“Olumlu” duyguları ve düşünceleri daha fazla yaşamak, “olumsuz” ve “kötü” duygulardan, düşüncelerden ise kaçınmak isteriz. İç dünyamızdaki bu yaşantılardan kaçınmak çabası, duygusal kontrol ajandamızı oluşturur (Russ, 2018). Bu ajanda, kötü duygu ve düşüncelerden kurtulmak için yaptığımız her şeyi içermektedir. Bu eylemler can sıkıntısından kurtulmak için alkol almaktan, iyi hissetmek için dua etmeye kadar birçok davranışı kapsamaktadır. Aynı zamanda bu eylemler sadece dış dünyada görülen tepkilerimizi değil (örneğin sigara içmek), aynı zamanda iç dünyamızdaki davranışları (örneğin hayal kurma) da kapsamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, duygu veya düşüncelerimizi kontrol etme çabasının duygusal kontrol ajandasını oluşturduğudur (Strohsal, Robinson ve Gustavsson, 2017). Eğer bir eylemi istediğimiz ve değerli bulduğumuz bir amaç doğrultusunda yapıyorsak bu davranışın bir kontrol ajandası olmadığını belirtmek gerekir (Harris, 2018). Yani bir davranışı kontrol ajandası yapan şey, istenmeyen bir içsel durumdan (özellikle olumsuz duygu ve düşünceler) kurtulma çabasıdır. Bir örnek üzerinden durumu açıklamak gerekirse dua örneğini verebiliriz. Eğer can sıkıntısından veya başka bir istenmeyen duygudan dolayı dua ediyorsak bu davranış bir kaçınma örneğidir ve duygusal kontrol ajandası içinde yer alır. Ne var ki eğer kendi inancımız gereği (örneğin tanrıya yaklaşmak için) dua ediyorsak bu davranış bir ilke tarafından motive edildiği için kaçınmadan, dolayısıyla duygusal kontrol ajandasından söz edemeyiz. Çünkü olumsuz bir duygumuzdan veya düşüncemizden kaçmak için değil, kendi ilkelerimiz doğrultusunda bir davranış sergilemiş oluyoruz. Kısacası kendi iç dünyamızdaki duygu ve düşüncelerimizi kontrol etmek için davranış sergiliyorsak bu bir kontrol ajandasıdır, değerli bulduğumuz bir amaç için eylemde bulunuyorsak kontrol ajandasından söz edemeyiz.
Hepimiz iyi hissetmek isteriz. Hiçbirimiz kötü hissetmek istemez. Bu istekler oldukça doğaldır. Çünkü toplum tarafından mutlu olmanın doğal, olması gereken bir durum olduğu konusunda şartlandırılarak yetiştiriliyoruz (Ramnerö ve Torneke, 2017). Özellikle çağımızdaki iyi hisset temalı anlayış, mutsuzluk ve benzeri duyguları olumsuz, kötü ve yaşanmaması gereken yaşantılar olarak ön plana çıkarıyor. Hal böyle olunca, hepimiz bir şekilde duygu repertuvarımızda olan ve yaşanması oldukça gerekli ve sağlıklı olan üzüntü, öfke, korku gibi duyguları yaşamaktan kaçınıyoruz (Harris, 2018). En ufak bir can sıkıntısına karşı hemen telefonlarımıza, dizilere vb. bizi geçici olarak rahatlatan araçlara sarılıyoruz. Duygularımızı, düşüncelerimizi ve bunlarla ilişkili iç dünyamızdaki yaşantıları kontrol etme çabası içine giriyoruz. Hatta, iş üzüldüğümüz için üzülmeye kadar gidiyor. Oysaki nahoş duyguları yok etme veya yok sayma girişimi, hayatın olağan akışına aykırı bir durum (Strosahl, Robinson ve Gustavsson, 2017). Çünkü altı temel duygumuzdan dördü (öfke, üzüntü, korku ve tiksinti) hoş olmayan duygulardır (Türkçapar, 2019) . Bunların her biri, belirli bir düzeyde yaşanıldığında oldukça işlevsel ve sağlıklıdır. Ne var ki iyi hisset akımı, hayatımızı mutluluk duygusu üzerinden yaşamamızı; üzüntü, pişmanlık, suçluluk gibi duyguları iç dünyamızdan kökünden söküp atmayı salık veriyor (Harris, 2018). Bir diğer yanılgı ise, duygularımızı kontrol edebileceğimiz yanılgısıdır. Bunun için bir örnek vermek durumun anlaşılması için faydalı olabilir. Diyelim ki yirmi yaşındasınız ve doksan yaşındaki birine aşık olursanız size on milyon dolar verileceği söyleniyor. Böylesi bir durumda aşık olabilir misiniz? Hayır, aşık olmak elimizde değildir. Duygularımızın önemli bir kısmını kontrol etmek elimizde değildir (Harris, 2018). Nasıl ki kalp kan pompalıyorsa beynimiz de duygu ve düşünce üretir (Türkçapar, 2017). Kalbimizin kan akışını durdurmak elimizde olmadığı gibi olumsuz duygu ve düşünce üretimini de durdurmamız mümkün değildir.
