozuklukta özkıyım girişimi sıklığı, ülkemizde yapılmış çalışmalarda %7.5 ile %70 arasında bildirilmiştir. Örneklem büyüdükçe özkıyım girişimi oranının azaldığı dikkat çekmektedir.
Aile Öyküsü
Olguların birinci derece yakınlarında bozukluk %24.3 oranında saptanmıştır. Bu oran %10 olarak dile getirilen ailesel yükün üzerinde olmakla birlikte, klinik örneklemde daha yüksek bulunmuş olabilir. Ailesel yüklülüğün olduğu durumda hastalık daha şiddetli seyretmesi ve bu olguların daha sık hekime başvuruyor olması ile açıklanabilir.
Eştanı
Bipolar bozuklukta oldukça sık rastlanılan, gerek hastalığın gidişi gerekse tedavisi üzerine önemli etkileri olan eştanı, dizindeki %60’a varan oranlarla karşılaştırıldığında,ülkemize ait çalışmalarda daha düşük sayılabilecek oranlardadır. Birinci eksende herhangi bir eştanı için bu oranlar % 12 ile %46 arasındadır. İlk sırada anksiyete bozuklukları, ikinci sırada alkol ve madde kullanım bozuklukları (MKB) yer almaktadır. Anksiyete bozuklukları içerisinde ise, en sık izlenen bozukluklar yaygın anksiyete bozukluğu ve obsesif kompulsif bozukluktur (OKB). Anksiyete bozukluğu kadın, MKB erkek olgularda daha sık bulunmaktadır. Ülkemizde, bipolar bozuklukta dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) sıklığı %16.3 ile %23.3 arasında bildirilmiştir. Bu çalışmalarda DEHB eştanısı daha erken başlangıç ve daha yüksek atak sayıları ile birliktedir. Bipolar bozuklukta OKB oranları ise %12.8 ile %20 arasında bildirilmiştir.
Tedavi
Depresif, manik, karma ve iyilik olmak üzere her dönemde, ilk üç sırada yer almak üzere, en sık kullanılan ilaçlar, lityum, sodyum valproat ve ketiyapindir. Ketiyapin diğer üç dönemde üçüncü sırada yer alırken karma atakta ilk sırada gelmektedir. Karma atakta daha az etkin olduğu konusunda görüş birliği olan lityum ise valproatın önünde yer almaktadır. Depresif ataktaki etkinliği lityumun gerisinde olan valproat ise bu çalışmada lityum ve ketiyapinin önünde ilk sırada yer almaktadır. Lityum manik atak tedavisinde ve iyilik döneminde en çok kullanılan ilaçtır. Olanzapin ve risperidon mani ve karma atakta bunların ardından, depresif atakta lamotrijinin ardından, iyilik döneminde ise ilk üç ilacın ardından gelmektedir. Bu verileri yorumlayacak olursak, ülkemizde, bipolar bozukluğun tedavisinde, ketiyapin, adeta bir duygudurum dengeleyici ilaç gibi kabul edilmekte ve kullanılmaktadır. Son yıllarda gerek Avrupa gerekse Amerika’da yeniden değerinin iade edilmeye çalışıldığı lityum ülkemizde en yaygın kullanılan duygudurum dengeleyicidir.
Sonuç
Türkiye’de bipolar bozukluk konusunda yayınlar artmakla beraber, çalışmaların tamamına yakını başvuru esaslı ya da yatan hasta verileridir. Bu durum verilerin genellenebilirliğini kısıtlamaktadır. Toplum temelli epidemiyolojik çalışmaların yapılması, Türkiye’nin değişik bölgelerinde yapılmış klinik çalışma verilerinin bir havuzda toplanması hastalığın bize özgü özelliklerinin tanınmasına, risk ve koruyucu etkenlerinin saptanmasına katkısı olacaktır. Son dönemde yapılan az sayıdaki toplum temelli çalışma ve çok merkezli klinik çalışma gelecek için umut vericidir.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Gültekin, B. K., Kesebir, S., & Tamam, L. (2014). Türkiye’de Bipolar Bozukluk. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 6(2), 199-209.
Psikiyatri hemşireliği yüksek lisans öğrencisi . Nöropsikoloji, psikoseksüel bozukluklar ve psikoterapi ilgi alanlı keşif sever.