Acıbadem Üniversitesi‘nden Mehmet Ergen ve Yeşim Işıl Ülman‘nın “Nörobilim, Nöroteknoloji, Yalan Tespiti ve Etik” konulu 2012 yılında yayınlanmış makalelerine göre:
Yalan söylemeyle ilgili ipuçlarının doğrudan beyinde araştırma yöntemleri elektroensefalografi (EEG) ve fonksiyonel nörogörüntüleme olarak iki başlık altında toplanabilir. Belirli bir duyusal uyaran veya uyarana verilen motor bir yanıtla birlikte beynin elektriksel aktivitesinde gerçekleşen dalgalara olaya ilişkin potansiyeller denir. Bu beyin dalgaları arasında en çok bilinen ve kognitif elektrofizyoloji araştırmalarına konu olan P300 dalgası uyaranların fiziksel özelliklerinden çok uyaranın bir bağlam içinde yer alması, dikkat kaynaklarının söz konusu uyarana yönlendirilmesi, bellekteki izlerle karşılaştırılması gibi geniş ölçekte kognitif süreçlerle ilişkilendirilmiştir. P300 dalgasının suça karışmaya dair bir tespit aracı olarak kullanımı önerilmiştir. Bunun kişiye gösterilen resimler dizisi arasına suça ilişkin ipuçları içeren, çağrıştıran görüntülerin (örn. Cinayetin işlendiği evin dışarıdan çekilmiş bir fotoğrafı) dahil edilmektedir. Suça dair görüntülerin gerçek suçluda P300 potansiyeli oluşturduğu, buna karşılık olayla ilgisiz kişilerde bu potansiyelin oluşmadığı bildirilmiştir.
Laboratuvar ortamındaki araştırmalarda %85-90 oranında başarılı bulunmasına karşın, yapılmış tek saha çalışmasında ise şans düzeyine (%50) yakın bulunmuştur. Beyin parmak izi olarak da bilinen bu yöntem öne sürüldüğü yıldan itibaren A.B.D.’de güvenlik, savunma ve istihbarat teşkilatlarınca araştırma teşviği görmüş, ancak daha sonra 2001 yılında hazırlanan resmi raporda yöntemin kullanımının sınırlı olabileceği, mevcut poligraf destekli sorguya ek bir katkısının bulunmadığı belirtilmiştir.
EEG’ye göre daha yeni geliştirilmiş olan fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRG) ve daha az yaygın olmakla birlikte pozitron emisyon tomografisi (PET) yöntemleriyle beyinde nöronal metabolizmada lokal artış ve azalışlar haritalanmaktadır. Fonksiyonel nörogörüntülemedeki ilerlemeyle birlikte, özellikle fMRG’nin yalan ifadenin tespit edilmesinde kullanılabilirliği sorgulanmaya başlanmıştır. Bu çalışmalarda yalan söylemeyle birlikte beyinde ventrolateral ve dorsolateral prefrontal kortekste, anteriyor singulat kortekste fMRG sinyalinin, kontrol koşuluna kıyasla kuvvetlendiği gösterilmiştir. Tüm beyin bölgelerinden elde edilen fMRG sinyalinin bir arada ele alındığı bir örüntü tanıma algoritması kullanılarak yapılan laboratuvar çalışmasında doğru ve yalan söyleyenlerin %90 oranında başarıyla tespit edildiği bildirilmiştir.
Nöroteknoloji ile doğru ve yalan ifadenin tespiti, etik tartışmalar
Son yıllarda, nörobilimdeki benzersiz gelişmeler, nöroetik adı verilen yeni bir çalışma alanının doğmasına da yol açmıştır. Nöroetik terimi, ilk kez 2002 yılında, ABD’de New York Times gazetesinde çalışan gazeteci William Safire tarafından bir konferansta kullanılmasının hemen ardından, akademik çevrelerde ve kamuoyunda benimsenmiştir. Nöroetik çalışma alanı, nörobilim araştırmalarının ve uygulamalarının ortaya çıkardığı etik, toplumsal ve hukuki etkilerin incelenmesini kapsar. Nöroetik bu kapsamıyla, ahlak felsefesinin ve nörobilimin insan bilimleriyle etkileşime girdiği disiplinlerarası bir alanı tanımlar; nörobilim araştırmalarının ve klinik uygulamaların kamu alanına yansımasının yaratabileceği etik meseleler üzerine odaklanır.
Nöroetiğin bir başka önemli ilgi alanı nörogörüntüleme ve çeşitli nörofizyolojik ölçüm teknolojilerinin klinik ortam dışında uygulamalarının etik yönüdür. Nöroteknolojik uygulamalar ile kişinin doğru ya da yalan söylediğinin araştırılması, insan zihninin bu teknikler yardımı ile okunması gündemdedir. Üstelik bu tekniklerin toplumsal ve ekonomik talepler doğrultusunda vulgarize biçimde hızla kullanıma açılması yönünde beklenti oluşması söz konusudur. Nöroteknolojilerin, öncelikle insan üzerinde uygulanabilmesi için hekim ya da araştırmacı tarafından bilimsel ve tıbbi yönden gereği ve yararı değerlendirilmiş olmalıdır. Ayrıca, uygulamadan sonra elde edilen bilgi ve verilerin bilimsel ve tıbbi açıdan değerlendirilmesinin, açıklanmasının ve yorumlanmasının bir hekim ve/veya araştırmacı tarafından yapılması kişinin yararı açısından önemlidir.
Beyin görüntüleme teknikleri, poligrafi, EEG, fMRG gibi teknolojilerin, yalan ifadenin tespitine yönelik olarak kullanımını etik yönden incelerken, bilimsel düşünceyi geliştirme amacına hizmet edip edemeyeceği öncelikle incelenmelidir.
Bilimsel araştırmalar, insan onuru ve kimliği korunarak, hiç bir ayrım gözetilmeden, insanın bedensel ve ruhsal bütünlüğüne, temel hak ve özgürlüklerine saygı gösterilerek yapılabilir. Tıpta ve biyolojik bilimlerde ilerlemelerin yaşam kurtarmaya, insan yaşamının niteliğini geliştirmeye yarar getireceği unutulmadan, araştırma özgürlüğünü koruyarak, ancak insan sağlığını ve esenliğini üstün tutarak yürütülebilir.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Ergen M., Ülman Y., Nörobilim, Nöroteknoloji, Yalan Tespiti ve Etik, Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, Temmuz 2012