Evet, duygu ve düşüncelerimizin oluşumunu belirleme gücümüz yoktur. Ne var ki, iç dünyamızdaki yaşantılarla ilişkimizi değiştirme gücünü elimizde bulunduruyoruz (Harris, 2018; Türkçapar, 2019). Zorlu duygu ve düşüncelerimizle başa çıkmak için alternatif bir yöntemden söz etmek istiyorum: Yaratıcı umutsuzluk.
Yaratıcı umutsuzluk, duygusal kontrol ajandamızla yüzleşmektir. Nasıl hissettiğimizi kontrol etme çabasının bizi keyifli, anlamlı ve doyumlu bir hayattan uzaklaştırdığı gerçeğine kendimizi tamamen açmaktır (Harris, 2018). “Kötü” duygulardan ve düşüncelerden kurtulmak için yaptığımız her şey, yani kontrol stratejileri hayatı ıskalamamıza neden oluyor. Çünkü iç dünyamızdaki duyguları sürekli bir şekilde kontrol etmeye odaklanmak, hayatı yaşamaktan alıkoyuyor bizi. Yaratıcı umutsuzluğu hayatımıza nasıl katabiliriz peki? Bunun için ilk adım fark etmektir. Duygularınızı kontrol etmek için neler yapıyorsunuz? Sizi zorlayan duygularınızla başa çıkmak için neler yaptığınıza bakın. Zorlayıcı duygularınızdan kurtulmak için neler yapmayı denediğinizi fark edin (a). İkinci adım ise zorlayıcı duygu ve düşüncelerinizden kurtulma çabanızın uzun vadeli sonuçlarına dikkat etmektir (b). Üçüncü adım kontrol çabanızın maliyetine bakmaktır (c). Örneğin canı sıkılınca sigara içen birini hayal edelim. Her canı sıkıldığında sigara içer (a). Canı sıkılınca sigara içen kişi, geçici bir rahatlama yaşasa da uzun vadede can sıkıntısı yaşamaya devam eder (b). Sigara içince geçici olarak rahatlar fakat uzun vadede başta sağlık olmak üzere, ekonomik, sosyal birçok sorun yaşayabilir (c). Yaratıcı umutsuzluk ise, geçici rahatlamalardansa uzun vadede iyilik hali için yapılması gerekeni yapmaya odaklanır (Strosahl, Robinson ve Gustavson, 2017). Dolayısıyla yaratıcı umutsuzluk, kontrol ajandalarıyla ilgili bagajlarımızı bırakma noktasında kilit bir öneme sahip.
Kontrol çabamızın temelinde ‘düşüncelerimi ve duygularımı ne kadar kontrol edersem, o kadar iyi yaşarım’ varsayımı var (Harris, 2017). Yaratıcı umutsuzluk, sıkı sıkıya tutunduğumuz kontrol halatlarını gevşetmeyi içerir. Duygu ve düşüncelerimizi kontrol etmek için neler yaptığımızı, bu çabanın işe yarayıp yaramadığını ve nelere mal olduğunu hesap etmek yaratıcı umutsuzluk kavramı içinde yer alır. Peki hiç mi kontrol çabamız olmayacak? Tabi ki gündelik hayat içinde duygusal kontrol ajandalarımız olacak, bu normaldir. Fakat burada kilit nokta, kontrol çabamızın hayatımızı istediğimiz yönde olumlu etkileyip etkilemediğinin ayrımına varmaktır. Eğer kontrol çabası, daha anlamlı ve doyumlu bir yaşam yaşamımızı sağlıyorsa sorun yok fakat istediğimiz hayattan bizi uzaklaştırıyorsa duygusal kontrol ajandamızı gözden geçirmemiz gerekmektedir. Bunun için ise sıkı sıkıya tutunduğumuz katı kuralları gözden geçirmek, hayatın kontrol edilebilir olduğuna ilişkin fantezilerden vazgeçebilmek cesaretini göstermek gerekiyor. Çünkü dünyanın en ağır yüklerinden biri, kendimize dayattığımız hayatı kontrol edebileceğimiz illüzyonudur.
Kaynakça ve İleri Okumalar:
- Harris, R. (2018). Kabul ve kararlılık terapisi ACT’i kolay öğrenmek: İlkeler ve ötesi için hızlı bir başlangıç. (3. Baskı). Karatepe, H.T ve Yavuz,K.F (Çev.). İstanbul: Litera Yay.
- Römnerö, J. ve Törneke, N. (2018). İnsan davranışlarının ABC’si. (2. Baskı). Yavuz, F. ve Karatepe, H.T (Çev.). İstanbul: Litera Yay.
- Strosahl, K., Robinson, P. A. ve Gustavvson, T. (2017). Radikal değişimler için kısa müdahaleler. Altındal, Y. S. (Çev.). İstanbul: Litera Yay.
- Türkçapar, M. H. (2017). Bilişsel Terapi. (10. Baskı). Ankara: HYB Yayıncılık
- Türkçapar, M. H. (2019). Fark et düşün hisset yaşa (2. Baskı). İstanbul: Epsilon Yayınevi
Gönderinin Yazarı

Hacettepe Üniversitesi Psikoloji bölümünden 2017 yılında mezun oldum. PDR alanında yüksek lisans öğrencisiyim. 2017 yılından beri Kars’ta çalışmaktayım. Koruyucu ve geliştirici ruh sağlığı uygulamaları, psikoeğitim programları geliştirme ve danışmanlık psikolojisine ilgi duymaktayım.