Winnicott; bebeğin dünyaya geldiğinde ayrı ve bütün olarak var olmadığını, yalnızca bir ilişki içerisinde var olabileceğini ve birincil bakım verenin ona sunduğu çevre sayesinde gelişebileceğini ifade etmiştir (Winnicot, 1956). Bebeğin, yaşamın ilk dönemlerinde “tam bir bağımlılık” durumunda olduğunu, “ben” ve “ben olmayanı” ayıramadığını eklemiştir. Tam bağımlılık sürecinden sonra bebek, öncelikle “göreli bağımlılık” dönemine adım atar. Daha sonra giderek bağımsızlaşmaya başlar. Ancak bebek, savunmasız ve annenin ilgisi olmadan yaşamını sürdüremeyeceğinden gelişebilmek ve potansiyelini gerçekleştirebilmek için kolaylaştırıcı çevreye gereksinim duyar. Bu kolaylaştırıcı çevre birincil annelik meşguliyetiyle sağlanabilir (Sarısoy, 2016).
Birincil annelik meşguliyetinde, anne bebeğinin ihtiyaçlarına oldukça duyarlıdır. Bebeğin ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçları gibi algılar. Bu durum gebelik süreci boyunca devam eder, doğumla en yüksek düzeye ulaşır; doğumdan birkaç hafta sonra azalır ve kolay kolay hatırlanmaz. Winnicott, annenin çevreden uzaklaştığı, içine kapandığı ve doğacak bebeğe odaklandığı bu dönemi “normal bir hastalık” olarak da tanımlamaktadır. Doğumdan sonra gittikçe etkisi azalan bu duyarlılık, zamanla “yeterince iyi anne” kavramına dönüşür ve farklılaşır (Sarısoy, 2016).
Yeterince iyi anne, bütün bakım verme uygulamalarını kucaklayıcı çevre kapsamında sunar. Kucaklayıcı çevre, annenin bebeğe bakım verme sürecinde, bebeği güvenli bir biçimde kollarında tuttuğu ve fiziksel açıdan yakın bir konumda tutmasıdır. Diğer yandan bu kavram, anne ile bebek arasındaki duygusal bağı da yansıtmaktadır. Bebeğin kucaklanarak duygularının ve spontan mimiklerinin anne tarafından bebeğe tekrar yansıtılmasıyla bebek kendi duygularını fark eder. Ayrıca kendi varlığının ve zamanla onu aynalayan başka bir bireyin varlığının da farkına varır. Böylece bebeğin gelişmekte olan egosu anne tarafından desteklenir ve zamanla bebeğin güven duygusu gelişir (Sarısoy, 2016).
Yukarıda vurgulandığı birincil annelik meşguliyetinde anne bebeğin ihtiyaçlarına duyarlıdır. Örneğin; bebek acıktığı anda anne bunu hisseder ve bebeğin bu ihtiyacını hemen karşılar (Tathan, 2014). Bu dönemde bebek annenin bir bütün ve kendisinden bağımsız bir birey olarak var olduğunu algılayamaz. “Eğer her istediğimde ihtiyacımı karşılıyorsa o halde o benim eserim” yanılgısını yaşar. Böylece bebeğin ihtiyaçlarına verilen eş duyumlu yanıtlar bebekte “tüm güçlülük” hislerinin gelişmesine olanak sunar. Winnicott’a göre dışarıdaki çevrenin tehlikelerine ve zorluklarına karşı dayanıklı bir benlik geliştirmede bu erken dönemde kazanılan “tüm güçlülük” hisleri oldukça önemlidir (Tathan, 2014). Ancak bebek, tüm güçlülük hissini kazandıktan sonra bebeğin gerçeklerle aşamalı ve uygun bir şekilde yüzleştirilmesi ve fantezi yerine gerçek dünyaya adapte edilmesi gerekmektedir. Bu çok hassas bir süreçtir. Bebeğin hayal kırıklıklarını tolere etme ve annenin yetersizliğini kabullenme kapasitesi geliştikçe, annenin bebeğinin gereksinimlerine adaptasyonunun giderek azalması gerekmektedir. Winnicott bebeğin kısıtlı bir süre için zihninde anne imajını tutabilme kapasitesine sahip olduğunu öne sürmektedir (Winnicot, 1956; Sarısoy, 2016). Eğer anne kısıtlı bir süre zarfında bebeğin çevresinden uzaklaştıysa, bebek zihnindeki imaj yardımı ile bu durumla baş edebilir. Ancak eğer anne, bebeğin tolere edebileceği süreden daha uzun bir süre bebekten uzak kalırsa, bu süreç bebeğin “var olmaya devam etme” algısına zarar verecektir. Bu durumda bebeğin tüm güçlülük duyguları, erken ve sert bir şekilde yıkılır. Tüm güçlülük duygularının yıkılması anneye uyum sağlamaya ve sahte benliğin oluşmasına neden olabilir (Tathan, 2014). Yeterince iyi annenin asıl sorumluluğu bebeğinin kapasite ve sınırlarını göz önünde bulundurarak bebeği dış gerçekliğe adapte etmektir. Ancak bu adaptasyon süreci aşamalı olarak gerçekleştirilmelidir (Winnicot, 1965).
Winnicott’a göre yeterince iyi anne ve bu annenin bebeğe sunduğu kucaklayıcı çevre aracılığıyla bebeğin kişiliği giderek bütünleşir. Bu süreçte benliğin somatik ve psişik bölümleri birleşerek bir bütün oluşturur ve bebek sağlam bir ego geliştirir (Sarısoy, 2016).
Sonuç olarak doğumun ilk dönemlerinde bebeğin tüm ihtiyaçlarının zamanında, eksiksiz ve nitelikli bir biçimde karşılanması gerekmektedir. Zamanla annenin mükemmel olmadığı, bebeğin dışında bir birey ve farklı bir bütün olduğu, her ihtiyacına hemen karşılık veremeyeceği öğretilmelidir. Ancak bu süreç mutlaka aşamalı olarak gerçekleştirilmeli, bebeğin fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne zarar verilmemelidir.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Sarısoy, G. (2016). Winnicott’ın Gerçek Benlik ve Sahte Benlik Kavramlarının Bir Vaka ve Terapi İlişkisi Bağlamında İncelenmesi. Ayna Klinik Psikoloji Dergisi, 3(1), 1-15.
- Winnicot D.W. (1956). Primary Maternal Preoccupation. Collected Papers: Through Paediatrics to Psychoanalysis, London: Tavistock Publications
- Tathan, E. (2014). Winnicott’ın Nesne İlişkileri Kuramı ile SomatoformBozuklukların İncelenmesi: Ağrı Bozukluğu Vakası. Ayna Klinik Psikoloji Dergisi, 1(3), 17-28.
- Winnicot D.W. (1965). Bireyin gelişimi ve aile. (Çev. S. Nirven, N. ve Diner, N.) İstanbul: Pinhan yayıncılık
İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa’da çalışmaktadır. Ruh sağlığı ve psikiyatri hemşireliğinde doktorant ve akademisyendir.
iletişim: ozlem@hipokampusakademi.com ozlemkackin.711@gmail.com