Güzel bir başlık oldu diye düşünüyorum sevgili okurum. Öncelikle merhaba. Söze direk girmiş oldum affına sığınarak. Bugün seni alıp mutlu insanların hüküm sürdüğü, güzelliklerle bezeli, kötü insanların akıllarını başlarına getiren cezaların verildiği o meşhur Kaf dağının ardına, ankaların yanına götüreceğim. Dilersen arkana yaslanıp bir fincan kahve eşliğinde, loş bir ışıkta okumaya başlayabilirsin. Keyifli okumalar..
“Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken; bir varmış bir yokmuş” gibi nicesiyle başlayan, “onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine” diye bitirilen umut vaat eden kısa hikayeler. Evet, bugün masallara bakacağız. Çocuklardan yetişkinlere kadar herkesi içine alan, sarıl sarmalayan masallara.. Çocukken bizlere iyiyi güzeli doğruyu yanlışı hem mizahi yönüyle hem de eğitici yönüyle masallar aktarmıştır. Her zaman çocukken mi ihtiyaç duyarız peki? Yoksa masal dinleyip uzun bir uykuya dalmak mı isteriz yetişkinliğimizde? Kaf dağının ardındaki ankalar sadece çocukken mi merak edilir? Uyuyan güzeli uyandıran prensi sadece 5 yaşında mı hayal ederiz? İşte şimdi bunların cevaplarına bakacağız.
İnsanoğlu kendi yaşam gerçeğini, çözüm önerilerini, beklentilerini masal olaylarına ve masal kahramanlarına yükleyerek anlatmış ve asırlardır bu yolla gelecek kuşakları ikaz etmeye, eğitmeye, yaşamın zorluklarına karşı onları donanımlı kılmaya çalışmıştır (Şahin, 2011).
Masallar en acı dersi bile tatlandırarak verdiğinden, örnek davranışların insan bilincine aktarılıp yerleştirilmesinde yardımcı olacak eğitim aracı olarak görülmektedir. Özellikle sonu mutlu biten masalların çocukların gelişmesinde, kendilerini keşfetmelerinde, dünyaya umutla bakmalarında, onlara iyi ve doğru değerlerin öğretilmesinde önemi büyüktür. Dürüstlük, sabır, adalet, eşitlik, bağlılık gibi evrensel değerler en güzel kendilerini masallarda dile getirirler. Bu yönleriyle masallar yüzlerce yıllık deneyimlerden süzülüp gelen eşsiz eğiticiler olarak görülmektedir. Bu nedenle masalların çocuklar, gençler hatta yetişkinlerin eğitimindeki etkileri daha 1400’lü yıllarda keşfedilmiştir (Yılmaz, 2012).
Fantastik kurgulardan önce, sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılan, bir insanın ya da bir milletin acılarını, sevinçlerini, mücadelelerini anlatan efsaneler ve dilden dile dolaşan, çocukları uyutmak için anlatılan masallar vardı. 20. yüzyılsa daha fantastik, daha ilgi çekici, daha büyüleyici, daha teknolojik ama aslında amacı eskisinden farklı olmayan masalların zamanıdır (Şeşen, 2008).
Masallarda toplumun her sınıfına ait insanların yan yana bulunarak etkileşim ve iletişim içinde olmaları, çocukların, gerçeği hayalleri ile mukayese ederek somutlaştırmasına yardım eder. Yani masallarda her gruptan insan kendini bulabilmektedir. Çünkü her kesimden bireyler kendilerini masal kahramanlarına benzeterek ilerlemeyi ister.
“Masallar kuşlar gibidir, nerede uçarlarsa oralıdır” der Fransız asıllı masal anlatıcısı ve masal eğitmeni Judith Malika Liberman. Masallar sadece çocuklar için değilmiş meğer. Eğitmen bize bunu anlatmış bir röportajında. Masal dinlemenin ya da okumanın yaşının olmadığını, her yaşa uygun masal olduğunu, masalın çığır açtığını da eklemiş sözlerinin devamına.
Evet gerçekten öyle. Masal okumanın da dinlemenin de yaşı yok. Ünlü düşünür Cezmi Ersöz “Masallar çocukken uyuyana kadar, büyüyünce uyanana kadarmış” der. Aslında bize, uyanık kalmak için de uyumak için de masallara ihtiyaç duyduğumuzu anlatıyor.
Müjdat Gezen’ in çok sevdiğim bir röportajında kullandığı cümle aklıma geliyor:
“Masallar çocuklar uyusun, büyükler de uyansın diye anlatılır, yazılır.” Ne de güzel söylemiş değil mi? Sözlerine masalların aslında çocuklar için değil yetişkinler için ders verici nitelikte olduğunu da eklemiş. 2018 yılında yazmış olduğu “Masallar” kitabına alt yazı olarak bu yüzden “küçükler için değil” cümlesini de eklemiş.
Öyle zor zamanlardan geçeriz ki.. Kendimizi yalnız hissettiğimiz, bizi hiçbir yerin almadığı, duvarların üstümüze geldiği zamanlar. Bu zamanlarda kendimizi kaybetmek, sığabileceğimiz bir yer bulmak bize çok iyi gelir. Bu dönemde, Kaf dağına gitme fikri kurtarıcı olabilir 🙂 Ancak masalların çocuklara has olduğunu savunan düşünce yapısı da yok değildir. Toplumun kırılması gereken bu düşünce yapısı, insanların kendilerini mutlu hissetmesine de engel olabilmektedir. “Bu yaşta masal mı dinliyorsun?” ya da “kaç yaşında adam masal okur mu hiç çocuklaşma” gibi toplumu geriye götüren cümleleri çoğu zihniyetten dinleyebiliyoruz. Oysaki onun mutluluğuna onlar da ulaşsa yadırgadığı, eleştirdiği kişiden çok daha fazla masala sığınacağı savı oldukça yerinde olacaktır.
Düşünce değiştirmek zor değildir. Toplumumuzda çocukça görülen bu tarz yaklaşımlarımızdan arınmalı, bireyleri eleştirmeden önce eleştirilerimizin ne yöne ilerleyeceğinin farkında olmalı, birisi için pozitif olan bir düşünceyi, negatife dönüştürmemeliyiz. Ayrıca bırakalım çocuklaşalım. İnanın herkesin bazen en çok ihtiyaç duyduğu şey biraz olsun çocuklaşmaktır çünkü. Bir yanımızın hep çocuk kalması, çiçekler açması dileklerimle..
Gökten üç elma düşmüş, biri kahramana, biri anlatana, biri de dinleyenlere 🙂
Kaynakça
- Şahin, M. (2011). Masalların çocuk gelişimine etkilerinin öğretmen görüşleri açısından incelenmesi. Millî Folklor; 23(89).
- Yılmaz, A. (2012). Çocuk eğitiminde masalın yeri. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi; (25), 299-306.
- Şeşen, E. (2008). Büyüklere masallar: fantastik filmler ve gündelik yaşamda büyünün yeniden keşfi. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi; (27), 77-98.
Tam da bu konuyu ele alan masal terapisi, sanat terapisi gibi ekoller var. İlgisi olanlar için yardımcı olabilir. Yazıda bulunan Müjdat Gezen’e ait olduğu söylenen sözü de çok beğendim. Yazınız ve emeğiniz için teşekkür ederim.